Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '11

 
Kategori
Öykü
 

Ankara sabahı

En son okuduğu kitapta karşısına “O” çıktığı için kitabın kapağını bir daha açamadı. Başka bir kitaba geçmek istemiyor, çünkü karşısına yine “O”nun çıkacağından korkuyor. Kitaplar korkuluk gibi duruyor yatağının başucundaki kitaplıkta. Bir gün her şeye yeniden başlayabileceğini umut ediyor ve o zamana kadar elini herhangi bir kitaba sürmeyecek. Yeniden başladığı hayatında kitaplar ona kimseyi hatırlatmayacak ve işte o zaman durmadan okuyacak, hiç durmayacak. 

Kabuslarla dolu bir gece geçirmişti, doğru düzgün uyuyamadığı için kendini halsiz hissediyordu. Bu yüzden bütün gün yattı. Hiçbir şey yapmadı. Arada, sokaktan geçen satıcıların sesine kulak kabarttı. Nedense kendi adını söylüyorlarmış gibi geliyordu her seferinde. Çalmayan telefona dikti gözlerini zaman zaman. Çalar diye bekledi, çalmayınca kendi telefonundan kendi numarasını aradı. Meşgul tonunu duyunca “acaba kimle konuşuyor?” diye kıskançlık kokan, garip düşünceler içerisine girdi. Artık bazı duyguları kendi kendine yaşatmayı öğrenmişti. Kendi kendini seviyor, kendi kendini arıyor, kendi kendini ağlatıyordu. Bir gün kendi kendini de güldürecekti. 

Doğruldu yattığı yerden, bir şeyler atıştırmak için gittiği mutfaktan karnını tıka basa doyurarak çıktı. Birazdan midesi ağrırdı, biliyordu bunu. İlaç içmek için ağrının başlamasını bekledi. Beklediği gibi de oldu, yarım saat olmadan mide ağrısı başladı, kalktı yerinden, ilacını içti, gitti, tekrar yattı. Mekanik bir düzende hareket ediyor gibiydi. Uykuya daldı. 

Uyandığında akşamüstü olmuştu, hava kararıyordu artık. Dışarı çıkmak istedi. Herkesin işten eve döndüğü saatte o dışarı çıkıyordu. Hayatındaki bu zıtlıklara alışmıştı uzun zaman önce ve bunları sorgulamayı da bırakmıştı. Kendi kendinin nazını çekecek değildi şimdi ve içinden gelen sesin sorduğu soruları duymamazlıktan geldi. Boş sokakları dolaştı. Bir köşe başında “O”nu gördü sanki, geriye döndü, koşa koşa eve geldi. İçeri girer girmez kapıyı kilitledi. Soluk soluğa kalmıştı. Kapının deliğinden korka korka baktı, sanki gördüğü hayal onu takip edecekmiş gibi. Kapının önüne çöktü, ağlamaya başladı. 

Durduramıyordu ağlamasını ama kapı çalınınca hızla kuruladı gözyaşlarını. Kapıyı aralayınca karşı dairesinde oturan Fikret Teyze’yi gördü kapının önünde. “Ne oldu yavrum?” diye sordu kadın. “Bir şey yok Fikret Teyze” diye cevapladı soruyu. “Nasıl bir şey yok! Şu gözlerinin haline bak” diyen teyzeye anlattı her şeyi sonunda. Hiç yapmadığı şeyi yaptı, içini bir başkasına açtı. Hayallerle baş etmeye çalışmaktan artık bıktığını ama “O”nu görebilmek için de hayallere ihtiyaç duyduğunu, evde tek başına çıldıracak gibi olduğunu ama dışarı çıkınca da herkesin sanki onu izlediğini, herkesin onun hakkında konuştuğunu sandığını ve artık tüm bunlara dayanamadığını anlattı. Kadın dinledi onu, kendince yardımcı olmaya çalıştı. Kadının söylediklerini dinliyormuş gibi yapıyor kafasını sallıyordu ama kafasında yine “O” vardı. “O” yine kızacaktı sanki, kendisini başkasına anlattığı için; olmayan bir şeye niye bu kadar bağlandığı için. 

“Bir şeye ihtiyacın olursa çal kapıyı” diyen kadının arkasından hemen kapadı kapıyı. Hiçbir ihtiyacı için kimseye hiçbir şey dememişti bugüne kadar ve bundan sonra da suskun kalmaya kararlıydı. Kapıyı kapadı ve yine kendi kendine katlanmak zorunda kalmamak için kendisini ne kadar korkutsa da “O”nu düşünmeye başladı yine. Karşısındaki koltuğa oturtturdu “O”nu, sanki kendisini dinleyen varmış gibi ciddi ciddi konuştu boşlukla, “O”nun da kendisini onaylamasını bekledi. Nasılsa hayal değil miydi, bir kere “evet” deseydi zaten, ne kaybederdi ki… 

Gece yarısına kadar oturdu böyle. Sonra karşısında oturan “O”na dışarıya çıkmak isteyip istemediğini sordu. Birlikte dışarı çıkmaya karar verdiler. Saat 04:00 olmuştu. Hava soğuktu. Ama yanında “O” var diye çok etkilemedi soğuk kendisini. Sonra “O”nun üşümesinden korktu. “Bir şarkı söyleyeyim sana hadi” dedi, “sen de eşlik et ama…” Girdi “O”nun koluna, şarkıyı söylemeye başladı: 

Her Ankara sabahı gibi belki biraz üşüyorsun… Ama olsun eskiden beri üşümeyi seviyorsun… 

 
Toplam blog
: 6
: 607
Kayıt tarihi
: 26.01.11
 
 

Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü'nde okuyorum ve bölümü çok sevdiğim için hiç ayrılasım gelmiyor. ..