Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '07

 
Kategori
Anılar
 

Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü sevenlerdenim

Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü sevenlerdenim
 

Yıl 1980. İlkokul yıllarım. Çok sıcak bir ağustos akşamı. Annem, babam, ablam ve ben. İstanbul’da Haydarpaşa garındayız. İlk defa trenle uzun bir yolculuğa çıkacaktım. Ankara’ya gidiyorduk. Babamın Hüseyin Dayı dediği bir akrabasının evine. Ayda bir kere mutlaka hanımıyla birlikte bize gelirlerdi. Yeşil küçük bir bavulu vardı. Bir hayli de varlıklılar anlatılanlara göre. Yokuştan inerken ablam görür ve anneme seslenirdi.

"Anne Hüseyin Dayı’lar geliyor."

Tren eğlenceli geldi ilk önce. Kalkıp gezebiliyorsun içinde. Otobüste ki gibi bir yere çakılıp oturmak yok. Of ayağım uyuştu demiyorsun mesela. İstediğin zaman lavabosunu kullanabiliyorsun. Tren kaçtı kaçacak derdi de yok. Uyuyanların yüzlerinde püsküller gezdirebiliyorsun. Onların uyurken yüzlerini kaşımaları, kahkahaya boğabiliyor seni. Sonra koltukların arkasına saklanmalar. Nasıl olsa çocuksun. Gerektiğin de sen küçüksün diyorlar ya. İdare etsinler şimdi de.

Yolculukta pencereden yolları seyretmeye bayılırım. Bozkırlardan süzülüyor kara tren. Gördüğün manzara hep aynı, güneşten sararmış otlar. Arada bir kuzular görünüyor. Kınalı kuzular. Başlarında bir çoban. Telgraf telleri ve tellerdeki minik serçeler. Telgrafın tellerine kuşlar konuyormuş demek ki. Tünellerden geçiyoruz, karanlık tünellerden. Sonunda hep bir ışık beliriyor. Her gecenin sabahı gibi. Kara Tren sabaha kadar bizi sallamaktan bi harap etmiş. Tın gır mıngır dedikleri buydu demek ki.

Sabah oldu. Öğle üzeri indik kara trenden. Ankara’ya ilk gelişimizdi. Şimdi adresi bulma zamanıydı. Elimizde küçük bir adres kağıdı ve valizler dolaştık durduk, doğadan elini eteğini çekmiş, binalardan ibaret bu büyük kentte. Kocaman bir hastane vardı şehrin orta yerinde. Etrafında üç tur attıktan sonra anladık aynı yerde dönüp durduğumuzu. Öğleni etmiştik. Sonra bulduk adresi.

Attık kendimizi Hüseyin Dayı’ların evine. Onlar da bizim kadar sevindiler mi hatırlamıyorum. Eskiden otellerde kalma alışkanlığımız yoktu. Misafir perver bir millettik ya, akrabalar ziyaret edilir, valizler onların evine yerleştirilir sonra şehir turları başlardı. Yani bize gelince öyle yapıyorlardı.

Hüseyin Dayı 60’larını geçmiş, kulakları iyi işitmiyor. Hanımı da 60’larına yaklaşmış, gözleri iyi görmüyor. Birbirlerini idare ediyorlar. Bir de oğulları vardı. Selim ağabey. Çiçeği burnunda bir avukat. Çizgili mavi- beyaz pijamalarıyla karşıladı bizi. Pek ilgisiz göründü ilk önce. Babasının akrabasıyız ya, araları pek bir limoni.

Sıcak iyice basmış, bizim içimiz yanıyor. Buz gibi bir bardak limonata için neler vermezdik. Hüseyin Dayı pinti mi pinti. O balkonda duran 15 karpuzdan birini keseceği yerde, Selim ağabeyin elbiselerini gösteriyor bize. "Söyleyin" diyor "Haksız mıyım? Bu kadar takım elbise alınır mı?" (Sen bize bir dilim karpuz kesmezsen alınır.) diyorum içimden, yüzüne karşı. "Ya öyle" diyor babam. Hanımı araya giriyor. Konuyu değiştirmek için belki de.

"Bey bir soğukluk vereyim misafirlere."
"Yemekte hanımmm.. Akşam yemeğinde."
Kaç saat var akşam yemeğine? Parmaklarımla saymaya başlıyorum.
Babam uzun zaman söylendi durdu. "O karpuzlara birer iğne batıramadım ya ona yanıyorum." diye.

İyi bir adamcağızdın Hüseyin Dayı, ama kefenin cebi olmadığını unutmuştun herhalde.

Sabah olunca Selim ağabey bize şehri gezdirdi. Onu çok sevmiştim. Çokta yakışıklıydı hani. Ayhan Işık gibi bir hali vardı. Benim elimden tutup şehri sokak sokak dolaştırdı. Ankara kalesine çıktık beraber. Bir yerde gözleme yemiştik. Hiç babası gibi değildi. Ertesi günü de müzeleri ve Anıtkabir’i gezdik. Üç gün kalabildik Ankara’da. İstanbul’a geri dönüyorduk.

Otobüsten el salladım Selim Ağabeye. O günden sonra ne Ankara’yı gördüm ne de Hüseyin Dayı’yı. Trene de bir daha binmedim. Selim Ağabey İstanbul’a yolu düştükçe uğrar bize.

Of Hüseyin Dayı of.
Aklıma ilk gelen sen oluyorsun Ankara denince.
Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü sevenlerden ettin beni.
Hoş sen olmasaydın siyasetçilerde yeterdi ama……..

Foto:Sema GÜZEL

 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..