Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '08

 
Kategori
Aile
 

Annelerin mantıksızlığı

Annelerin mantıksızlığı
 

Kosova


Yaşlanıyorum artık sanırım. Bunu saçlarımın bir kısmının beni terk etmesi yada bazılarınında pes edip renk değiştirmesinden dolayı söylemiyorum. Yüzümün biraz daha parşömen kağıdına benzemesinden dolayı da söylemiyorum. Hatta bunlar beni hiç etkilemiyor. Asıl etkileyen şey mantığım. Eskisi gibi çalışmıyor. Yüreğim, daha çok mantığımın yerini almaya başladı.


Önceleri mantığımla yaptığım yada çözdüğüm işleri şimdilerde yüreğimle çözüyorum. Bu beni biraz rahatsız ediyor. Kararları yürekle çözmek biraz zararlı oluyor. Yürek merhameti artırıyor. Merhamet ise “Hayır” diyebilme yeteğini yok ediyor. Sonuç olarak da, hep veren taraf oluyorsunuz.


Bundan dolayıymış demek ki anaların mantıksızlığı. Onlar evlatları için hep yüreklerini kullanmışlar demek ki. Çocuklarının sonsuz istekleri ve hayalleri karşısında, yüreklerini koymuşlar hep ortaya. Meyvenin çarığını çürüğünü kendileri yemiş, en iyisini çocuklarına vermiş. Yemeğin en güzel taraflarını, tanelerini yedirmiş hep onlar, çocuklarına.


Çocuk bunların değerini bilmiş mi? Çoğu çocuk bilmemiş. Bilenler de vardır elbet. Onlarada yürek dolusu sevgiler. Anlamamış çocuk anasının yüreğini parça parça çocuğunun önüne koyduğunu. Anlamamış anasının onun önünde hizmetçi olduğunu. Mesleğini çok seven bir doktordan, bir hemşireden bile daha fazla o meslekten biri olmuş ana. Yavrusunun başını beklemiş sabahlara kadar, yoğun bakımda bile bulamayacağın şevkat ile, gerçek sevgiyle, gerçek göz yaşlarıyla. Hiçbir riya olmaksızın. Yüreğini örtmüş senin üstüne.


Çocuk anasının hiç bitmeyecek bir kaynak olduğunu düşünmüş. Hiç tükenmeyecek bir kaynak. Öyle ya o ana, onda öyle bir yürek varki tüm dünyayı kaplar, belki de daha fazlasını. Dünyaları. Anasını görmüş hep koştururken. Hiç tükenmeyen bir güç ile. Çocuk onun gücünün hiç bitmeyeceğini sanmış. Bitmez tabi, ona hiç birşey olmaz. O taş kadar sağlam. Ne olabilir ki ona. Onun yaşadıklarının yarısını yaşasaydım ben çoktan biterdim. Çocuk böyle düşünmüş.


Arada bir hasta olurmuş anası. O zaman bile her şeyi tam yaparmış. Kendi hasta olduğunda yatak döşek yatar, mızmızlanırmış. Ama anası hastalandığında gıkını bile çıkarmazmış. O taş gibi tabi. Ona ne olacakki? O hasta olduğunda bile yemeklerinde ki lezzet azalmazmış. Evde ki tertip düzen hep aynı olurmuş. Sıcak yuva, sıcaklığından bir şey kaybetmezmiş.


Çocuk bir gün nasıl olduysa farketmiş anasında ki değişimi. Onun boyu biraz daha kısa. Saçlar bembeyaz. Ellerine bakmış anasının. Daha kırılgan görünüyor. Nasıl olur demiş. Bu ellermiydi pazardan o ağır fileleri taşıyan. Bu ellermiydi koca koca koltukları, dolapları tek başına kaldırıp altlarını silen. Anasının yüzüne bakmış. O yüz daha zayıfmış. Bedeni de öyle. Değişmeyen tek şey gülmesi ve gözlerindeki sevgiymiş.


Bir gün doktor demiş ki maalesef kanser. Anasının yattığı odaya girmiş anası ağlıyor çocuğun. Onunda gözleri dolmuş. Ana neden ağlıyorsun demiş. İyleşeceksin merak etme demiş çocuk. Anası ben hastalığıma ağlamıyorum size ağlıyorum. Sizi üzdüğüme ağlıyorum demiş.


Ana çok zor günler geçirmiş, 3 kere ameliyat olmuş bir ay içinde. 2 si çok ağır beyin ameliyatı. Ne öncesinde ne sonrasında gıkı çıkmamış ananın. Kilo kaybetmiş hep ama. Çocuk bakmış her baktığında daha çok yıkılmış. Huysuzlanmış. Dualar etmiş sabahlara kadar. Sanki hasta olan anası değil kendisiymiş gibi. Bazen isyan etmiş bazen dua.


Düşünmüş anası hep veren taraf olduğu için bir deri bir kemik. Anasının değerini şimdi daha çok anlamış. Neden ona şimdiye kadar sevgi vermedim diye düşünmüş. Neden ona hiç sarılmadım. Neden ona ana seni çok seviyorum demedim diye yemiş kendini. Vicdanı çok rahatsızmış. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmamış. 10 ar saatten fazla süren ameliyatlarda, ameliyathanenin kapısı önünde şuursuzca dolaşırken onu o şekilde dolaştıran aslında vicdanının içten içe onu yakmasıymış.

Çocuk gece oturmuş dua etmiş ve sonra Allah ile pazarlık yapmak istemiş. Alah’a yalvarmış anam hayatta kalsın, geri kalan ömrüm senin olsun demiş Allah’a. Biliyorum benim hayatıma ihtiyacın yok ama benimde verecek başka bir şeyim yok demiş çocuk.


Birbuçuk yıl sürmüş ilaç tedavisi. İlaçlar öyle hemen yutup gideceğin türden değilmiş. İlacın alınması beş altı saat sürüyormuş. Sonrasında ise daha perişan bir beden. Çok zor günlermiş o günler. Acı dolu. Üzüntü dolu. İsyan dolu…..


Şimdi nasıllar mı? İyiler hepsi iyi. Kontrolleri devam ediyor ananın. Ama çocuk daha çok değer biliyor. Bunu acı tecrübelerle öğrendiği için öyle bir iki günde unutacağa da benzemiyor. Anasına babasına daha çok sevgi gösteriyor. Onları sevdiğini söylemekten utanmıyor. Ve etrafındakilerin hepsine anasına babasına değer vermelerini söylüyor.

Sizde anne ve babanızı unutmayın....

 
Toplam blog
: 13
: 418
Kayıt tarihi
: 26.01.08
 
 

Ben Mahir Özerman, 1970 Erzincan doğumluyum. Bilkent Üniversitesi, filoloji mezunuyum.  Yazmayı..