Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '15

 
Kategori
Güncel
 

Ankara Garı'na mı canlı bomba sipariş edildi yoksa canlı bombaya mı Ankara Garı siparış edildi?

Ankara Garı'na mı canlı bomba sipariş edildi yoksa canlı bombaya mı Ankara Garı siparış edildi?
 

Yahu hâlâ ne konuşuyorsunuz?

İşte fail belirlendi ve olay aydınlandı...

Ankara Garı katliamını IŞİD yaptı demek bu kadar mı zor?

Hiç de zor değil...

Aslında kolaycılığın, düz mantık anevrizmasının ta kendisi.

Katili yakalarsınız, pardon katil zaten "İşte benim ve buradayım" dercesine olay yerında paramparça bir vaziyette yatıyor, sadece tespit edersiniz ve açıklarsınız: Katil bu! Sonra da dosyayı kapatırsınız.

Görev tamam!

Peki...

BOP kapsamında yeniden şekillendirilen, darmadağın edilen ve Savana'da öldürülen bir ceylanın başında  aslan, çevresinde de çakalların, sırtlanların sıra kollaması gibi farklı ülkelerin istihbaratlarının cirit attıkları, farklı senaryolar ürettikleri ve sahneledikleri Ortadoğu'da...

Bunun altından başka 'Çapanoğlu' da çıkabilir demek...

Sizin için çok mu zor?

Çok zor! Zira bugünlerde olayları iyi niyetle anlamaya çalışan herkesin hatırladıkları merhum istihbaratçı Mahir Kaynak'ın söylediği, "Bir olayda kimin menfaati varsa o olayı o yaptırmıştır" sözü gereği PKK'ya ya da onun çıkarına hareket eden birilerine de çamur bulaşır diye ödünüz kopuyor.

Bu tiyatro sahnesinde katil mutlaka IŞİD olmalı. IŞİD olmalı ki, IŞİD'i de kuran(!), büyüten Türkiye olduğuna göre Türkiye, Kürtleri öldürtüyor diyebilelim.  Bu şekilde tüm Kürtleri olmasa bile çoğunluğunu PKK şemsiyesi altında toplayabilelim. 

Şu yaptı bu yaptı kolaycılığından ve önyargılarından kurtularak bütün ihtimalleri titiz bir şekilde değerlendirmek gerekiyor.

Sanırım istihbarat örgütlerimizin ve güvenlik güçlerimizin de gecelerini gündüzlerine katarak yaptıkları budur.

Sadece Ankara Garı katliamı değil; Diyarbakır ve Suruç olayları da aynı kapsamda değerlendirilmelidir.

Tabii ki her üç olayla ilgili de resmi makamların ellerinde henüz kamuoyuna yansıtılmamış çok daha ayrıntılı deliller ve bilgiler mevcuttur. Bizim bu konuda iddialı laflar etmemiz, ki bazıları bunu yapıyor, ukalalıktan ve de hariçten gazel okumaktan öteye gitmez. 

Ama geçmişteki benzer olayların ışığında, mantığımızı da ortaya koyarak ihtimalleri değerlendirmemizin ve olayları genel olarak yorumlamamızın bir mahsuru olmasa gerek.

Mahir Kaynak'ın yukarıda ifade ettiğim sözü cepte olarak yine başka bir istihbaratçı sözünü hatırlatmak istiyorum: Terör olayında olay yerinde bulunan deliller terör örgütünün bulunmasını özellikle istediği delillerdir...

Danıştay saldırısında görmüştük: Failin kaçması mümkün değildi. Fail tekbir getirmiş ve şeriat söylemleriyle ülke yöneticilerine tehditler savurmuştu. Arabasında da, manşetinde saldırıya uğrayan Danıştay üyelerinin resimlerinin bulunduğu ve hedef gösterildiği şeriat yanlısı bir gazetenin eski bir nüshası bulunmaktaydı. Yani failin kaçmaması ve kendini şeriatçı göstermesi, arabasında da bunu doğrulayan delillerin bulunması ilgili terör örgütü tarafından özellikle kurgulanmıştı.

Ankara Garı olayında da canlı bomba özellikle tercih edilmiş olmalı. Yine Türk kamuoyunun IŞİD'çı olarak bildiği ve tartıştığı biri özellikle üç yabancının arasına alınmış olmalı. Ve yine; görgü tanıklarının ifadesine göre canlı bombalar, olayın başarısızlıkla sonuçlanmaması için kılık değiştirmeleri, saçlarını sakallarını kestirmeleri gerekirken, IŞİD'çı görüntüsüyle olay yerine gelmişler. Yani demek istemişler ki başkasından sakın şüphelenmeyin, bu olayı IŞİD yaptı.

Fakat ne gariptir ki; olay yerine, riski de göze alarak, IŞİD imzası atılırken; oynamakta olduğu Şeytan rolu gereği insanların kafalarını kesen, arabanın arkasında sürükleyerek öldüren, 10. kattan aşağıya atan, toplu olarak yakan ve daha akla hayale gelmedik her türlü vahşeti yapan ve bütün bunları kameraya çekerek bütün dünyaya izleten IŞİD, ne Suruç'u ve ne de Ankara Garı'nı üstlenmedi. Bu, çok tuhaf değil mi?

PKK şüphesine gelecek olursak...

Mahir Kaynak'ın genel ilkesine göre bir numaralı şüpheli PKK olmalıdır. 

Hatırlayacak olursak; 2011 yılında eski HDP milletvekili Sebahat Tuncel, Arap Baharı'ndan esinlenerek çok sansasyonel bir açıklama yapmış ve "Bu yaz 'Kürt Yazı' olacak" demişti. Bu, Kürtler de Araplar gibi ayaklanacaklar demekti. 

Terörle sonsuza dek nihai bir başarı elde edemeyeceğini PKK da çok iyi biliyor olmalı. Ancak Kürt halkı ayaklanıp bir isyan çıkarırsa ve iç çatışmalar başlarsa ve de Birleşmiş Milletler Örgütü olaya el koyarsa bir sonuç alınabilirdi.

Sebahat Tuncel'in Kürt Yazı gerçekleşmemişti. Suriye'deki gelişmeler sonucu orada Kürt kanton devletçiklerinin kurulması, IŞİD'e karşı PKK'nın Suriye kolu PYD'nin Batı tarafından kara gücü olarak kabul edilmesi ve doğrudan silah yardımında bulunulması PKK'nın iştahını kabartmıştı. Kobani olaylarında AK Parti iktidarının IŞİD'e yardım ettiği ve oradaki Kürtleri kestirdiği iddiasıyla oluşturulmaya çalışılan algıdaki başarı PKK'yı iyice cesaretlendirmişti. AK Parti'den soğuyan Kürtler HDP'ye yanaşıyordu. Nitekim bunu 7 Haziran seçimlerinde gördük. Artık geriye bir tek halkın ayaklanması kalmıştı. Bunun için fitili ateşleyecek provokatif olaylar gerekiyordu. 7 Haziran sürecinde HDP'ye yönelik saldırılar ve Diyarbakır bombasından sonra baraja takılabilir denilen HDP oylarında patlama yaşanmıştı. Tabii ki PKK'nın seçimle demokrasiyle bir işi olamaz. Onun işi arkasında büyük halk desteği olduğunu tesçillemekti. Bu nedenle Demirtaş'ın 'Emanet Oylar' söylemine tepki gösterdiler. Doğu ve Güneydoğu'da, yani Kürtlerin yoğun yaşadıkları yerlerde ezici çoğunluk sağladılar. Bütün mesele bu çoğunluğu eyleme geçirtmekti. 

Bunun için Suruç bulunmaz bir fırsattı. TSK'nın saldırıya geçmesiyle peşpeşe 'Özyönetim' ilanlarına başladılar. Fakat halktan yeterli desteği alamadılar.

Peşinden Ankara Garı katliamı geldi. Türkiye tarihinin en büyük kanlı olayı. Bu, sadece Kürt bölgesini değil, tüm Türkiye'yi karıştıracak bir olaydı. PKK için yine bulunmaz bir fırsat olmalıydı.

Burada sorulacak bir başka soru da şudur: Diyarbakır, Suruç ve Ankara olaylarının hepsinde ağırlıklı olarak Kürtler hedef alındı. Eğer PKK yaptıysa PKK kendi soydaşlarını ve destekçilerini öldürür müydü? Kendini desteklemeyen Kürtleri öldürdüğü noktasında kuşku yok da kendi destekçilerini öldürür müydü?

Öldürürdü... Hatta özellikle öldürürdü. Amaca ulaşmak için bu gerekiyorsa, ki halkı galeyana getirmek için gerekiyor, bunu yapardı.

Geçtiğimiz günlerde ajanslara yansıyan bir habere göre, sanıyorum Şanlıurfa'daydı, HDP'lilerin toplantı yapacakları bir parka PKK militanlarınca bomba yerleştirilirken yakalanmışlardı.

Bu olayda olduğu gibi provokasyonu yapanın PKK'lı olması büyük bir risktir, yakalandıklarında kaş yapayım derken göz çıkarmış olurlar. Bir şekilde başka bir örgütün yapması gerekiyor. Burada Türkiye'nin desteklediği algısı yayılmış olan IŞİD'in yapması bir taşla iki kuş vurmak gibidir.

Bu konuyla ilgili bir de tarihsel örnek vermek istiyorum. 1960'lı yıllarda Kıbrıs'ta görev yapmış olan emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu Habertürk gazetesine verdiği röportajda bir itirafta bulunmuş ve şunları söylemişti:  "Halkın mukavemetini arttırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Mesela bir cami yakılır. Kıbrıs'ta biz bunu yaptık. Bir cami yaktık"                                 

Bu yöntem özellikle istihbarat örgütlerinin sıklıkla başvurdukları bir yöntemdir.

Bütün bu anlattıklarım yine de adı geçen olayları PKK'nın yaptığı anlamına gelmiyor.

Üstlenmemelerine rağmen faillerinin mensubiyeti itibariyle IŞİD işi de olabilir.

Farklı terör örgütleriyle irtibatlı bir devletin istihbarat örgütünün yönlendirdiği ve organize ettiği bir iş de olabilir. Nitekim TSK'nin Kandil'i bombaladığında bir Alman ajanının cesedi sınırda mahsur kalmıştı.

Özetle çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıyayız.

Aslında denklemi çözecek şey de başlıktaki sorunun cevabında saklıdır.

Eğer Suruç ve Ankara'daki toplantıların tarihleri açıklandıktan sonra harekete geçilmişse olayların failinin, PKK'dan bağımsız olarak, IŞİD olması kuvvetle muhtemeldir.

Yok eğer canlı bombalar hazırlandıktan sonra bu toplantılar düzenlenmişse olayın arkasında IŞİD'in olamayacağı kesindir.

Yanlış anlaşılmasın; bu ihtimalde organizatörlerin bu işin içinde olduğunu kastetmiyorum. Zaten böyle olması da gerekmiyor. Yukarıdan gelmiş olan bir talimat tamamen iyi niyetle değerlendirilmiş de olabilir. 

Umarım bu olaylar en kısa sürede ve tüm ayrıntılarıyla aydınlatılır.

Her ihtimalde de bütün olayların provokatif amaçlı ve esas hedefin de Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğu çok açıktır.

Türküyle Kürtüyle bu denli büyük oyunlara gelmeyen halkımızı kutlamak gerekiyor.

21.10.2015

Hasan Basri Özgen

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..