Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '22

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Annem, Metal Lira, Alzheimer

ÜZERİ cam ile kaplı bir masa ve metal bir lira! Parayı sol elinizin işaret parmağıyla yer arasına dik olarak sıkıştırıp sağ elinizin işaret parmağıyla da sıkı bir fiske vurursunuz. “Fıırrr” diye dönmeye başlar ve iki yüzü birbiriyle o kadar sık yer değiştirir ki izleme güçlüğü yaşar insan! Lira, uzun bir süre daha bu ezberini koruyup hızını azaltmaya başlayınca yüzler o zaman ayırt edilmeye başlar. Bu arada camla ilişkisini kesmediği sürece, paranın çıkardığı sesler de hızıyla doğru orantılıdır. Görüntü ses, el eledirler. Para; gösteri boyunca, kendi çevresinde onlarca kez döner ve bir o kadar çok sayıda “iki tane yüzü” geçer bakışlarımız önünden! Sonra yoğunluk, azalmaya dönüşür. Ve bir süre sonra hareketini de gözlemez, tıkırtısını da işitmez oluruz. Artık sessiz, hareketsiz ve tabii ki yerdedir. İşte annem Ferhunde Hanım’ın (83) yakalandığı Alzheimer Hastalığı’nın yol haritası. Altı yıla yakın bir zaman zinciri, bu lanet hastalığı doladı beynine! Son on aydır ise felçli gibi yatmakta. Yemeklerini ‘blander’da mama biçimine dönüştürülerek ağıza kaşıkla beslemeye başladık. Beş gün önce ise hiç birşeyin milim geri gitmediği tempoda aniden birkaç aşama birden atlayınca, hastane desteği gereksinimi olduğunu gördük. Ve yatırdık. (31 Ocak Pazartesi / 2011) Bu hastaların yürekleri, elleri sürekli sizin üzerinizdedir. Sorumluluğunuzun gözü varmış gibi içine bakarlar. Onunla öyle bir özdeşleşirsiniz ki; neredeyse hastanız ile uçurumdan aşağı birlikte atlayacak hale gelirsiniz. 

DÜNYANIN UZAĞINDAKİ IŞIK

HASTA acı çekiyor ve siz onunla tek yüreksiniz. Yakınları için de dünya kanayan bir kabuktan oluşmuştur ve her gurup vakti ışıklar, biraz daha azalmaktadır. Ortalık öyle karanlıktır ki; dünyanın en uzak ucundaki fenerin ışığı bile size kuzey yıldızının parıltıları gibi görünmeye başlar. Hastalığın yıpratan darbeleri, gün geçtikçe çekilen eziyetleri katlar hale getirmektedir. Sanki kocaman bir ağ, hastanın üzerine kapaklanmıştır; o sinir bozucu safarilerdeki gibi. Nalet şeyin sinsiliği, kötücül ve ölümcüllüğü ise bu ağı asla aralamayacaktır. Hayatta acı; insanın göz göze geleceği, alt alta ya da üst üste olacağı, iç içe geçeceği, gırtlak gırtlağa gireceği, yüreğinde hissedeceği, bedeninde göreceği, yüreğiyle dövüşeceği, inancının azaltamayacağı, her bir uzvunu ölümüne savunucağı, en büyük tehlikedir. Ruhsal! Bedensel! Doğrudan bedenimize yüklenip ona işkence etmeye başlayan fiziksel acıları belki önceleri ruhsal tepkilerle azaltabiliriz. Ancak acının kaynağı “bireysel metal para örneğim”de de olduğu gibi hızla çok yüz gösteren uzun süreli kahredici hastalıklarından birisi olursa… İşte burada çarenin, bir noktadan sonra çaresizliğe dönüşüp yalnızca izleyeceği kıpkızıl alevler yükselmeye başlar. Acı; artık hiçbir koşulun “tam olarak” yok edemeyeceği bir tünele kudurarak dalmıştır. Ve karabasanların sarıp sarmaladığı yaşam bu yörüngede katlanarak sürer. Ancak insan, bir çok uğraşında yaptığı gibi acıya da tek başına karşı koymaya kalkıp bunda başarılı olmadığını gördüğünde daha da kırılganlaşır. 

ANLAMLAR ÜRETEREK YAŞAMAK!

ARTIK iş; iradeyi inancı falan aşmış, başka insanların ve de doğaldır; tıbbın “sınırlı” yardımına avuç açmıştır. Yazgının kara programında; paniklemek, yaşamsal işlevlerin körelmesini önlemek için savaşmaya çabalamak da vardır. Hastalık gün, ay, yıl almaya başladıkça hastanın yaşamı parçalanmaya başlar ve kimliği, kişiliği yerde sürükleniyormuş gibi hisseder. Onuru kırılır! Örneğin bir söylem demeti: “Afedersiniz! Bir dakika bakar mısınız?” “Buradan nasıl çıkarım?” “Eve gitmek istiyorum!” “Beni buraya kapattılar! “Siz… Siz kimsiniz?” “Ben buraya yanlış gelmişim!” “Orada kimse yok mu?” “Burasının kapısı nerede!” “Anneee!” “Yemek yemek istemiyorum, siz yediriyorsunuz çok ayıp ama!” “Beni aç bıraktınız.” “Karşıdan gelenler var.” “Ben mi ne yapıyorum; çamaşır yıkıyorum!” “Zaten yeni gelmiştim, nasılsınız?” “Yataktan kalkıyordum ben de.” Şimdi de bir davranış yelpazesi: Battaniye ve yorgan ya da pike ile savaşırcasına mücadele etmek, yastıklarla oynamak ya da yerlere fırlatmak, itmek, sonda borusunu çekip çıkartmaya çalışmak, bağırmak, hasta karyolasının koruyucu bariyerlerini duvara çarpmak, beslenirken su bardağı için açması gereken ağız aralığını kaşığa doğru uzatmak ya da tam tersi. Altındaki hasta bezini yorgan ya da pike altından çalışarak koparıp parçalamak. Genellikle algılama, sıfıra yakın olduğundan kaşık dudaklarına dokunsa da ağzını kilitlemesi ve hızla tırmanan konuşma güçlüğü. Tabii büyük tuvaletinden söz etmeye gerek yok, o konuda da bizler doğrudan devredeyiz. Sonuçta, tutarsız ve kestirelemez bir dünyada, kendisine egemen olmadan yaşamak var ortada! İşte insan yaşamı, geçici ve sürekli tehdit altında olduğundan bu kadar değerlidir. Üstelik yaşanılan hastalığın içindeki yerleşik acıların, kor halindeki sıkıntıların; ölümle ilişkileri varsa… Ki yitirdik!

(Şubat - 2011 / Levent ÜSKÜDARLI)

EŞİM SEVGİYE: Senin hakkını nasıl ödeyeceğiz bakalım!

 

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..