Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '13

 
Kategori
Sinema
 

Anna Karenina filmi Fantastik bir gösteri…

Anna Karenina filmi Fantastik bir gösteri…
 

Anna Karenina


Bugün sinemada dünya edebiyatının ölümsüz eserlerinden Lev Tolstoy’un ünlü romanı Anna Karenina’nın 2012 sinema uyarlamasını izledim…

Tabi bu ünlü eserin ilk filme çekilişi değil. Onlarca kez çekilmiş, tabi bir o kadar da sahnelenmiş...

Anna Karenina’nın yazılışının enteresan bir hikâyesi olduğu söylenir. Tolstoy, 1873 tarihinde Anne Karenina’yı yazmaya başladığında bir tiyatro eserini de yazıyormuş.

Çok bunalmış, bir arkadaşına da yazmakta zorluk çektiğini söylemiş. Tam bu sıralarda komşusu ve arkadaşının başına bir olay gelmiş. Arkadaşının bir metresi varmış, ona çok âşıkmış, arkadaşı da o kadar önemsemiyor hatta başka biri ile evlenme planları yapıyormuş. Bunu sevgilisine söylediğinde genç kadın kendini bir trenin altına atmış ve intihar etmiş. Yazar bundan çok etkilenmiş ve ünlü Anna Karenina işte böyle meydana gelmiş.

Rus aristokrasisine mensup güzel bir kadın,

Yüksek bir devlet memuru ile evli,

Bu evlilikten bir oğlu var.

Çok monoton bir evliliği sürdürüyor.

Sonra bir kontla tanışır,

Evliliğinde eksik olan heyecanı, tutkuyu bu gençte bulur,

Yasak aşk başlar,

Eşinin öğrendiği gibi bu ilişkiyi çevreleri de öğrenir,

Bir kızı olur,

Eşini ve oğlunu terk eder, genç kont onun düşündüğü gibi biri değildir,

İlkbaştaki büyük aşk sonra ihmallerle sükûtu hayele uğrar

Neticede genç kadın intihar eder…

Bu muhteşem kitap için Dostoyevski:

“Anna Karenina, çağımızın Avrupa edebiyatındaki benzerlerinden hiçbirisinin, kendisiyle boy ölçüşemeyeceği kadar kusursuz, mükemmel ve ölümsüz bir sanat eseridir” demiş.

Bu filmi izlediğimde düşündüklerim:

Anne Karenina’nın fantastik bir tiyatro gibi çekilmiş olduğu…

Bazen çok hızlı değişen sahnelerden başımın döndüğü,

Oyuncularında bu kadar ağır bir romanı bu kadar hızlı oynamalarının bende yarattığı şaşkınlığı,

Umduğumu bulamama hüsranı…

Benim beklediğim belki de klasikler arasına girmiş Lev Tolstoy’un eserinin yine klasiklerin arasına girecek bir film olma isteğiydi…

Ben böyle hissettim.

Tabi ki çok emek verilmiş.

Kostümler muhteşem, inanılmaz güzel,

Sahnelere akıl erdirmek zor,

Dekorların hızla değişirken fantastik haller alması da mucize gibi…

Bütün bunlar çok iyi belki bir başka filmde, belki de yeni yazılmış bir senaryoda uzun süre alkışlanılabilecek kadar güzel olabilir.

Bizler Anna Karenina’yı bilerek, onun ölmez eser olduğunu da düşünerek gittiğimizde bu karmakeşlik şaşırtıcı gelmiş olabilir.

Bu hız, bu hayal âlemine davetiye, hüsranla, dansın bu kadar iç içe verilmesi; dekorların kostümler kadar ön planda olması belki çok alıştığımız bir şey değildi bu tür klasiklerde.

Bunun yanı sıra; Anna Karenina’yı canlandıran Keira Knightley'n başarısına diyecek hiçbir şey yok…

Estetik bir şölen bu doğru…

Tiyatro, müzikal, bale’nin sinemaya uyarlanışı gibi geldi bana üstelik böyle bir eser!

Çok özetlediğimizde film:

Evli ve güzel aristokrat Anna Karenina'nın, yakışıklı Kont Vronsky ile yaşadığı yasak aşkı ve onun sonucunda yaşadığı trajedileri konu ediliyor…

Yönetmenliğini Joe Wright - uyarlayan isim Oscar ödüllü Tom Stoppard.

Oyuncuları da şöyle sıralabiliriz;

Başrolde Anna Karenina rolüyle Keira Knightly,

Vronsky rolünde Aaron Taylon Johnson,

Alexei Karenin rolünde Jude Law yer alıyor…

Sinema büyülü bir dünya…

Bu büyü bazı filmlerde izleyenleri çok etkisi altına alır, yâda bir çok kişi aynı anda izlediğinde beğenlerle beğenmeyenler olur. Sihir kimisinde etkisini göstermiş, bazılarına yaklaşamamıştır.

Belki bu da böyle bir şeydir.

Bu film ile ilgili ünlülerin eleştirilerini okuduğumda bir çoğunun benim gibi düşünmediğini gördüm.

Romanı konusunda hemen her okuyanla aynı düşünceyi taşısam bile film için ayrı yerlerde olabiliriz. Bu da oldukça normal...

En iyisi sizlerde izleyin, kendiniz karar verim…

Nazan Şara Şatana

Romanın baş karakteri Anna Karenina, Rus aristokrasisine mensup şık ve güzel bir kadındır. Yüksek bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç Karenin ile evli ve bir çocuk sahibi olan Anna Karenina'nın sevgisiz ve monoton bir evlilik hayatı vardır.

Anna Karenina bir gün, eşini aldattığı ortaya çıkan ağabeyi Prens Stepan Arkadyaviç'in (Stiva) Moskova'daki evine, karı-kocayı barıştırmak üzere gider ve orada Vronski adlı bir genç kont ile tanışır.

Vronski, Stiva'nın eşi Darya Aleksandrovna (Doli)'nın kızkardeşi Prenses Yekaterina Aleksandrovna Şçerbatski (Kiti)'ye kur yapan bir gençtir.

Kiti, kendisine evlenme teklif eden Konstantin Dmitriyeviç Levin adlı bir başka genci, Vronski nedeniyle reddetmiştir.

Levin ve Vronski arasında kararsız kalan Kiti, sade bir çiftçi olan Levin yerine parlak geleceği olan Vronski ile evlenmesini uygun bulan annesinin etkisiyle Levin'in teklifini geri çevirmiştir.

Levin, köyüne dönüp Kiti'yi unutmaya çalışır.

Ne var ki Vronski, Anna ile tanıştıktan sonra Kiti'ye ilgisini kaybeder, Anna'ya kur yapmaya başlar.

Vronski'nin ilgisini kaybetmesi ve ona karşı karşılıksız sevgi uğruna değer verdiği Levin'i yitirmesi, Kiti'nin üzüntüden hastalanmasına sebep olur. Ailesiyle birlikte gittiği bir Alman kaplıcasında sağlığına kavuşur ve Vronski'ye olan duygularını unutur.

Anna kendisi ile birlikte Moskova'dan Petersburg'a dönen ve aşkın ilanı eden Vronski'ye kayıtsız kalamaz.

Dedikodulara aldırmadan genç kont ile aşk yaşar ve bu ilişkisinden hamile kalır.

Petersburg'da katıldığı bir engelli at yarışından hemen önce bu haberi alan Vronski yarışta atının tökezlemesi sonucu feci biçimde düşer.

Yarışı kocasının uzaktan gözlemi altında izlemekte olan Anna, sevdiği adamın öldüğünü düşünür ve yarışmadan sonra heyecanla kocasına Vronski ile yaşadığı aşkı itraf eder.

Karenin, bu itirafa rağmen itibarının sarsılmaması için boşanmayı reddeder ve Anna'dan bu ilişkiye son vermesini ister.

Fakat Anna her şeye rağmen ilişkisine devam edince boşanma kararı alan Karenin, karısının çocuk doğurduğu ve ölmek üzere olduğu haberi üzerine onunla barışır; hem onu hem Vronski'yi affeder.

Vronski, utancından kendisini öldürmek düşüncesine kapılır ve silahla kendisini yaralar.

Bir süre sonra Anna da, Vronski de iyileşecek, Anna kocasından ayrılıp bu evlilikten olma oğlunu ona bırakmaya; Vronski'den olma kızını yanına almaya; Vronski ise ordudan ayrılmaya karar verir.

İki sevgili İtalya'ya kaçıp bir süre gözlerden uzakta yaşar.

Bu arada Doli, çocukları ile birlikte Levin'in köyüne yakın bir köyde yazı geçirmeye gider.

Burada verdiği uğraşların ardından, Levin'in Kiti ile evlilik umudu artar. Moskova'da bir davet sırasında Kiti'ye yeniden evlenme teklif eden Levin sonunda mutluluğuna kavuşur.

Çift evlenir, mutlu bir evlilikleri ve bir çocukları olur.

Oğlunun özlemi ile Avrupa'dan dönen Anna ise Rusya'da toplumdan dışlanır; gittikçe huysuz, kıskanç bir kadına dönüşür ve Vronski ile arası bozulur.

Gittikçe içe-dönük bir kişi olan Vronski'nin artık kendisini sevmediği düşüncesiyle bunalıma giren Anna, yaptıklarından büyük bir pişmanlık duyar ve intihar eder.

Anna'nın ölümünden sonra ruhsal çöküntü yaşayan Vronski ise çareyi orduya gönüllü yazılmakta bulur.(vikipedi)

 

 

 

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....