Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '14

 
Kategori
Kültürler
 

Ankara’da Burdur günlerinde yörük kültürü etkisi

Ankara’da Burdur günlerinde yörük kültürü etkisi
 

2. Burdur Günleri'nden (Ankara, 30 Mayıs 2014)


30 Mayıs 2014, Cuma günü Saat 11.00 sıralarında otobüsle Kızılay’a oradan Maltepe’ye gittim. Yağmur atıştırırken çay içtim, bir ara Mehmet Özdemir’i aradım, Hekimhan Yıllığı çıkarmak istediğimizi, bu nedenle kendisini aradığımı söyledim. Kızılyatak’ta imiş, onuncu aya kadar köyde kalacakmış.  Âşık İbrahim Saltan’ı sordum, vefat ettiğini söyledi.

Kültür Han'da Bizim dijital’e uğradım. "Vayloğ Dede" kitabımın 2. baskısı tamamlanmamıştı. Hemen karşıda bulunan Atatürk Kültür Merkezi'nde "Burdur Günleri" vardı, oraya uğradım.

Kültür sanat işleri alanıma girdiğinden sanatçılar ve sanat konuları ile ilgilendim daha çok...

Bağlama ve cura yapımcıları, mamut dişi, eski evler, ressam ve resimleri, bağlama ve sipsi çalanlar ve türkü söyleyenler, halk müziği ekibi ve oyunlar, yerel giysiler ve motifleri...

Bütün bunlar Burdur’daki Yörük kültürünün etkilerini gösteriyordu.

Necati Arslan

Girişin sağından sola dönerken curalar ve kütük gördüm. Sipsi çalan kişiye sordum, “usta bu” dedi, yanındakini gösterdi. Tanıştık usta ile. O da benim gibi emekli öğretmen…

Gölhisarlı… 1972 yılında Gönen İlköğretmen okulunu bitirmiş, 1998 yılında emekli olmuş. Cura, kemane ve sipsi yapıyor. Bu sazları çalmasını da biliyor. Televizyon, radyo programlarına çıkmış, kendisi ile görüşmeler yapılmış, dergi ve gazetelerde yayınlanmış…

Anlattıklarından bazı notlarım:

“Bizim orada herkes kendi yaptığı curayı çalar.”

“Curada tezene kullanılmaz, parmak ile çalınır.”

“Curayı, yaşatmak için yapıyorum.”

“Bazıları cura ile bağlamayı birbirine karıştırıyorlar…”

“Üretimi yapıyoruz, yaşatmaya çalışıyoruz…”

“Gençlerden heves eden yok, öğrenmek için kursa gelen de yok.”

“Son usta” olduğunu öne sürüyor…

Kültür ve turizm Bakanlığında, ses, cura ve bağlama sanatçısı olarak kaydolmuş, belge de vermişler.

Bu belgenin öğreticilik kokusunda işe yaramadığını söylüyor.

Kemer’de Mamut Dişi

Selim Bülbül, Kemer Halk Eğitim Müdürü…

Kemer’de mamut taşılı bulunmuş. Diş maketi yapılmış ve fotoğraflar getirilip sergilenmiş.

Barutlu Su

Biraz ileride eski yapılardan biri dikkatimi çekti. Malatya’daki Gazi İlkokulunun binasına benziyordu. Bir gence sordum, birçok yerde aynı mimari ile binalar yapıldığını söyledi.

Tefenni’de Eşeler Dağını eteklerinde içme deresi yöresinde 1190 rakımlı yerde, 0,3 debisi olan doğal bir kaynak suyu… Kükürtlü ve bromürlü olup, içildiğinde böbrek taşlarını döker, mide şişkinliğine iyi gelirmiş…

İsa Kayacan’ı tanıdığımı söyledim, “dün buradaydı, bugün görmedim” dedi. İleride Ahmet Korkmaz adlı ressamın sergisi olduğunu söyledi. Oraya gittim, ressam yoktu yerinde, resimlerini gördüm, bazılarının fotoğrafını çektim, bir süre sonra geldi. Yaşamöyküsünü derledim.

Ahmet Korkmaz

1966 yılında Burdur’da doğdu. Burdur Tefenni ilçesinde ilkokul ve imam hatip okulunu bitirdi. Askerliğini 1987 yılında tokat ve Sivas’ta tamamladı. Antalya’da bir kurum’da memur olarak çalışıyor. Evli, bir çocuk babası…

İlkokulda okurken resme merak sardı. İmam Hatip Okulunda öğrenimini sürdürürken resim ve afiş yarışmalarına katıldı ve başarılı oldu, bu da kendisini özendirdi.  2000 yılından itibaren Kıymet Töre, Feyyal Taneri ve Turan Eskici’nin atölyelerinde ders aldı, kendisini geliştirdi.

Yapıtlarında Anadolu yaşamını, ev ve doğayı ağırlıklı olarak işledi. Klasik resim tarzı ve empresyonizm (izlenimci) bir çizgide olduğu belirtiyor.

Güzel Sanatlar Derneğinde dört yıl yönetim kurullarında bulundu, halen de üye...

Antalya, Burdur, Tefenni, İzmir gibi kentlerde 10’a yakın kişisel, 40 civarında karma sergiye katıldı.

Ressam Korkmaz, 8 Haziran 2013 tarihinde bir sergisinde yaptığı açıklamada ise şunları dile getirmiş…

"Bence sanat olayları sadece büyük şehirlerde yaşayan insanların, anakentlerdeki üst gelir gruplarının ilgilendiği bir lüks olmaktan çıkarılmalı. Sanat halk için, halkla beraber olmalı. İnsanlar kendilerini bulduğu eserleri aynı zamanda görebilmeli, yaşayabilmeli. Eğitimcilerimiz, yerel yöneticilerimiz ve sanatçılarımız el-ele verip sanatı en ücra yurt köşelerine kadar taşıyabilmeli. Ben bu sergimde doğup büyüdüğüm aziz vatan topraklarından bir köşeyi, memleketim Tefenni’yi Tefenni’ye taşımanın sevincini yaşadım. İlgi ve destekleriyle daha güzel eserler üretmem için beni yüreklendiren değerli hemşerilerime teşekkür ediyorum.”

Bugün de halkın sanatına bakış açısı ile ilgili olarak şunları söyledi.

“Hemşerilerim beni daha çok ressam oluşum ve yapıtlarım ile tanıyorlar ve saygı duyuyorlar, sahipleniyorlar. Bu da benim için onur verici bir durum ve sanatın, sanatımın önemli olduğunu düşünüyorum.”

Dirmil ve Yörük Kültürü…

1964 yılında Dirmil adı Altınyayla olarak değiştirilmiş. Dirmilliler yeniden Dirmil adını almak istemiş ama olmamış…

Dirmil, türküleri ile tanına bir yer…

Kaymakam Mehmet Ayhan, Malatyalı imiş…

Yerel giysili genç yanıma yaklaştı, eskiden kapılar kitlenmezdi dedi.

Bizim orada da öyleydi dedim.

Gelen olur da evde kimseyi bulamazsa bir işaret koyar dedi.

“İp bağlar, çöp sokar” dedim, “evet” dedi.

“Bizim evin içinden köyün yolu geçerdi” dedim.

“Yörük kültürü o zaman” dedim.

“Evet, biz Yürüğüz, Dirmil deyince de Yörük akla gelir” dedi.

“Biz erken yerleşmişiz “ dedim.

Genç Bağlama Yapımcısı, Türküler…

Girişin karşısında ekip burdur türküleri çalıp söyledi. Geri Dirmil standına döndüm, genç bağlama yapımcısı Mehmet Erkurt ile görüştüm.

“Usta çırak ilişkisi yok, ben babamdan öğrendim” dedi.

“O zaman baban senin ustan” dedim.

“Yok, yok, o eskisi gibi kalıplaşmış usta çırak ilişkisi yok. Yetenekli olan öğreniyor bu işi…”

Hemen yanında iki kişi vardı ve biri sipsi çalıyor, diğeri bağlama çalıyor ve de söylüyordu.

Dikkatimi çeken şey söylediği türkü oldu:

 

Yüce dağdan bir yol iner

İner dolanı dolanı,

Bizim elin kuru çayı

Akar bulanı bulanı

 

“Malatya’da söylenen türkü ile aynı” dediğimde yanımda oturan biri, bu dörtlük de mi” dedi başka bir dörtlük için.

“Diğer dörtlüklerde fark var. Maniler eklenince durum değişiyordu elbette” diye yanıtladım.

Malatya'da söylenişten...

Yüce dağdan bir yol iner
Gelir dolanı dolanı
Bizim elin coşkun çayı
Akar bulanı bulanı

Gelin oy gelin oy gelin oy
Yandı yürek derin oy

Yüce dağdan aşan bilir
Aşam da ulaşan bilir
Gurbet elin acısını
Yardan ayrı düşen bilir

Gelin oy gelin oy gelin oy
Yandı yürek derin oy

Girişin karşısında bağlama ekibi türküler söylerken halk da oyunlarıyla katkı sundu. Saat 15.00 sıralarında Atatürk Kültür Merkezi'nden ayrıldım, Tandoğan’a yürüdüm, orada yeraltı trenine binip Kızılay’a Hekimhanlılar Derneğine, bir süre sonra da eve gittim. Günlük notlarımı yazıp hazırladım...

 
Toplam blog
: 38
: 621
Kayıt tarihi
: 03.12.12
 
 

1953 yılında Hekimhan-Ballıkaya (Mezirme) köyünde doğdu. Akçadağ İlköğretmen Okulunu 1972'de biti..