Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '11

 
Kategori
Anılar
 

Anılar 1: Tonguzlu'ya Doğru

Anılar 1: Tonguzlu'ya Doğru
 

Gaziantep’de bulunuyorum. Mayıs ayındayız. .. Bir bayram arifesindeyiz. Oldukça uzunca da bir tatil olacak. Hadi, dedim hanıma…atlayalım bir otobüse ver elini İzmir, Bodrum, Marmaris… Sonrası neresi olur, bakalım görelim. Uzunca keyifli bir yolculuktan sonra İzmir’e geldik. 

İzmir’e gelince hemen yukarda öğretmen evine çıkarım. Resepsiyondaki bayana oda olup olmadığını sorarım. O bayan da her keresinde bana, “Sayın hocam maalesef bütün odalar önceden ayırtıldı. Hiç boş odamız yok...” der… Ondan sonrası ben ağlamaya başlarım. Ortada kaldığımızı, bu saatte yer bulamıyacağımızı, sadece bir gece kalacağımızı… Acıklı bir teraneyla anlatırım. Kızcağız, “Tamam Hocam, Müdür Bey’le bir konuşayım…”der. O iş böylece çözümlenmiş olur. Kadife Kale’deki Öğretmen Evi’nin manzarası müthiştir, hemen hemen bütün pencerelerden İzmir’in müthiş bir panoromik manzarasını görebilirsiniz. 

“Bir gece kalacağız”, deriz de, ama genellikle iki gece kalırız… Bu seferde öyle yaptık…Yine gezmediğimiz, görmediğimiz yer kalmadı. Kemeraltı’ndan başladık… yedik, içtik… Basmane’ye kadar turladık… Karşıyaka’ya geçtik.. Karşıyaka’ya geçince benim sevdiğim Pastahaneye’gidip, sevdiğim pastalardan yedik… Çok özel pastalardır… Ancak çok iyi cins pastanelerde bulunur. Bilmem hiç “Milföy” pastasına dadandınız mı? Diğer adı da “Napolyon Pastası”dır. Bazı yerlerde, biraz farklı bir çeşitine de “Ecevit Pastası”da derler. Yufka’dan amonyakla yapılır. Ama onu yapan ustası iyi olmalıdır. İyi yapılırsa enfes olur… İyi yapılmazsa da kaldır at. 

İşte İzmir’e her gittiğimde o cadde üstündeki pastaneyi bulur ve mutlaka “Milföy” pastamı ısmarlarım ve kendimden geçercesine yerim (Şeker hastası olduğum için) , onu yiyince zaten komaya girerim… Bilmem kaç dakika sonra ancak ayıkırım… Karşıyaka bir alemdir. Zaten Karşıyaka’lılar kendilerini İzmir’li olarak görmezler ve illa da “bize de ayrı Plaka versinler” diye tuttururlar. Haklıdırlar. Karşıyaka’nın havası bambaşkadır. Milföy Pastası bambaşkadır. 

İzmir’i gezdik. Oradan atladık otobüse ver elini Bodrum… Bu arada bir özel Bodrum şiiri okumak isterim ama, kalsın…Bodrum’da , Deniz kıyısına indik.. O sıralarda limanın en güzel yerinde olan Öğretmen Evi’ne gittik… aynı terane.. Aynı ağlama… Yine bir oda bulduk… Bodrum’un gezilecek yeri çoktur… Ama Kale’den başlamalı… Biz de öyle yaptık… Sonra sıra sıra sokaklar, caddeler turaladık, durduk… İki gece de orada, tamam mı? 

Haydi Marmaris… Marmaris’de şansımız yaver gitmedi… O kadar ağlamaya sızlamaya rağmen, Öğretmenevi’nde yer bulamadık… Ama o kadar çok Pansiyon var ki… birisinde rahatlıkla yer bulduk… Gezdik dolaştık… Özel böreklerinden yedik… Hava güzeldi …Enfes bir tatil oldu. Geri dönmeye karar verdik… 

Marmaris’ten otobüse bindik, Gaziantep’e gidiyoruz… Saat gece 10 dolayları, arabada uyukluyoruz… herhalde Denizli’ye yaklaşıyoruz… Birden arabadan langur, lungur… sesleri duyduk… “Hop..Hop.. ne oluyoruz, ” falan derken, araba zınk diye durdu. Şoför, Muavini… arkasından da ben (Hiç rahat duramam…) aşağı atladık. Ben arkadan indiğim için önce ne olduğunu anlayamadım. “Şöför Bey, no’ldu…Niye durduk..” diye sorunca. Şoför, “Abi hiç sorma, yolda bir domuz sürüsünün içine daldık, yarısı parçalandı, yarısı ormana kaçtılar… Bizi de az kalsın deviriyorlardı…” dedi.. Araba, şarampolün hemen yanında durmuştu… Arabanın ön tarafı kan revan içindeydi… Parçalanmış domuzlardan bir bölümü, aşağıdaydı… Neyse Şoför, Muavini, arabayı temizlediler; arabanın parçalanan tamponunu kemerle filan bağlaoıktan sonra yola revan olduk. Denizli’de araba değiştirip, sabaha karşı hayırlısıyla Gaziantep’e ulaştık. 

Eve varınca . Bir şey aklımı kurcaladı. Olay Denizli’ye çok yakın bir mevkide olmuştu… Peki Denizli’de deniz ne geziyordu? Ne alakası vardı Denizli’yle Deniz’in? Denizli nerede, Deniz nerede…? Aklıma biraz Ansiklopedi karıştırmak geldi… 

Denizli’nin Roma Döneminde adı “Hierapolis” idi. Türkler bu çevreye geldikten sonra Denizli’nin o zamanlarda adı “Tonguzlu” olmuş. Niye Tonguzlu dendiğini okunuşundan kestirebilirsiniz. “Tonguzlu” ismi, sonra “Domuzlu” ya dönmüş… Sonra halk bu ismi de beğenmemiş… Onu Denizli yapmış… Şu Etimoloji ne ilginç: Tonguzlu-Domuzlu-Denizli… Ama ne kadar da gerçekçi… 

Şimdi Bandırma’da bulunuyorum. Arada sırada Erdek’e giderim (en fazla 20 dakika sürer…) Geçen gün Düzler mevkiine girerken sağ tarafta bir arabanın çarpıp attığı koca domuzu görünce bu öyküyü anımsadım. 

Denizli’de işte o domuzlar da bize rastlamış… Allahtan arabayı devirmeye güçleri yetmemişti… Yoksa Bayramı zor görürdük… Yıl 1997, Bu da böyle bir Bayramı anısıydı. Geçti gitti… 

Ama kıssadan hisse, arabayla şehirlerarası yolculuk yapanlar “Domuz” gerçeğini hiç unutmasınlar… Ne zaman karşılarına çıkacak… Hiç belli olmaz! Zira memleket domuzla dolu..! 

 

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..