- Kategori
- Kişisel Gelişim
Anla...
Gelmeli, gelmeli sözcükler, kelimeler… Yazılmalı, karalanmalı düşünülenler…
Durgun oysa zihin, içte tüm edinimler, gel gör ki söze dökülemeyenler… Asıl olan duyurmak yüksek sesle, göstermek açık yüreklilikle, tekrarlamak içtenlikle…
Anlamak zordur, ana girmek ve idrak gerektirir… Yazmak zordur, gözlem ve edinim gerektirir... Çözmek zordur, akıl ve zekâ gerektirir... Aslında çok da kolaydır, sadece teslimiyet gerektirir… Bazen bilinenler, denilenler uygulamada arda kalır… Gel gitler susuşa sığınır... Tekerlemeler içte bırakılır…
İçte tekrar şahlanmak isteyen aslında sönüklüğünü kabullenir, belki de sırf bu yüzden ifade etmek gereksizleşir ve insan adeta tepkisizleşir. Anlatmak, savunmak, açıklamak gereksizleşir; susmak, bakmak ve görmek lezzetleşir. Bilinen ve bilinmiyormuş gibi gösterilen sadece saygıdandır, hata yapılabileceğine ilişkin duyulan saygıdan. Anlatmayı ve ifade etmeyi gereksiz kılan ve gerçek bir anlayışa sebebiyet veren saygıdan. Böyle zamanlarda ilk etapta dirençli bir kızgınlık yaşansa da zihin sukûta erince sorgu sual gereksizleşir. Oysa nedenleri anlayınca doğru bulmak veya bulmamak, haklı görmek veya görmemek silikleşir. Çünkü temelde yatanın nedeni an'laşılır.
O halde var olan şey olayı anlamak… Anlamak, ana damgasını vurmak, idrakle öze kaydetmek ve hellâlleşip kabullenmek…
Bu kadar basit, bu kadar yalın, bu kadar çıplak… Bakmak, görmek, anlamak ve kabullenmek… Şimdide, şu anda, şu esnada, heplikte ve hiçlikte…
11.08.07
Carolina Özgün