Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '09

 
Kategori
Ankara
 

Ankara yaşanabilir en iyi kentmiş, öyle mi?

Geçtiğimiz günlerde çok satan bir günlük gazetede tam sayfa çıkan bir habere göre; Ülkemiz şehirleri içersinde, en yaşanabilir kent olarak Ankara ilk sırayı almış. Ekonomi, sağlık ve eğitim alanlarında en iyi il seçilmiş. Havası iyi, kişibaşına düşen gelir seviyesi de yüksekmiş. Trafik araç yoğunluğuna göre biraz aksıyormuş ama bu da göz ardı edilebilir bir özellik.

Bu seçimi kim yaptı? Nasıl yaptı? Nasıl değerlendirdi? Bilmiyorum ama ellibeş yıldır içinde yaşadığım Ankara’ yı bir de benim gözümden görmenizi isterdim, çünkü şehirleri yaşanabilir yapan taş yapılar, ticaret, sağlık kurumları olsaydı bu gün çok sayıda turistin uğrak yeri olan Fethiyede’ ki terk edilmiş şehir olan Kayaköy de yaşanabilir olmalıydı. Çünkü orada da taş yapılar var. Orada da insanlar var. Orada da ekonomi canlı. Üstelik trafik yoğunluğu da hiç yok. Ancak şehir terkedilmiş ve yaşanabilir nitelikte değil. Şehirleri yaşanabilir kılan çevre, halkın rahatlığı ve hoşnutluğudur.

Ankaraya gelince, belediyeler sağ olsun borçlandıkça yeşil alanları rant elde edecekleri taş yapılara çevirme yarışına girdiler. Güvenpark, Kuğulu Park, Kurtuluş Parkı, Gençlik Parkı gibi parkların taş yapılar nedeniyle giderek küçüldüğünü hepimiz yaşayarak gördük. Eski milletvekili lojmanlarının yerine sıkıştırılan binlerce yapının yükselmesini ise her gün görüyoruz. Bu kadar yerleşim açılırken alt yapı, yol, kanalizasyon, elektrik ve su şebekeleri bu kalabalıklaşan yükü taşır mı diye hiç düşünülmüyor.

Belediyede işlerin nasıl döndüğünü ise televizyonlara yansıyan veya internette gezen başkan – bakan telefon konuşmalarından üzülerek öğreniyoruz. Şehri yenilemek adına açılan ihaleleri ve yapılan hatalı işleri üzülerek seyrediyoruz. Konuyu bir örnekle açmak gerekirse; Ankara’ nın kalbi Meşrutiyet caddesindeki kaldırımlar yenilendi. Ancak yeni kaldırımlar okadar çok inişli ve çıkışlı ki iki gün içersinde iki yaşlı kadının bu engebelere takılarak yere düştüğünü gözlerimle gördüm. Kaldırımlar yenilendi, ancak insanlar için özellikle geceleri tuzaklar ve engellerle dolu bir yürüyüş yolunu andıran hal aldı.

Yollar ise başlıbaşına bir dert. Altı ay önce yenilenen asfalt yollar. Bu güne kadar en az üç kere çeşitli nedenlerle kazıldı ve o şekilde bırakıldı. Arabalar sanki tarlada gidiyor gibi. Yayalar için oluşan çamur ve tozu bu zorluklar arasında saymıyorum bile. Açıkta satılan yiyecekler, kaldırımları işgal eden işyerlerine göz yumulması, Ana caddelerde iki bina arasındaki yeşil alanların kapatılarak kafe veya benzer dükkanlara çevrilmesi, Şehrin mafya tabir edilen şehir eşkiyalarına adeta parsellenmiş olması ise halkın yaşadığı zorluklara diğer örnekleri teşkil ediyor.

Gölbaşına giderken solda Anadolu mutfaklarını yansıtan lokantaları görecektik. Bir çok ağacı feda ederek yapılan bu yapılar ise daha işletmeye açılamadan tamirat gerektirecek kadar eskidi. Balgattaki Gökkuşağı denilen yol ortasındaki garip eğlence sitesinin de aynı durumda kullanılamayacak halde olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Şiddetli bir yağmurda ise dal çık geçitlerde arabaların cam seviyesini geçen yağmur birikintilerini görüntülemiştim. Hatıra olarak saklıyorum.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Şehri bu kadar çok borca sokularak yapılan bu hizmetler keşke bazı kişilerin çıkarına veya taşıt öncelikli olmayıp gerçekten halkın yararına ve yaşanabilir bir çevre gözetilerek yapılsaydı da ben ve benim gibi uzun yıllardır Ankara’da yaşayanlar gerçekten bu kentin yaşanabilir en iyi kent olduğunu söyleyebilseydik.

Ne diyelim dışardan davulun sesi hoş gelir.

 
Toplam blog
: 106
: 597
Kayıt tarihi
: 13.02.09
 
 

1953 Denizli doğumlu, evli ve iki çocuk babası. Doktor dişhekimi, şimdiye kadar yayınlanmış yedi ..