Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

28 Nisan '07

 
Kategori
Aile
 

Anne

ANNE (Bayram için yazılmıştı bugün kullanmak istedim)

Annem; mavim, pembem, beyazım.

Yüreği geniş, sofrası bereketlim.

Çok üşüdüm bugün, kemiklerimin içindeki iliklerime varana kadar. Ellerimde ince ince mor halkalar görünüyor. Ne zaman bir damar kesilse kalbimde sevdiğim biri tarafından çok üşürüm ben. Kırılganlıktan çocukluğuma, çocukluğumdaki evimizde yaşanan o sıcaklığa sığınırım nedense. Sanki orada kolaydı herşey, böyle ağır-ezici sorumluluklar, böyle ağır-ezici cezalar ve yakıcı acılar yoktu. Yaşantımızın anahtarıydı kapımızı kilitleyen ben takmıştım bu ismi hatırladın mı? Kendi evimin anahtarına nasıl sıkı sarıldığıma sen şahitsin. Öyle acıtıyorlar ki canımı doğurduklarım zaman zaman, Sarı Lülelim, Minik Tırtılım....

Düzenimi, sonsuz sevgimi, senden aldım.

Hatırlarsın, sinemalı evde kiracıyız o zamanlar. Balkonumuz açık hava sinemasına paralel, sesini bile ne kadar rahat duyardık filmlerin. Yetmişlerin en başları, babam uzun süren işsizlik sonrası işe başlamış evde sevinçli konuşmalar, koşuşturmalar. Senin, Union marka sanayi dikiş makinesiyle evde sütyen diktiğin zamanlar. Çoluk çocuk hepimizin ellerinde makaslar, dikilmiş sütyenlerin iplerini temizliyoruz mutlulukla. Mevsimi tam kestiremiyorum, kışın başı mı ya da sonu mu, bildiğim aylardan soğuk ve kömür kokusu vardı havada. Nazım Hikmet Abidin Dino yerine bana sorsaydı o soruyu, benim mutluluk resmim bu olurdu herhalde. Bayram öncesi hazırlıkları telaşı var evde. Küçük iki kardeşimizin bayramlıklarını dikmiştin, biz sabırla sıramızı bekliyoruz ablamla, ellerimizde kumaşlarımız. Peki ablam sabırla bekliyor ben her zaman ki telaşlarla. Evin temizliği, evde açtığın dikiş kursuna gelen kadınlar, dışarıya diktiğin dikişler, Mahmutpaşa’ya teslim edilmesi gereken sütyenlerin gece vakitleri dikimleri, dört çocuk, elektroniksiz bir yaşam. Her sofrada geçiştirilmemiş güzel yemekler, reçeller, turşular, tarhanalar, hepsi senin ellerinden geçerdi. Sahi sen elektrikle mi çalışıyordun anne?

Geniş kollum, sıcak kanatlım, güvenin önemini,

Anneliğin yüceliğini, kadınlığın mükemmeliyetini,

İnsanlığın ne olduğunu sende gördüm.

Eve ne alınsa seviniyoruz, alınanlar da alın teri ve emek kokusu var. Ekmek 75 kuruş, 5 kuruşa beş tane fil bisküvi alınıyor net hatırlıyorum o zamanlar. Çok yoruluyormuşsun bugün anlıyorum. Derdin yetmiyormuş gibi bir de çoluk çombalak işiyoruz yatağa, artık soğuktan mı, yoksa şimdilerin genetik diye çıkardığı bilimsel durumdan mı orasını bilmiyorum. Sabaha karşı altıma işemek üzereyken uyandım, tuvaletin kapısında ezan başladı, koşarak yorganın altına girdim. O yaşımda ezanı Allah okuyor sanıyorum, ödüm kopuyordu o açıklanamaz, tarifsiz korkudan. O kadar dürtükledim uyanmak bilmedi ablam. İşemelere karşı çarşafımızın altında kalın makarna poşetleri. Allaha karşı o zaman hissettiğim fiziki korku bugün derin bir sevgiye bıraktı yerini. Bu sevgi ki yaşama direnmemin tek gerçek sebebi. Ama çocukluk işte, işedim yatağa korkudan ve çaresizlikten, sıcak sıcak uyudum sonrasında. Uyandığımda ki utanç ve senin beni yıkarkan başladığın ağlaman. O çarşaflar nasıl yıkanıp nerede kurutulurdu? Bugün bu olanaklar içinde hissettiğimiz anlamsız yorgunluk, galiba biz sizlerin yanında biraz laylondan (naylon)-mahsuscuktan kadınlarız.

Güçlüm, sevgi dolum, namuslum.

Sen beni çok sevdin, ben seni çok sevdim.

Bir hayırsız yüzünden seni çok üzdüm, çok üzgünüm.

Hangi bayramdı yazılmamış hafızama, arife günü olduğunu biliyorum. Ablamla ben karşındayız, bize birşey söyleyeceksin bekliyoruz. Çocuklar sizin bayramlıklarınızı yetiştiremedim ama söz ikinci gün üzerinizde olacak diyorsun. Ablam herzaman ki gibi usul-hanım-sessiz. Ben tepki veriyor muyum inan hatırlamıyorum ama derin bir üzüntü var üzerimizde. Susuyoruz, ne yapalım? Nasıl lezzetli olurdu yemeklerin, ekmekler ne güzel kokardı, akşamlar da bu kadar karanlık ve soğuk değildi galiba. Evimizin soba sıcağındaki mutluluk tablosuna gölge düşmüş müydü? O da silinmiş hatırlamıyorum. Sinemalı Evde uyanıyoruz ablamla buruk bir bayram sabahına. Dikiş makinasının üzerinde gece dikilmiş bayramlıklarımızı görünce yaşadığımız o çocuksu o saf o tertemiz sevinçlerimiz. Biraz geç oldu ama hiç değilse o geceki uykusuzluğun için bana hakkını helal et anne.

Yuvanın dört duvardan ibaret olmadığını,

Anahtarın ne demek olduğunu, sadece kapı açmadığını,

Sinemalı eve dönemeyiz, çocukluğum çok gerilerde kaldı. Çok üşüyorum beyaz olmayan pikelerle sar beni. İnançlarım, inandıklarım aynı değil değişime uğradı. Sonu gelmez sandığım sevgilerimin depolarını koruyabilmek için artık çok yoruluyorum, şevkatim şekil değiştirdi. Bu yıkılmaz havalarım, yılan görüntüsüne benzer soğuk duruşlarım, biliyor musun aslında çocuklar gibi korkuyorum. Yüreğim hala o bayram sabahındaki, saf çocuk gibi aslında.

Dişlerimin gücünü, sevmeyi, sevilmenin önemini senden öğrendim.

Ben becerebildim mi bilmiyorum anne. Sanki bir şeyler hep yarım hep eksik kaldı. Çocukluğumdaki o bayram sabahı sevincini yaşatmak için bütün enerjimi kullandım ama! Umarım benim çocuklarım da böyle güzellikler içinde hatırlarlar anne kapılarındaki bayram sabahlarını. Bu yaşımda hala sahip olduğum herşey çocukça bir terazide çok değerli. Ben çocuklarımı senin kadar mutlu edebildim mi? O kadar çabaya rağmen mutlu oldular mı? Bilmiyorum. Suç ya da suçlu aramıyorum kesinlikle. Elbette biliyorum zamane çocuklarının nasıl düşündüklerini.

Annem herşeyim, yaşantımın cesareti, kötü günlerimin aydınlığı.

Bir de bir şey rica edeceğim, lütfen bu yazıyı okurken ben yanındaysam ağlama tamam mı ne yapacağımı bilmeden her zamanki gibi saçmalayabilirim.

Anne, bayramın kutlu olsun, şimdiden sevgiyle öpüyorum ellerini.

Okurken yanımda ağlama demiştim değil mi? Bu ne şimdi?

Ayşe Hanım Teyzeciğim çok teşekkür ediyorum iyi ki benim annem olmuşsunuz.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..