Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '10

 
Kategori
Okul Öncesi
 

Annelerin canına minnet bir uygulama: Ana sınıfı mecburiyeti

Annelerin canına minnet bir uygulama: Ana sınıfı mecburiyeti
 

Biraz hayat tarzımızın değişmesinden, biraz gelenekten sıyrılışımızdan, biraz da fazla “özgürlük soluma” bencilliğimizden büyük aileleri yitirip “çekirdek aile” (bir ben, bir sen bir de bebek muhabbeti buradan geliyor belki de) olarak apartman dairelerine sıkışıp kaldık. İşte tam burada, hayat gailesi içinde çocuklarımızı bile unutur olduk. Ya bakıcıya teslim edildi bebekler, ya kreşe ya da büyüklerimize. Belki biraz da bizim hızlandırdığımız hayatın içinde yarı uykularında bebekler kendilerini “teslim edilmek” üzre (paket halinde) yollarda, araabalarımızın arka koltuklarında buldular kendilerini. 

[ Dipnot-1: O çok “öykündüğümüz” ama bir türlü aslına benzemediğimiz (tavus kuşuna özenen karga gibiyiz bu benzemede) gelişmiş batı toplumlarında bu “iş”lerin böyle gittiğini sanırız. Gerçi batılı toplumlar ( o toplumlarda yaşayan Yahudiler hariç) nesli tükenen kelaynak kuşları gibi. Yeni nesil meselesi yaşıyorlar. Doğum ölüm farkı eskilere düşen ülkeler çok batıda. 

Ama gelişmiş batı toplumlarında kadınlar zahmet edip de doğurup, çocuk dünyaya getirdiğinde (genel bağlamda) hiç de bizim gibi düşünmezler. Birçok anne 1-2 yıllık izinlere ayrılarak bebeğiyle bizzat kendisi ilgilenir. Tahsil seviyesi yükseldikçe bu duyarlılığın oranı da yükselir. Elbette bunda devletin çocuk doğurmayı teşvik için anneye düzenli olarak verdiği (Muttergeld) “küçük maaş”ların da payı var. ] 

Kreşleri anlarım, ebeveyn çalışıyordur bu mecburiyetten özel ya da resmî kreşlere çocuklar teslim edilir. Bu yerlerde çok küçük yaşlardaki çocukların bakımı, beslenmesi, tabiî ihtiyaçları hem öğretilir hem de kendilerine bu konuda yardımcı olunur. İyi de olur aslında. Bu noktada (biraz da mecburiyet mi desem ) çocukların, eve gelen bakıcılara teslim edilişi, çocuğun duygu dünyasının gelişmesi, kişiliğinin şekil alması bakımından pek de faydalı çare değil. Çocuğun karnı doyar, altı temizlenir, çocuk uyutulur ama hepsi o kadar. 

Bütün bu işlemler içinde, arasında (çağı gelmisse) bebek yürütece konur, bakıcı da alır eline kumandayı sabah “show”ları, öğle kuşağı tekrar dizileri, öğle sonrasında da evlendirme programları arasında “zap gezisi” yapar. Bebek korumadadır, aç ve açıkta değildir ama işte o kadar. Meselenin eğitim boyutuna gelince elde her zaman kocaman bir sıfır vardır. Sevgisiz, ilgisiz, yalnız ve ebeveysiz büyüyen bebeklerin duygu dünyalarındaki o tamir edilmez arızalar ve eğitim eksiklikleri yıllar sonra ortaya çıkar. Hani bazen, “Elimizden ne geldiyse yaptık. Yemedik, yedirdik; içmedik içirdik. Bütün ihtiyaçlarını karşıladık. Ne istediyse aldık…” gibisinden şikayet eden anne babaların asıl çıkmazın sebebi yukarıda saydıklarımdadır. 

Çalışan anne babalar için kreşin gerekli olduğunu her zaman savunmuşumdur. En azından bu işin mektebinde okumuş, pedagojiyi bilen (mesleği bilerek seçen, aşkla ve şevkle işine sarılan genç insanlar) kişilerin eline çocuğu teslim etmek en mantıklıcasıdır. Bu konuda rekabetin de giderek artması bu kurumların kendi içinde yenilenmesini, daha iyi hizmet vermesini mecburi hale getirmiştir. Alternatiflerin bizim gibi “taşra”da yaşayan insanlar için bile bulunması ve çeşitlenmesi önemli bir gelişmedir. 

Ana Sınıfarının Çoğalması ve Ana Sınıfı Mecburiyeti 

Ana sınıfları, kreş ile ilkokul 1. sınıf arasındaki dönemdir bir bakıma. Gerek resmi gerekse özel açılmış şekliyle elbette ana sınıfları da büyük bir ihtiyacı karşılamaktadır. Amma işleyişindeki yanlışlıklar, çocukların bu dönem içinde aldıkları eğitim (ilkokul öncesi öğrenim mi desem acaba) gelecek açısından olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. 

[ Dipnot-2: Benim ikiz bebelerim ana sınıfına iki sene gittiler. Okul evin 15 adım ötesindeydi. Bahçesinde oynayacaklarına ana sınıfına gitsinler, dedim, hiçbir mecburiyetimizin olmamasına rağmen gönderdim. Akşamları eve geldiklerinde işleri güçleri yaptıkları “sosyal faaliyetleri” anlatmaktı. Kim sorarsa sorsun cevap aynıydı: 

-Ana sınıfında ne yapıyorsunuz? 

-Sosyal faaliyet yapıyoruz. (faaliyet yerine etkinlik demiyorlar ne kadar ilgi çekici bir dil kullanımı!) 

Bir gün geldi ilkokula gitme zamanları geldi. Aldım karşıma: 

-Bakın çocuklar, ana sınıfı bitti. Sosyal faaliyetler de bitti. Artık beslenme çantası yerine içinde kitaplarınızın, defterlerinizin olduğu okul çantaları taşıyacaksınız. Artık serbest kıyafet yerine mavi önlükler giyeceksiniz. Yaka takacaksınız… şeklinde “küçük bir nutuk” nutuk attım. 

İkisi birden yüzüme anlamsız anlamsız bakarak, (neredeyse) koro halinde: 

-İki sene gittik ya okula. Yetmez mi? Yine mi gideceğiz? ] 

-Yetmez mi? Yine mi gideceğiz, sorusunun altında aslında usanmışlık vardır. Her ne kadar “ana sınıfı” onlara ilk bakışta “eğlenceli” geldiyse de, geliyorsa da… 

“Ana sınıfına mecburiyet getiriliyor.” haberlerinin gündeme düştüğü günlerde bu sınıflara giden çocuklarla kısa röportajlarda, çocuklara yöneltilen sorulara, çocukların verdiği cevaplardan ikisi (mevcut işleyiş ve çocukların beklentileri açısından) çok mânidardı. 

Bir soru: 

-Ana sınıfında neler yapıyorsunuz? 

-Okuma yazma öğreniyoruz, resim yapıyoruz. DVD oynatıcısından bol bol çizgi film seyrediyoruz. 

Başka bir çocuğa başka bir soru: 

-Ana sınıfının en çok neyini seviyorsun? 

- Okul bahçesini. 

-Niçin? 

-Oyun oynayabiliyorum. İstediğim gibi koşabiliyorum. 

Son söz: Konu derin, önemli ve uzun. “6 yaş ilkokul mecburiyeti” uygulamasında ne gibi problemlerin yaşandığı hatırlanırsa, mevcut ana sınıflarının çoğunda “işleyiş” ilk okul 1. sınıfı devre dışı bırakan bir durum arz ediyorsa “daha çağdaş olmak adına” uygulamaya konacak olan “ana sınıfı mecburiyeti” bir daha gözden geçirilmelidir. Mevcut problemler kaldırılmadan yeni problemlere yol açacak bir uygulama, “Eğitim yazboz tahtasına döndü.” iddiasını öne sürenleri haklı çıkarır sadece. 

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..