Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '16

 
Kategori
İlişkiler
 

Anlamıyorsa ne yapsanız da sessiz kalın, hak etmiyorsa sizi verin, atın, yollayın

Anlamıyorsa ne yapsanız da sessiz kalın, hak etmiyorsa sizi verin, atın, yollayın
 

Söz gümüş ise sükut altındır sözü derinine inip düşündüğünüzde, o kadar anlamlı ki… Hele ki sözden, davranıştan anlamayanlar için. Kendini üzmeye, yormaya, boş insanlara zaman harcamaya gerek yoktur belki de…

Anlamıyorsa ne yapsanız da, sessiz kalın

Aslında her şeye verilecek cevabımız çoktur ama anlamayana bazen sessizlik en güzel cevaptır. Karşı tarafı deli eder aslında; kendisine sessiz kalınması…

Karşıdaki insanın gerçekten ne söylemek, ne anlatmak istediği çok iyi dinlenmediğinde, dinleyicinin anlatılanlara kendince yorum yapma, anlam katma ya da itiraz etme gibi davranış sergileme olasılığı yüksektir. İyi bir dinleyici olmak çatışmaları çözmekte ilk adımlardan biridir belki de… Ama ya karşıdaki dinliyormuş gibi yapıp dinlemiyorsa? Ya da dinlese de bildiğini okuyorsa? Daha da kötüsü zaten oradan giren, buradan çıkıyorsa misali?

 

Duygusal farkındalık ne işe yarar?

Duygusal farkındalığında olabilmek aslında en sihirli çözüm biliyor musunuz. Duygusal farkındalığa sahip insanlar hem kendini hem de karşısındaki insanı çok daha iyi anlayabilir. Karşısındakinin neden/nedenlerden rahatsız olduğunu anlayabilmek, kişinin kendisini rahatsız edenin/edenlerin ne olduğunu anlayabilmek, açık ve verimli bir iletişim sağlanabilmesi anlamında “duygusal farkındalık” kişiye çatışmaları çözmek ya da önleyebilmek için yardımcı olabilir.

Duygusal farkındalıkta olan ayrıca neye ve kime zaman ve enerji harcayacağını, kimse boşa kürek çekmeyi bırakıp, kimden enerjisini çekeceğini, susmayı ve gitmeyi de bilir.

Her konuda kazanan taraf olma hırsını ve egosunu azaltarak ya da yok etmeye çalışarak, sadece kazanan olmaktan öte birbirini anlayarak ya da çatışmaları her iki taraf için de tatminkar çözümlere ulaşılmış şekilde ortamdan ayrılmaya odaklanarak, eğer bir çatışma hiçbir şekilde çözüme gitmiyorsa, çözüme vardırılacak gibi görünmüyorsa ortamdan mümkünse bir süreliğine uzaklaşarak biraz sakinleşmek gibi yöntemler ile çatışmaları daha aza indirmek mümkün olabilir.

Ne de olsa birçok iyi ve olumlu insanın var olduğu kadar, hayatı ve insanları zehirlemeyi daha çok seven ya da bunun için üstün başarı gösteren insanların olduğu bir yaşam alanında yaşamaya çalışırken sakinliği korumak oldukça zor. Kendisiyle bile kavga eden, kendisine bile aslında faydası olmayan bir insan varsa hele karşınızda…

Bazen durumları ya da insanları olduğu gibi kabullenmek de gerekiyor, değiştirme uğraşına girmeden eğer çevreden temizlenebilecek (birlikte olma seçimlerini kendimizin yapabilme imkanı olduğu) insanlar ise ayıklayabilmek, çevresini sadeleştirebilmek kişinin fizyolojik sağlığını bozmaması açısından etkili bir yöntem olabilir.

Kayıtsız kalın

Bir de temizlemesi bize pek şans vermeyen durumlar, ortamlar ve konumdaki insanlar var ki; örneğin trafikte, iş yerinde ya da toplumsal alanlarda veya hizmet veren kuruluşlarda gibi bu insanlarla işinizi bir şekilde çözmek durumundasınız.

Hak etmediğiniz halde size bağıran hatta hakaret etme boyutuna kadar getiren, sizi tehlikeye sokacak şekilde araç kullanan, üstünüze neredeyse aracını süren bir sürücü, saatlerce sıra bekledikten sonra sıra size geldiğinde sizi (kendisinde bu hakkı bularak!!) fırçalayabilen bir görevli, kişisel alanlarınıza haddinden fazla müdahale edebilen ve hiç tanımadığınız, hayatınızda daimi rolü olamayan insanlar. Hadi gel de şimdi bunları temizle, değil mi? Mecbursun aynı ortamı çoğuyla paylaşmaya…

Bu tür ortamlar söz konusu olduğunda yapılabilecek belki de en iyi şey: kayıtsız kalmak… Bir daha görmeyeceğim ya da hayatımda anlamlı bir rolü olmayan bir insana bir insana bağırarak, öfkemi kusarak, kendimi üzecek şekilde öfkelenerek vereceğim tepkilerle bile değer vermemek… İnanın siz ne yaparsanız yapın; bazı insanlar var ki insanı çileden çıkartır…

Hiç bu durumda kendinizde kusur aramayın, üzülmeyin derim çünkü bu tarz insanlar sırf size karşı değil herkese çoğunlukla aynı davranış tarzını sergileyen yapıda insanlardır. Yani çoğu zaman kişisel bir durum olarak algılanmamalı… Yeri geldiğinde gülüp geçmeli bile…

Bir de şöyle bir durum var;  duyguları bastırdıkça bu bastırılan duygular inanın zamanla devasa yığınlara dönüşüyor. Birine seni seviyorum, seni, özledim, iyi ki varsın demekten, ona sarılmaktan, duygularımızı hissettirmekten bile korkar olmuşuz… Tabi bir başka açıdan da baktığımızda şunu da unutmamak da fayda var sanırım: bunları söylenecek, paylaşacak insan tipi de var; paylaşılmayacak, seçici davranılacak insan tipi de var. Söylüyorsunuz, yapıyorsunuz ama anlamıyor mu, cevap vermiyor mu, kıymeti bilmiyor mu; siz elinizden geleni yaptınız, orada artık susun ve gerekiyorsa da gidin. Öyle bir insanda kalsanız ne olur?

 

Bazen öyle insanlar çıkıyor ki karşınıza; lanet ettiriyorlar. Bazıları laftan, sözden, uyarıdan anlamıyorlar bir türlü; öyle arsız insanlar var ki, ne yapsanız nafile…

 

Bugün yüzüne gülerken ertesi gün arkandan konuşanlar,

Haklıyken haksız duruma düşürmeyi uğraş edinenler,

Başkalarının hayatı üzerinden prim yapanlar,

Aklı fikri ortalık karıştırmakta olanlar, insanlarla uğraşmaktan başka iş bellemeyenler,

Egoları yüzünden etrafa bütün negatif enerjilerini saçanlar,

Çıkar ilişkilerini marifet sayanlar,

Sevgi hırsızları, ilgi arsızları,

İyi niyet emiciler,

Kendisini sütten çıkmış ak kaşık edaları ile lanse edenler,

Ben hata yapmamcılar,

Keyfi istediğini gelip, arayanlar, sen istediğinde sitem edip, üste çıkanlar,

Kendini Don Juan sananlar,

Ben vazgeçilmezim kafasında olup, ben dünyanın hakimiyimciler,

İşi gücü akıl vermek, ahkam kesmek olanlar… Baksanız fos…

 

Saydıkça bu liste sayfaları bulur eminim. Ne yazık ki!…

 

Bu nedenle kendi ruh sağlığı açısından kişinin böyle tipteki insanları yok sayması, bu insanlara söylediği sözler işe yaramayacağı için  karşı tarafa sessiz ve kayıtsız kalması ve kendisinin öfke kontrollerini yapabilmesi en güzeli belki de…

Değerini hak etmiyorsa birileri, anlatamadıysan da tüm çabana rağmen, bırak anlatmaya uğraşma… Kalma artık orada…

 

Ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım diyorsan eğer, sadece dur, hiçbir şey yapma.

 

Sadece durmak ve susmak…

 

Olmayacağını, olduramayacağını, zaten olmaması gerektiğini anlamak… Kendini hırpalamayı bırakmak. Enerjini üzerinden çekmek… Sadece kendinle mutlu olmak ve yola kendinle devam etmek. İşte bu…

 

Yeşim Buyurgan

 

İlişki ve Yaşam Koçu, Eğitmen

 

*Telif hakları gereği isim belirtilmeden veya link verilmeden kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 92
: 4767
Kayıt tarihi
: 10.11.10
 
 

İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü'nden Kimyager olarak mezun olmuştur. 1996-1997 yılları ..