Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '15

 
Kategori
Futbol
 

Angus Futbolcular Dönemi

Angus Futbolcular Dönemi
 

CNN Türk tv Ekonomi servisinde çalışan Cem Seymen’e göre; İstanbul’un göbeğinde bir zamanlar tam bir milyon mandamız varmış. Yıllardan beri gelişmeyi beton dökmeyle eş görenler, ormanları, meraları, ağaçları, kısaca doğal yaşamı yok ettiklerinden, üzerine basacağımız toprak bırakmamışlardır. Köylüler, köylülüklerinden utanır duruma sokulmuşlardır. İthal ineklerle sözde ülke ekonomisine katkı yapacaklarını zanneden bilinçsiz idareciler, tarımı ve hayvancılığı yok etmişlerdir. Şimdilerde yok edilen köylülerle beraber Anadolu’nun has çocuğu sığırlar ve mandalar da yok olmuşlardır.

 Yuvaları dağılan yaban domuzları, Kadıköy-Eminönü vapurları gibi denizden karşıya geçmeye başlamışlardır. Kıyıya çıkmayı başarabilenler de karşıda hiçbir zaman yeni bir ev-barınak (orman) bulamamışlardır. Ormanlar talan edilmiş, yurttaşların azıcık soluklandığı parklar da ya AVM’lere ya da göğü delen yüksek kulelere yerlerini bırakmışlardır.

İleri yüksek teknoloji üretemediğimiz için her şeyi ithal ederek zengini daha zengin, kırsalı ise daha fakir yapmaktayız. Oysa tam tersi, kırsal zengin olursa, ülke daha çok zengin olacaktır. Günümüzde mutlu küçük azınlıklar yaratmak, modern yaşamın bir parçası olmuştur.

Çiftçi çok cazip sunumlarla kandırılmıştır. İneğinden günde bir litre süt alan köylü, on litre süt alınan ithal inek Holstein yetiştiriciliğine özendirilmiş, teşvik edilmiştir. Irkı ve coğrafi yapısı uygun olmayan yöreye gelen ithal ineklerin sağlık sorunları da ortaya çıkınca, ithal edilen ineklerin aynı firmasından ilaç da ithal edilmeye başlanmıştır. “Sen bu inekleri alıyorsun ama bizim yemlerimizden yedirmezsen, günde 10 litre süt alamazsın” dediklerinde ise yem de ithal edilmeye başlanmıştır.

İlk başlarda ışık çok parlak gelmiştir üreticiye günde on litre süt almakla. Çünkü bir litre süt nereee, on litre süt nereee? Ancak zaman geçtikçe, işin sadece günde on litre süt almak olmadığını anlayınca da iş işten çoktan geçmiştir. Masrafların artması bir yana, asıl parayı kendileri değil de aracılar yiyince, ağlamaya sızlanmaya başlanmış, üreticilikten vazgeçip çoluk çocuk kente göç ederek birilerinin yanında asgari ücrete çalışmaya başlanmıştır. Zaten kendisi köyünden göç etmese, birileri oralara gelip zorla göç ettirmeye de başlamıştır. Köylerini otobanlar, TOKİ’ler basmıştır. Birileri çok zengin olurken alt tabaka, köle durumuna sokulmuştur.

Avrupa’nın hayvanı en çok olan ülkesinde en pahalı eti yiyen ülkemiz, her bakımdan ithalat anarşisine girmiştir. “Kazanamıyoruz, açız, ölüyoruz” diyene yardım edileceğine, “ağlamayın, kazanamıyorsanız vazgeçin bu işten, biz de ithal ederiz” denilerek üreticinin sesine hiç kulak verilmemiştir.

Yüksek teknoloji alt yapısını zamanında takip edip, ülkesi için geliştirip üstüne koymayı isteyen Üniversitelere (ARGE) iktidarlar hiç destek olmadılar (liseden devşirme 180 Üniversite olmasına rağmen). Çünkü iktidarlara göre ileri teknoloji demek sadece yurttaşın cebindeki ithal akıllı telefonlardı. Bu da yeterliydi. Dünyada hangi bilimsel araştırma olursa olsun anında ülkemiz laboratuvarlarında yerini almazsa, her zaman üretilen ve geliştirilen teknolojiyi hep dışarıdan ithal ederiz. Geç kalınmış alt yapı teknolojisi olan bir ülke, hiçbir zaman ileri teknoloji üreten bir ülke konumunda olamaz, hep ithal eder. Kendi mandasının, sığırının, ineğinin verimini artırmak için çaba göstermeyen ülkemiz, ithal canlı ve cansız hayvanlarla karnını doyurmaya çalışır. Sadece gününü kurtarır o da kurtarabilirse, üreticisini ve yerli hayvanını yok etme pahasına. Ama asla geleceğini kurtaramaz. Her zaman ithale mahkûm olur.

Futbolda da ithalat dönemi serbest bırakıldı. İstediğin futbolcuyu istediğin yerden tüm maç kadrona dahil olarak ithal edebileceksin. Sahada 11 (iyi süt veren) futbolcu da yabancı olabilecek. Takımında 14 (iyi süt veren) futbolcu yabancı, (iyi süt vermediğine inanılan) 14 futbolcu da yerli olabilecek. Sağım zamanı (sahada maç zamanı) istenirse 11 ithal futbolcu bulunabilecek, ancak günlük sağım litresinde eksik (maç performansı) süt veren ithal futbolcu olursa hemen yerini yedek kulübede (ahırda) bekleyen diğer ithal futbolculardan herhangi biri veya üçü birden yer değiştirebilecek. Bu arada sağım zamanı (sahada maç zamanı) yedek kulübede bekleyen yerli ırk’a “iyi süt vermezsen sen de böyle yedek oturursun ha” sopası gösterilmiş olacak (eğer ithal ırk zenci olursa, üzümün üzüme baka baka kararması gibi yerli ırk da ithal ırkın rengine dönmesi beklenilecek, dönmezse renkleri boyanabilecek).

“Ne güzel ben de kulübede otururum işte” diyen yerli ırk olursa da “seni keserim ha” denilerek, sözde fiyatı aşağı çekilerek gerçek değerine getirilecekmiş. Toplam 28 kişilik kadroda (ahırda) 14 ithal, 14 de yerli ırk bulunacakmış.

Ulusal Takım Futbol Direktörü Fatih Terim’in 5-7 Ocak 2015 günü 23. Uluslararası Antrenör Gelişim Semineri’nde söylediklerine bakılırsa, TEŞHİN DOĞRU, ÇÖZÜMÜN OLMADIĞI yönündedir.

Örnekler:

“Elit sporcu yetiştirmenin insanlık tarihinin gelişmesiyle koşut-benzerlik gösterdiğini düşünüyorum” dedikten sonra, “bizler avcılık ve toplayıcılıkta (futbolcu transferini ve keşfini kastediyor, 1990’lar), Avrupa yetiştiriciliktedir (2000’ler)” diyor.

Futbolcu yetiştirmek için yabancı oyuncu transferinin tamamen serbest kalması mı gerekmektedir? Yani bizim yerli ırk, ithalat serbestisiyle nasıl yetişecek ve gelişecektir? Çözümün şekli ve arasındaki ilişki nasıl olacaktır, açıklanmamıştır (çünkü böyle bir ilişki ve çözüm yoktur).

“Avrupa’da kulüplerin alt yapılarına bütçelerinin %10’u gibi bir yatırımı vardır. Bizde de kulüplerin alt yapıdan futbolcu bulundurması sağlanmalı ve zorlanmalıdır” diyor Sayın Terim. Üst yapıda oynamayan, oynatılmayan, oynayamayacak olanlar nasıl yetişecektir? Çünkü ithal ırk serbestisiyle büyük takımlar her zaman “iyi süt verdikleri için” tercih edileceklerdir. “Efendim biz serbestlik getirdik ama isterlerse almasınlar” sözü anlamlı olur mu? Bu neye benzer biliyor musunuz? Tıpkı belediyelerin park yaparız diye doğallığı bozup ithal ağaç dikmeleri neyse (ki o da bir süre sonra doğa ve bölgesel fark nedeniyle kurumakta ve ölmektedir), sahadaki ithal ırk futbolcuları ekip-dikip, “bu köklerden yanlarında bir süre sonra bizim Anadolu kavağı boy gösterecek” demeye benzer. Ektiğin tohum neyse, onu biçersin Sayın hocam. Bu Atasözüdür. Buğday eken mısır biçer mi?

“Hep yabancı oyuncu serbestisinden konuşuyoruz, nasıl oyuncu ihraç ederiz konuşmuyoruz” diyor Sayın Terim. Nasıl konuşalım Sayın hocam nasıl? Yabancı serbestisini getirdikten sonra, nasıl yerli futbolcu yetiştireceğiz? Bu ilişkiyi açıklar mısınız lütfen? Ben kıt aklımla bunun çözümünü ve ilişkisini kuramadım, lütfen bana yardım edin Sayın hocam. “Bu yabancı kararı buna katkı yapacaktır” diyorsunuz. Nasıl yapacak katkıyı, yalvarırım yardım edin bana, açıklayın Sayın hocam?

 Size saygısızlık yapmam, bırakın ülkemizi dünyanın önde gelen teknik adamlarındansınız, sizin elinize su dökemem. Ancak biraz bu konuda mürekkep yalamış biri olarak arasındaki ilişkiyi ve mantığı kuramadım. “Bu karardan en çok etkilenecek olan da milli takım hocası olarak benim” diyerek aslında buna inanmadığınızı mı itiraf ediyorsunuz, anlayamadım? “Alınan bu kararla alt yapıdan üst yapıya futbolcu çıkacaktır” sözünüz ise bu yabancı ithal ırk kararının üstüne “tuğ” dikmiştir Sayın hocam. Sözün bittiği yer ise burasıdır. “Arkadaşlarımız Grass Roots (UEFA’nın Alt Yapı Projesi) için oraya gittiler. Adamlar (Almanlar)2060 yılı için planlarını açıklamışlar. Bırakın 2060’ı, 2015, 2016 için bile stratejik planımız yok” dediniz. Ah Fatih hocam ah. Biz neden 2060’a program hazırlamıyoruz, hazırlayamıyoruz?

Yok 6+2, yok 5+3 derken evvel ezelden beri bu ithal ırk sorununu çözemedik. Hep bir ağızdan söylenen sözler de sizleri yanılttı galiba. Daha Edirne’den öteye geçemeyen kulüpler, “eğer yabancı serbestliği olsaydı hep Edirne’den ötede kalırdık” naraları attılar.

Bakın size geçmişten bir program anlatayım (ben bunu Futbol Buysa Üstü Kalsın, Güncel Yayıncılık, 2008’de yazmıştım). Nasıl uzun vadeye program yapılıyor, mutlaka elemanlarınızın ve sizin haberiniz vardır:

1920’lere kadar şimdiki İrlanda Cumhuriyeti’nin toprakları Birleşik Krallık’a, yani Büyük Britanya (Great Britain) adasına aitti. İrlanda’da kulüpler, İngiltere ve İskoçya’daki kulüpler gibi kuvvetli olmadığından, futbolcular aradan sıyrıldıklarında ilk gittikleri yerler hemen buralar olurdu. 1886 yılında 4 ulusal federasyon (İskoçya – İngiltere – Wales – İrlanda) ortak bir deklerasyona imza attılar. O zamanlar İrlanda tek bir ada toprağıydı.

1921’deki anlaşmaya göre de Kuzey İrlanda, Birleşik Krallık toprağı sayıldı. Bu deklerasyona göre çeşitli futbol oyun kuralları standartlaştırılırken, en önemli maddesi; “ulusal takımlarda oynama hakkının oyuncuların sadece ikâmet ettiği toprağın ulusal takımında” olması kuralıydı.

 1895’de bu kural biraz daha sertleştirildi: “Uluslararası maçlarda oynayan oyuncular, kökenine bakılarak ulusal takımlarda görev alacaklardır. Büyük Britanya yani Birleşik Krallık mensubu babaların yurt dışında doğan çocukları için özel düzenlemeler gereklidir”.

Yani, iş sıkıydı. Kökeni Britanya olan babaların çocukları bile, cumbur lop ulusal takıma alınmamaktaydı.

1952 yılında İrlanda, yani İrlanda’ca söylenecek olursa Eire ülkesi, Birleşik Krallık’tan ayrıldı ve ayrı bir ülke oldu. Aynı yıl FIFA’ya başvurdu. Uluslararası düzeyde adının Kuzey İrlanda olarak kalmasına bir itirazları olmamakla birlikte, futbol maçlarında adlarının İrlanda Cumhuriyeti olarak anılmasını talep etti. Ancak kabul edilmedi.

1895’den 1957 yılına kadar tam 62 yıl 4 ulusal federasyonun deklerasyon kuralları sıkı sıkıya korundu. 1957 yılında ise, yeni bir düzenlemeye gidildi. Ulusal takımlarda oynayabilmek için o ülkede en az 2 yıl ikâmet zorunluluğu arandı. Karar 1895’e göre biraz daha yumuşamıştı, ama yine de bir kural vardı.

Futbolcular, cumbur lop ulusal takıma alınmıyordu.

1895’den 1995’e kadar yani Jean Marc Bosman davasının Avrupa Adalet Divanı’nda (AAD) 15 Aralık 1995 yılında sonuçlanmasına kadar tam 100 yıl, İngiltere’de bu gelenek sürmüştür. Ama gittikçe de eriyen bir gelenek olarak yerini daha fazla koruyamamış, paranın gücü karşısında ortadan kaldırılmıştır. Ortadan kalkmıştır, ama dikkat buyurunuz tam 100 yıl hüküm sürmüştür bu kurallar.

Hangi kurallar?

Takımlara cumbur lop oyuncu almama ve ulusal takımlara cumbur lop devşirme ile oyuncu almama kuralları.

Hep yurt dışı yurt dışı denir ya, hep futbolun beşiği İngiltere’den örnekler verilir ya, alın işte İngiltere’den örnekler. İngiltere’deki uygulamalar böyleydi. “Böyleydi” dememiz, şimdinin “değiştiğini” söylememiz demektir ama “futbolda yabancı oyuncu sınırlandırılmasının kaldırılmasını” savunanların da geçmişi değerlendirmeden “bak işte İngiltere’de de yokmuş” demesini gerektirmez. Elin oğlu tam 100 yıl bu sancıyı çekmiştir. Biz çektik mi?

“Çektik, Avrupa’da başarılı olamıyoruz işte” diyenler, daha dün geçmediler mi Edirne’den öteye?

“Avrupa’da başarılı olamıyoruz”.

Ne zamandan beri?

Daha dünden beri.

Bilgi yoksunluğu içimizi kemirse de naçizane bilgimizi paylaşmak için akademik sorumluluk gereği, yazıp söylemek durumundayız. Gelişmiş ülkelerde, sanayi üniversite işbirliği, araştırma geliştirme çalışmalarında bir öncüdür. Her türlü toplumsal ilişkilerde ve yapılacak her türlü düzenlemelerde, konu uzmanlarından görüş sorulur, bilimden yararlanılır. Bu bakışın ülkemiz için geçerli olmadığına hep isyan ederiz. Toplumu bilinçlendirmek ve tarihi perspektiften bir bakışı topluma sunmak anlamında yazdığımız şu satırlardan başka yapacağımız bir şey yoktur. Ne yapalım, bu da bizim elimizden gelendir.

Adını Mehmet yapıp ulusal takıma aldığımız Aurelio’lar yetiştirmek için çok güzel bir program bu yabancı ithal futbolcular programı. Üç beş kulüp yöneticisinin hoyratça paraları savurduğu yerli ırkın para değerini düşürmek için koskoca Türkiye tarlası talan edilir mi? Gelecek nesil hepimizden hesap soracak. Çünkü ne alt yapı gelişecek, ne de yerli oyuncular sahnede olacak.

 Nasıl Holstein inekler, Angus’lar ithal edip hayvancılığımızı bitirmişsek, yerli oyuncu tarlamızı da el birliğiyle nadasa bırakmış oluyoruz. Ne zamana kadar? Uyanana kadar. Ama o zaman da iş işten çoktan geçmiş olacak.

Angus futbolcular dönemi vatana millete hayırlı olsun.

 

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..