Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '10

 
Kategori
Anılar
 

Anılardaki Öğretmenim

Anılardaki Öğretmenim
 

Bu resim Behrampaşa İlköğretim Okulu eski müdürü ve öğretmenim olan Bekir Başaraya aittir.


Sevgili Öğretmenim,

O günleri sanki dün gibi anımsıyorum. Ben henüz Orta son sınıfta okuyan yeni yetme bir çocuk, siz ise fakülteyi henüz bitirmiş fişek gibi gözü pek bir delikanlı idiniz. Rize Lisesi’nde sadece bir yıl öğretmenim olduktan sonra, uzun yıllar bir daha izinizi bulamadım. Ama sizi asla unutmadım. Kısa sürede hafızamda kalıcı olmayı başarmak, çocuk ruhumda bıraktığınız sevgi kırıntıları sayesinde olmuştu. Tahtaya kaldırıp, çözmemi istediğiniz zor bir havuz problemini çözmüş, sizden gelen övgü dolu methiyenin kazandırdığı öz güvenle gönlümde sevginiz, hafızamda sımanız ebediyen kalıcı hale dönüşmüştü.

O yıllarda eğitim-öğretim yöntemleri ve öğretmen öğrenci ilişkileri bugün olduğu gibi, çok rahat ve serbest değildi. Tam aksine, dediğim dedik çaldığım düdük şeklinde etkileşen, katı ve sert geleneksel bir eğitim-öğretim metodu uygulanıyordu. Buna rağmen, benim de öğrencisi olduğum ha babam sınıfını aratmayan 3-B sınıfının haylazlığından, bütün öğretmenlerimiz yaka silkiyordu. Oysa siz derslerimize gelmeye başladıktan sonra, sanki sınıfın üstüne sihirli bir el değmiş, genel gidişatta görülen pozitif değişim, diğer öğretmenlerimizi de hayrete düşürmüştü. Ne oldu da, ele avuca sığmayan çocuklarda, böyle bir değişim sağlandı diye?

Öğrencilerin kişilik yapılarına uygun, sevgiye dayalı kurulacak samimi ve güven artırıcı ilişkiler, her öğretmenin başvurması gereken yöntemlerin en önde gelenlerinden biri olmalıdır. Kendine olan öz güveni yüksek, dengeli, çevresiyle uyum içinde, dünyadaki yaşıtlarıyla iletişim kurabilen, ruh sağlığı yerinde, insanları ve doğayı seven çağdaş nesiller yetiştirmekle görevli her öğretmen, çağdaş eğitim ilkelerini hayata geçirmek için elinden gelen maksimum özveriyi göstermelidir. Otoriteleri sarsılmasın diye, bazı öğretmenler bu kuralı pratiğe uygulamaktan sakınır, çağın gerisinde kalmış baskıcı yöntemlere bağlı kalmaktan kendilerini bir türlü kurtaramazlar. Hâlbuki çağdaş eğitimin tariflerinden bir de, insanı ve onun değişebilirliğini odak noktasına koymuş, somut verilerden hareket eden ve öğrenci, öğretmen ve veli arasında kurulan, saygı ve sevgiye dayalı üçlü bir iletişim ve etkileşim süreci olduğu gerçeğidir. Geriye dönüp baktığımda, o günkü başarınızın sırrını ve gücünüzün kaynağını şimdi çok daha iyi anlıyor, her geçen gün size olan saygım, sevgim ve hayranlığım biraz daha artıyor. Bu nedenle siz yalnız öğretmenim değil, aynı zamanda mesleğe özendirmede rehberim ve önderim oldunuz. Emekli olmuş bir öğrenciniz olarak özel günlerde öğrencilerim tarafından aranıyorsam, bunu sizin yol gösterici örnek kişiliğinizden kazandığım deneyime borçluyum.

Sevgili öğretmenim, daha evvel yaptığım gibi bu yazdıklarımı da birlikte görev yaptığımız Behrampaşa Ortaokulu’nun web sayfasında ve Milliyet Blok’ta yayınlamayı tasarlıyorum. Amacım, öğrencilerin gelecekte öğretmenleriyle benzer ilişkiler kurmasında örnek oluşturmak, mesleğe yeni başlayan öğretmenlere de öğrencilerini koruyup kollamanın yanında, verecekleri sevgi, şefkat ve güven duygusuyla iyi bir model oluşturmalarına yardımcı olmaktır. Öğretmenliğin azalan saygınlığını yeniden kazandırmak için, eğitimin her kademesinde görev yapan tüm öğretmenlerin ve üniversite öğretim elemanlarının bu genel ilkelere uymalarına ve uygulamada azamı çabayı göstermelerine bağlıdır.

İlk birlikteliğimizin ardından 13 yıl geçmiş, yaramaz sınıfın uslu çocuklarından biri olan bendeniz, fakülteyi bitirmiş ve bir kış günü Sivas – Behrampaşa Ortaokulu’na nokta tayını ile atanmıştım. Orada sizinle karşılaşmak, benim için kayda değer bir sürpriz oldu. Bu olağanüstü yeniden buluşmayı “Bir meslek iki anekdot” başlığı altında Milliyet Blok’ta yayımlamıştım.

http://blog.milliyet.com.tr/Bir_meslek_iki_anekdot/Blog/?BlogNo=136561

Farklı bir sürümü de değişik bir ad altında, birlikte görev yaptığımız Behrampaşa İlköğretim Okulu’nun web sayfasında yayımlandı. Esasında bu anı yazısıyla sizin izinizi bulmaya çalışıyordum.

Nihayet, yazımın yayımlanmasının üzerinden yaklaşık iki yıl geçtikten sonra, 2010 yılı 1 Nisan günü ”Nisan bir şakası” yaparcasına çağrıma bir mesaj gelmişti. “Hocam merhaba..! Ben bloğunuzda bahsettiğiniz Bekir Başara’nın oğlu Yücel Başara. Babam şu anda İzmir’de yaşıyor. Kendisi ile görüşmek isterseniz, bana bildirebilirsiniz. Saygılarımla.” Görüşmek istemek de ne demek. İletişimi sağlıklı kurabilmek için telefon numaraları alınıp verilmiş ve ardı sıra Yücel Beye yazdığım cevabı mesajda;

“Sayın Yücel Başara Bey, değerli öğretmenimle beni görüştürme çabalarınızdan dolayı size çok teşekkür ediyorum. Ben de uzun süre böyle bir görüşme fırsatı bekliyordum zaten. Elbette ki babanızla görüşebilmek benim için mutluluk kaynağı olur. Görüşemeyeli yaklaşık 30 yıl olmuş. Sizin aracılığınızla sevgili öğretmenlerim annenize ve babanıza saygı dolu selamlarımı yolluyorum. Ebeveynleriyle ilgilenen sizin gibi bir evlât yetiştirdikleri için saygıdeğer anneniz ve babanız ne kadar övünseler azdır. Siz evlâtlık görevinizi yerine getirirken, ben de öğretmenime karşı asla ödemeye muktedir olamayacağım vefa borcumu ödeyebilmenin gayreti içindeyim. Bu fırsatı bana yaratacağınız için size teşekkür ediyor, selam ve saygılarımı yolluyorum.”

Sevgili öğretmenim, siz yalnız bizleri yetiştirmekle kalmayıp, toplum hizmetine sunduğunuz birbirinden değerli üç evlâtla babalık görevini fazlasıyla yerine getirdiniz. Burada bir eğitimci olan Saygıdeğer eşiniz Hoca Hanım’ın katkısını göz ardı etmek, kendisine büyük haksızlık olurdu. Kış ortasında barınmamız için okulun arşivini açarak, beni ve kendisi de bir Almanca öğretmeni olan Remzi Ağaoğlu’nu koruma altına almanız, öğrencilerimize baba olma modelimiz de ilk siz oldunuz. Bu somut örnek, babalık unvanını fazlasıyla hak ettiğinizi göstermeye yeter. Böylece, “Öğretmen anadır, öğretmen babadır” söylemini de bizzat yaşayarak sizden öğrendim ve uygulayarak benliğime kattım. Sivas’tan babama yazdığım mektupta, burada sizin gibi beni seven ve koruyan ikinci bir babanın varlığından, yani sizden söz etmiştim. Bu iddialı sözlerimde de yanılmadığımı açıkça gördüm.

Sevgili öğretmenim, değerli oğlunuz Yücel Başara Bey’in sayesinde telefonla da olsa sizinle konuşma bahtiyarlığına eriştim. Şimdi sıra yüz yüze görüşebilmeye geldi. O mutluluğu da yaşayabilmeyi büyük bir hevesle arzu ediyorum. Yine bir öğretmenler günü geldi çattı. Birbirimizden uzakta, siz İzmir’de, ben ise İstanbul’dayım. Elinizi bizzat öpemeyeceğim ama Öğretmenler günü vesilesiyle şahsınızda eğitimin her kademesinde görev yapmış ve yapmakta olan bütün öğretmenlerin “Öğretmenler Günü’nü” kutluyorum. Bu öğretmenler günü armağanı olarak, benim de içinde yer aldığım 3-B sınıfı öğrencilerinin toplu resmini format uyumsuzluğu nedeniyle sunamadım. Yerine sizin resminizi koymak zorunda kaldım.

İstanbul, 24 Ekim 2010

 
Toplam blog
: 72
: 1140
Kayıt tarihi
: 09.12.07
 
 

Rize merkez ilçeye bağlı Yiğitler Köyünde doğdum. Lise bitinceye kadar ilk gençlik yıllarımı geçird..