Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Ankara'nın kalbinde bir erguvan

Ankara'nın kalbinde bir erguvan
 

Erguvan, baklagiller familyasından on metreye kadar boy atabilen tek gövdeli yaprak döken çalı görünümünde bir ağaççıktır. Erguvan, yapraklanmadan önce baharın müjdecisi kabul edilen morumsu pembe renkte çiçekler açar. İsa'nın ihanet eden havarisi Yahuda kendini bu ağaca asmıştır. Efsaneye göre bu olaydan sonra önceleri beyaz olan erguvan çiçekleri utançtan ya da kandan kırmızıya dönmüştür.

Orhan Veli Ave Maria’da,

Ve gemisinde Kleopatra?

Neden yine kaynaştı havalar?

Saadet mi getiriyor rüzgar

Dolarak erguvan atlaslara?

Derken, baharda İstanbul’u kendine has pembe-mor rengine büründüren erguvan ağaçlarına bakıyordu.

Çiçeği gibi sedâsı da vurgulu ve baskın erguvana, Ankara’da da birkaç yerde rastlamak mümkün.

Adlarını erguvanın bu sedasından etkilenerek koymuş bir de el sanatları dükkanı var Ankara’da. Hani tekdüze yaşamınızdan yakınıyorsanız, Ankara’da gidilecek bir yer olmadığını düşünüyorsanız ve iş merkezlerinin, sonbaharın şu son güzel günlerinde ruhunuza hiç de hitap etmediğini hissediyorsanız gidebileceğiniz, bir bahar mekanı Erguvan...

Ankara’nın ruhu, Ankaralının en az bildiği yerde, Ankara Kalesi’nde gezinir. Türkiye’nin kalbi Ankara ise Ankara’nın kalbi Ulus diyebiliriz rahatlıkla. Yaşlı ve yorgun bir kalp belki ama hala Yeni Hayat ve İlk Meclis İlköğretim Okullarında atıyor, Kale içinde ve dışında atıyor, bakırcılarda, kilimcilerde, hasırcılarda, antikacılarda, Mahmutpaşa Bedesteni ve Kurşunlu Handa yani Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, Suluhan’da, Çengelhan’da, Pirinçhan’da atıyor.

Pirinç Han’ın, 1739 tarihi civarında yapıldığı tahmin ediliyor. Şu anda Samanpazarı, Pirinç sokakta özel mülkiyetli bir han. Sahibi Remziye Cebeci bu yıl içinde vefat etmiş ve hanın mülkiyeti oğlu oğlu Ahmet Cebeci’ye geçmiş.. 1923 yılında han tamir edilerek meskene dönüştürülmüş. Bahçeye açılan, bazı yerleri üç katlı bir evmiş o günlerde. Uzun sure mesken olarak kullanılan Han, 1990’larda restore edilmeye başlanmış ve son şeklini almış. Dükkanlar bölümlenmiş ve kiraya verilmeye başlanmış. Şu anda ise yaklaşık 40 antika, gümüş, resim, hediyelik eşya, el sanatları, şapka, halı dükkanının olduğu bir turistik hana dönüşmüş durumda.

Erguvan El Sanatları işte bu kırk dükkandan biri. İki arkadaşın ortak hayalinin ürünü. Dükkanı açmaya karar verdikten hemen sonra, 2006 yılı yaz aylarında, 4000 kilometrelik bir ülke gezisi yapmışlar. Ankara’dan başlayan yolculukları Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Artvin, Trabzon, Rize, Giresun, Tokat, Çorum, Amasya ve pek çok ilçe ve köyü içine alarak 20 gün kadar sürmüş.

Bu nedenle Erzurum’un kıtlama şeker makasından, Kemaliye’nin kapı tokmaklarına, Rize, Hatay ve Tokat dokumalarından Kars kilimlerine, Damal bebeklerinden, Edirne misk sabunlarına kadar her şeyi bulmak mümkün. Bir köşede Sivas’lı Mustafa amcanın yaptığı boynuz taraklar, diğer yanda Erzincan bakırı, Çorum ve Niksar ahşap oyma sandıkları… Her yöreden danteller, oyalar, yazmalar, lifler, kadınlarımızın göz nurunu ayaklarınıza kadar getiriyor.

Dükkanın temel ürünü füzyon cam. Camdan, metal ve boncuk kullanılarak asıl mesleği gazetecilik olan Hıdır Göktaş tarafından üretilmiş mask, tablo, heykel, magnet, tabak, takı, kase, çay tabağı, çay kaşığı ve saatin pek çok çeşidi var. Camlar ve dokumalar dükkanın faaliyette olduğu 6 ay içinde İspanya, Amerika, Yunanistan, Hollanda, Kanada, Fransa ve İtalya’ya gitmiş.

Zaman içinde kervana değişik hediyelik eşyalar da katılmış. Mum ve mumluklar, porselenler, değişik boyut ve renklerde şişeler, değerli ve yarı değerli takılar, sandıklar… Bunların bir kısmı da değişik ülkelerden getirtilen eşyalar.

Siz Türkiye’yi Erguvan’da keşfederken, bu yolculuğunuza hoş bir müziğin, keyifli bir muhabbetin, çayın ve kahvenin eşlik edeceğine biz garanti veriyoruz. Dükkan sevimli görünümü, çeşitliliği ve sıcaklığıyla insanı kuşatıveriyor.

“Ankara’da gezilecek yer yok” diye yakınmayın. Bir gününüzü Ulus’a ayırın. Müzeyi gezin. Kale içini ve ara sokakları dolaşın. Pirinç Han’ın karşısındaki Arzu Kafe’de, serpuşlu bakır sahanlarda mantınızı yiyin.. Sonra Pirinç Han’ın gıcırdayan tahta merdivenlerinden çıkın… Kulaklarınıza gramofonlarda çalınan taş plakların derin ve içli sesleri dolsun. Dükkanlardaki, duvarlardaki, tavanlardaki her bir objenin sizi geçmişe, belki de uzanamayacağınız kadar uzak geçmişe götürmesine izin verin..

Kendinizi Erguvan’a bırakın…

 
Toplam blog
: 13
: 1247
Kayıt tarihi
: 04.10.07
 
 

Neredeyse 50 yaşıma kadar şehrin hep "yukarısında" yaşadım. Alışveriş merkezleri, kafeler, "şık" mek..