Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Anlar geçidi

Anlar geçidi
 

Yorgun yolculardı. Yükleri ağırdı. Önlerinde uzun bir yol vardı. Dünyanın dışından ulaşarak, bu yolu aydınlatan ışığı yüceltmek gerektiğine inanıyorlardı.

Arada birbirlerine bakıyorlardı.

Kadının bakışları o kadar etkiliydi ki, erkeğin dudakları titriyor, gözleri doluyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu ama söyleyemiyordu.

Erkek, yoğun duyguları raftan indirip, saniyelerin içine sığdırmak istiyordu ama yoldaş saydığı kadının karşısında, yağmurlarda sıkışan bir pencere gibi kalıyordu.

Aslında özgür yaşayan bir insandı. Korkuyordu. Korkmamaktan korkuyordu. Çünkü kendi sakinliğini bozabilecek kasırgaları uyutuyordu.

Sınırda bekleyen düşünceler uyandığında, kıyamet kapısı açılırdı ve her şey biterdi. Bütün yıldızlar söner, evren boşalırdı.

Aşık olmakla olmamak arasında donup kaldığında, nasıl yaşardı ? Zamanından önce ölürdü ya da ölüler gibi beklerdi. Sefilleri oynardı her gece.

Kadının çekiciliği ve sevimliliği nedeniyle, erkeğin konuşma girişimleri zayıflıyordu. Heyecanlanıyordu. Çünkü onu beğeniyordu, ona yakındı. İlgisinin kabul görmesiyle, dünyasındaki bütün denizler yükseliyordu.

Böyle daha kaç yıl yürüyeceklerini bilmeden gidiyorlardı. Yürekleri temizdi. Önemli olan buydu.

Ansızın ortaya çıkan iki kedi de, onları izlemeye kararlıydı sanki. Biri beyaz, diğeri sarı. Kediler çok güzeldi. Öne fırlayarak, yerde yuvarlanarak, mutlu olduklarını anlatmaya çalışıyorlardı.

Yolcuların karşıdan konuşmaları, elbette kurtarıcı bir paylaşım değildi ama yarın aç - susuz kalsalar bile, yoldan ayrılmayı düşünmezlerdi.

Hava sıcaktı. Kadın, olgunluk çağında, iki renkli çiçek gibiydi. Siyah ve açık mavi giysilerin içinden gülümsüyordu. Gözlerinden güneş, parmaklarından masumiyet akan bir bebeği anımsatıyordu.

Taparcasına her yerini öpmek, kaçınılmaz bir şeydi erkek için. Fakat bu yalnızca tasarımdı. Sonuçta, her sabah baktığı o dayanılmaz fotoğrafların sunduğu hayallerden biriydi kafasından geçen.

Erkek, daha sonraki günlerde mümkünse, siyahla birlikte, mor ve yeşil renklerden de giymesini rica etti. Kırmızının hırpalayıcı etkisini sevmiyordu.

Hava daha da ısındı. Kadın, kokusunu gönderip, erkeğin acılarını kolayca keşfetti. Bu davranışı, ince tahtaya hızla çakılan kalın bir çivi yerine geçti.

Erkek göğsünden vuruldu, sersemledi, beklemiyordu bu gibi darbeleri. O da, kadının acılarını görmüştü ama açıklamayı doğru bulmuyordu. Mutsuzlukların gelişigüzel saçılmasını, gülümsemelerin bozulmasını istemiyordu. Uygun olduğunda kurabiye yapıp yapamayacağını sordu kadına. Çocukluğunda yediği, evlerde yapılan zeytinyağlı kurabiyelerin tadını özlemişti.

İkisi de anlara mahkumdu. Ancak anlar anlaştığında, buluşabilirlerdi, doyasıya ağlamak için …

Yazan ve paylaşan - Şair Claudius

Copyright

TYRANNOS Edebi Ürünler

 
Toplam blog
: 56
: 334
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

İzninizle hayatıma dair satır başlarını aşağıda sunuyorum. Yolunuz düşerse günün birinde beklerim. ..