Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '11

 
Kategori
Müzik
 

Anılar müzik ve aşk

Anılar müzik ve aşk
 

Lise çağlarımda batı müziğini pek çok sever ve dinlerdim. Halen de dinlerim. Elli yaşından sona rock müzik dinleyene pek az rastlanır. Klasik müzik, pop, rock, dahası elektronik müzikten hala vazgeçmiş sayılmam. Özellikle 70’li-80’li yıllar arası müzik kalitesinin en yüksek olduğu dönemlerdir. O dönemin yıldızlarından Tom Jones, Alice Cooper, Suzi Quatro, Gilbert O'sullivan ve diğerlerinin yerini tutabilecek sanatçılar şimdi yok gibi. Francis Lai 'nin bestesi olan and sympatyh adlı parça benim için bütün zamanların en iyisi idi ve bugün bile dinlemekten çok büyük zevk alırım. Richard Harris'in My Boy'u, Paul Anka'nın Papa'sı, T. Jones'in Kiss adlı parçası müthiş etkiler beni. Ya enstrümantal müziğin gelmiş geçmiş en büyük ustası Paul Mauriat; çok sesli müziği pop tarzında seslendiren bu olağanüstü orkestradan Kalinka'yı, sympatyh'i, El Condor Pasa'yı ve daha nice popüler parçaları klasik tarzda yorumuna doyum olmaz. Her notasında bir anım vardır bu parçaların. Bugün dinledikçe beni o günlerime götürür, o anları yeniden yaşarım. Anılar, müzik ve aşk. Birbirinden ayrılmayan birinin diğerini çağrıştırdığı duygular. Aşk, mücadele dolu yaşantımdaki eksik kalan şeylerden biri olmuştur. Hiç aşık olmadım değil, ama aşkın yaşamımın önemli bir olayı olmasını isterdim doğrusu. Yoksa bu herkesin şikayetimi? Yoksa aşkı doyasıya yaşayanlarda mı aynı şeyi düşünüyor. Çünkü göreceli bir anlayıştır aşk. Kimi aşık olduğunu sanır, büyük aşk yaşadığını ama sonucun hiçte umduğu gibi olmadığını görür. kimi, aşkı tek taraflı yaşar, kimseye hesap vermez, sıkıntısıyla ızdırabıyla kendisi vardır sadece ki en uzun aşklar bunlardır.Hep aynı kalır sevgilisi onun gözünde belki de ölünceye kadar. Kesintisiz aşktır bu. Bedelini sadece kendisi öder aşık. Özgürdür, istediğine aşık olur. Rahattır, sevgilisinin istekleri yoktur ilişkiyi yaralayacak.Mutludur, istediğinde sevincin istediğinde ızdırabın zevkine varır.Acı çekmenin zevkidir aşk onun için.Yürek acısı yakar içini, öyle anlar olur ki bu acıyı bedensel acıya dönüştürür ama bundan bile zevk alır. Peki, bunların hangisi gerçek aşk? Sevgili ile birlikte yaşanıp sonu hüsran ile biten, geriye dönüp baktığında hiç aşık olmamışçasına anılardan nefret eden mi, yoksa diğerimi? Tabi ki nefret amacını aşan bir sözcük olabilir. ama en iyimser olarak pişmanlık yada mutsuzluk denebilir. Eşine tanıştığı gün gibi aşık olduğunu söyleyen kaç kişi vardır. Bırakın aşkın yerini sevgi ve saygı alır gibi kurtarıcı kelimeleri. Aşkın yerini hiçbir şey alamaz. Ya biter ya bitmez. Pardon , ya biter yada biter demek daha doğrusu. Saygıya gelince, hani şu aşkın bittiği yerde başladığı sanılan aşkın kurtarıcısı olan saygı. Saygı yaşamın her anında olması gereken insanı insan yapan bir unsur zaten .Aşıkken saygısız mı davranırdınız sevgilinize? Yada sadece sevgiliye mi saygı gereklidir. Oysa aşkın bittiği yerde başlayan şey başka bir şey. Çokta uzak olmayan bu süreç, saygı ve sevginin yanında hayatın yüklerini, sorumlu oldukları birey olmanın gereği olan şeyleri paylaşmak olarak başlar. Onlarda biterse zaten her şey bitmiş demektir. İşte bu paylaşımdaki anlaşmazlığın yerini alabilecek tek şey kalıyor. Başka aşklar aramak. Aranılan şey bundan sonra aşk değildir aslında. Mantık beraberliği yada yaşam garantisi için beraberlik. Bunu sakın ekonomik garanti olarak algılamayın. Söz konusu olan sadece ekonomi değil elbette. Birine sahip olma yada bir sahibi olması duygusu yanında belki en son aşka yer var bu ilişkide. Sevgiye gelince, ölmeyen tek aşk sevgidir. Birini seversiniz sevgiliniz olur ona aşık olusunuz. Sevgi yine vardır aşk ilave olmuştur. Birini seversiniz veya bir yeri veya bir çiçeği, kuşu , doğayı falan. Yani insan karşı cins dışında her şeyi sevebilir. Karşı cinsi sevince aşktır ilave olan. Karşı cinsle aşk dönüp dolaşıp olmazsa olmaz cinselliğe dayanır. cinselliktir insanı insana, yani karşı cinsten birine aşık eden. En büyük ve köklü aşkların bile cinselliğin olmadığı ortamda yaşaması mümkün olamaz. İnsanı insan yapan en doğal özelliktir bu. Tabi ki cinsellik tarafların isteğine bağlı olarak yaşanır ve bir gün bitmeye mahkumdur. İşte gerçek duygusallık o zaman çıkar ortaya. Bu aşkın bir çeşididir aslında. Alışkanlık ve yalnızlık korkusunun getirdiği bir dostluk başlar o zaman. Eşler o andan itibaren birer dost, arkadaş, yoldaştırlar. Francis Lai nin ''where I have begin'' diye başlayan ünlü aşk hikayesi filminin müziğinde anlattığı aşkı anlatabilmek çok zor. 

 
Toplam blog
: 9
: 356
Kayıt tarihi
: 10.07.11
 
 

54 yaşındayım. Lise mezunuyum. 35 yıldan beri inşaat sektörünün içindeyim. Uzun yıllar altyapı mütea..