Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '10

 
Kategori
Ramazan
 

Anılar ve Ramazan

Anılar ve Ramazan
 

Mahya


İnsan, geçmişe neden özlem duyar?

Niçin, eski günleri hatırlayınca ruhunda sıcacık meltemler oluşur; sonra da gözleri dolar?

Bunu, altmışına merdiven dayamışlar ve daha çok köy kökenliler için söylüyorum.

Eski zamanların nesi var ki?

Cep telefonu yok, bilgisayar yok, otomobil ve otobüs yok

Görüntülü haberleşme, DVD, blu ray disk, kamera, lcd ve plâzma televizyon hak getire...

Henüz, reyting uğruna ahlaki değerleri hiçe sayan kanallar yayına başlamamış; sokaklar, yarı çıplak dolaşan aile kızlarının işgaline uğramamış; para ve kadın, hayatın merkezine oturmamış.

Gençler, karşı cinsten arkadaşlarını aileleriyle tanıştırmaya, onbeş gün sonra da, "anlaşamadık, ayrıldık" demeye başlamamış...

Vaziyet şu:

Ta uzaklarda, yaşayanlardan başka kimsenin bilmediği bir köy.

Gece aydınlatması olmayan, yazın toz duman, kışın kar çamur, zifiri karanlık sokaklar.

Akşamları, titrek ışıkları küçük pencerelerden sızan gaz lâmbaları.

Altında ineklerin, üstünde insanların yaşadığı yarı taş, yarı ahşap evler.

Yokluk ve çaresizlik içinde yaşayan, fakat "yokluğun ve çaresizliğin" ne demek olduğunu bilmeyen kadınlar, erkekler.

Yalınayak, başı kabak perişan mı perişan çocuklar.

Sırada bekleyen bir sürü iş ve onları bitirmeye çalışan yanık çehreli, zayıf bedenli insanlar.

İşte bu!

Bu özlemde, çağdaş bireyin dikkatini çekecek veya onu özendirecek hiç bir şey yok..

"Bunun nesine hasret duyulur ki, " diyorsunuz değil mi?

Ben de aynı şeyi söylüyorum.

Ama kendime lâf dinletemiyorum.

Akşam teravih namazına giderken gene eski zamanları hatırladım. Ne hikmetse, hafıza kartımın derinliklerinde kalmış hatıra kırıntıları, beynimin ekranına düşüverdiler. Sebebi belki de yeni girdiğimiz Ramazan Ayı idi, bilmiyorum.

Nedeni her ne ise, geleni geri çevirmedim ve "play" tuşuna basarak, yıllar önceki kendimi kuşbakışı izledim. Hayret, o da benim gibi teravih namazına gidiyordu. Fakat aramızda fark vardı. Benim yolum aydınlık, onunki zifiri karanlıktı. Bu yüzden ayakları ikide bir, sokaktaki taşlara çarpıyordu. Bazan da başı duvarlara... O, bunları hiç mi hiç dert etmiyordu. Arkadaşlarıyla camide buluşacağı için üstelik mutluydu bile. Düşe kalka yürüyor ve yürüken de hayal kuruyordu.

Teravih başladığında kimbilir neler olacaktı. Bakalım bu defa kim, kimin kafasını tekmeleyecek kim, kimin ayağını gıdıklayacaktı. Kim, yanlışlıkla rukû yerine secdeye gidecek kim, imam "Allahüekber" deyince kendini, "pat" diye yere atacaktı? Bütün bunları arkadaşlarla birlikte yaşamak tadılması gereken en büyük zevkti.

Tabi köy yerinde eğlence ve oyun sadece bundan ibaret değildi. Kışın kartopu, baharda çelik çomak ve birdir bir vardı. Koşular düzenlenir, yün veya pamuk ipiyle söğüt dalının bükülmesi sonucu üretilen yaylarla, "ok atma" yarışları yapılırdı. Yazın, çam ağaçlarının kalın kabuklarından kamyonlar imal edilirdi. Bayramlar ise bambaşkaydı. O zaman, aşağı yukarı herkesin yeni bir giysisi, lokum ve bisküi alacak bir kaç kuruş parası olurdu.

Geçmişin gerçeği de hayali de işte böyle basit ve sıradandı. Onları yaşamak veya gerçekleştirmek için paraya çok fazla ihtiyaç duyulmuyordu. Üstelik yalındı, saftı, temiz ve berraktı. Lüksü, konforu yoktu; beş yıldızlı da değildi ama o zaman için yaşamaya, şimdi için de düşlemeye değerdi. Mazinin insanı kanaatkârdı. Çok az şeyle çok fazla mutlu olabilirdi. Günümüzde ise şeyler çoğaldı, fakat mutluluk azaldı. İnsan doymak bilmeyen, tatminsiz, aç bir canavara dönüştü...

Rind (1) görünümlü insanlarla hayatı paylaşan ve onlarla birlikte yaşayan bir çocuğu düşünün. Oruç tutuyor, teravih kılıyor, arkadaşlarıyla birlikte koşuyor, oynuyor. "Büyük düşünün!" diyenler henüz anasından doğmadığından hayattan çok şey beklemiyor; bir tek şekerle mutlu oluyor. Hatırlamaya ve özlemeye değmez mi?

Oruçlarımızın ruhlarımızı yumuşatması, sevgiyi ve merhameti çoğaltması dileğiyle, herkese hayırlı ramazanlar...
.................

(1)- Rind: Kalender. Aldırışsız, dünya işlerini hoş gören. "Laübali meşreb feylesof." Bâtını irfan ile müzeyyen olduğu halde, zâhiri sâde görünen hakîm. Dış görünüşü laübali olduğu halde, aslında kâmil olan kimse.

Resim: miskokulum.com

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..