Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '08

 
Kategori
Güncel
 

Ankara, 1 Mayıs 2008

Ankara, 1 Mayıs 2008
 

Kızdıkça “Ulan Ankara ben senin oğlun değil miyim” der severim yine Ankara’yı. İki 1 Mayıs vardı, Ankara’da. İstanbul’u izlemesem belki katılmayacaktım Sıhhiye’de olanına. Sonra Hazar aklıma geldi. Hemen aradım ne yapıyorsun diye kaygıyla. Buluştuk; onun binip geldiği Mavikent mavi otobüsünü yakaladım durakta bindim, Saat 15:03.

Öptüm yanaklarından gülümsemesinden. İkimizin de giysileri siyahtı, siyahtan başka bişey giymez, bende Nisan başından beri öyle.

Tam Armada’nın önündeyiz benim anılar canlandı; başladım anlatmaya.

Yedi sekiz yıl öncesi belki daha önce, yine 1 Mayıs ya da toplu sözleşmeli, grevli sendika yasası için bir işi bırakma günü. ODTÜ’ de Rektörlük önünde toplanıp tüm üniversite çalışanları yürüyerek Eskişehir yolu üzerindeki Kamu kurumlarının katılımıyla çoğalarak Kızılay’a akıyoruz.

Renk cümbüşüyüz..

O sıralar Armada inşaat halinde, biz tam önünden geçerken işçiler yukardan demir iskelelere vurmaya başladı, nasıl bir ses çınlattı ortalığı, biz de önce şaşkınlık sonra coşku, alkışlar karşılıklı.
Benim kolumda Sezgin var, tek bacağı takma o halde illa ben de yürüyeceğim, aksine ikna edemedik. Yukarı bakarken aşağıda takılıp ayağını burkan Mavitüy’de Öznur’un kolunda.. Sonrasını hatırlamıyorum, sanırım Güvenpark’ın çimlerine serilip kaldık yorgunluktan.

Gittiğimiz yol çok muhteşemdi, gidişimiz, nasıl gittiğimiz, ya da bana öyle geldi altı üstü yürüdük.

Hazar nasıl o kadar yolu yürüdünüz dedi: çoğalarak, neşeyle, çoşkuyla ve haklılığımızın bilinciyle dedim. Bir de henüz yasalaşmasa da, eğitim sektöründe iki sendika birleşmiş(Eğit-Sen/Eğitim iş) 5. nolu şubeyi üniversiteler şubesi olarak ayırmıştık. Kamu Sendikaları yasaktı: ILO sözleşmesi Erdal İnönü hükümeti. Önce kurduk sendikaları sonra yasal düzenlemesi geldi.

Bu arada Kızılay’a geldik 15:19 Sıhhıye’ye hızlı adımlarla vardık. Hazar arkadaşı Mustafa Kemal’e bakınıyor, ben 5 nolulara onlardan çok genç sivillere.. 5 nolularla selamlaşıp; SES’liler gölgede idi onların yanına gittik, sıcak siyahı daha çok ısıtıyordu.

Alana küçük çocukları ile hatta kucakta bebekleri ile katılanların yanı sıra tekerlikli sandalye ile gelmiş özürlü katılımcılarda vardı. Bir ara saçlarına papatyadan taç yapmış uzun boylu bir güzellik geçti, ikimizde dönüp baktık ayrı bir güzellik katıyordu güne. Kucak dolusu papatya demetlerini görmüştük gelirken satıcılarda.
Biraz sonra Sıhhiye tarafında bir dalgalanma oldu yuh sesleri gaz atıldı, bize kadar ulaştı, geri çekildik insanlarla birlikte, biraz dağınıklık oldu. O arada tahminen 3 yaşında bir bebek elden ele gazdan uzaklaştırılmaya çalışılıyordu en son kenardaki polisin yardımı ile iş merkezine alındı hemen, o da, tekme atmayı tercih edebilirdi, etmedi.

O gazın atılması çok gereksizdi aynen İstanbul’dakiler gibi. Ağzımı kapatmak için yanımda peçete dahi yoktu, akıl vermek kolay tabi. Büyük ordu evine doğru çekilirken Hazar için kaygılandım, ya daha fazla büyürse kargaşa…

Katılımcıların “Faşizme karşı omuz omuza” sloganı giderek gürleşti ve insanlar yeniden alana döndü. İstanbul’un gerginliği ve kızgınlığı gözleniyordu ve İstanbul’a; Tandoğan’da bir alan daha olmasına rağmen Sıhhiye’deki katılım oldukça yüksekti ve dağıtılamadı direndi. Barış ve demokrasi mücadelesinde verilen kayıplar için saygı duruşundan sonra ‘hamasi’ nutuklara geçildi.

O sırada biraz önceki panik sırasında atılan bayrakları söylenerek toplayan emekli bir üniversite çalışanına rastladım. İlk 5 nolunun (Eğitim-iş) yönetimin de birlikte idik çok farklı düşüncelerde olsak ta. Vefasızlar biz zamanında bir flama, bir broşür için eve ekmeksiz gidiyorduk diye sitem ediyordu.

Şu sıralar aidatlar kamu çalışanlarının maaşından kesilerek otomatik sendikaların hesabına aktarılıyor. O zamanlar aidat toplamak sorundu, toplanamazdı denilebilir, haklı yani.

Şiddet çoluk, çocuk özürlü tanımıyor. O kargaşaya yol açan tarafların geleni gideni görmesi gerek, omuz omuza olmak ağır davranmak bütünsel bakmak demek aynı zamanda, kaba bir güç duruşu değil. Dilerdim ki 2008 1 Mayıs’ında alanlarda “Demokratik Cephe” talebi yükselsin, zamanıdır.

İyimserliğin de sonu vardır.

*Hükümet özür dilesin ve Taksimi versin, hemen. Resmi Gazete’de 1 Mayıs’ın emek ve dayanışma günü olarak kabul edilmesi yetmiyor. 1977 1 Mayıs katliamı için gerekeni yapsın. Cesurlar bir kere ölür korkaklar her gün.

*Sendikalar Disk son bir haftada değil; son gün biton tutarsızlık değil; bugünden 2009 1 Mayıs’ı için ve 1977 1 Mayıs katliamının sorumlularının bulunması için gerekeni yapmaya başlasın bu kendi tarihine borcudur.

Her kesim değişmek zorunda.

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..