Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Annem, sensiz hiç olmadım...

Annem, sensiz hiç olmadım...
 

Annem, son ana kadar kanınla canınla beni beslediğin göbek bağım, doğduğum gün kesildiğinde senden ayrıldım, içim acıdı. Oksijenle dolan minik ciğerlerimin yangısından feryat figan ağladım.


Sonra, soluk alıp vermeye alıştım.


Kokunu aldım, ferahladım.


Öyle bir ferahladım ki beslenme ve ihtiyaçlarımı gidermek için bile hiç ağlamadığımı anlattın, hiç kendine pay çıkarmadan. Aslında, bebeğin ağlamaması değil, onu ağlatmayan annesiydi önemli olan.


Zaman geçti, ayakta durmayı, yürümeyi öğrendim.


Oyun oynamayı, konuşmayı, sevinmeyi, yenilmeyi, ya da sessiz kalmayı ve ağlamayı öğrendim.


Okumayı, yazmayı, çalışmayı öğrendim.


Bulamadığımın yerine var olanlarla avunmayı, şükretmeyi, başarmak için azmetmeyi kısaca her şekilde mücadele etmenin gerekli olduğunu anladım.


Akıp giden zaman içinde aralarda sessizce ağladım.


Ayaklarımın üstünde durmayı bazen gülerek bazen de ağlayarak hayatı tanımaya başladım.


Mücadelelerle öğrendiğim hayatın içindeki sahte oyunlardan, bulamadığımın yerine başka birşey koyarak telafi etmeyi öğrendim.


Herşey iyi güzeldi de, kaçınılmaz olan, doğduğumdan beri gece gündüz hızla dönen dünya sahnesinde, hızla uzaklaşan görüntüler gibi gitgide uzaklaşan varlığını, yaşam gerçeğinde geri getirmenin imkansızlığı idi.


Anadan ayrılmanın yaşı yokmuş meğerse, içime çektiğimde ferahladığım gül kokunla şimdi burnumun direği sızlıyor.


O gün...

Hayatla aramdaki pamuk ipliği bağımın koptuğu gün,

Seni kaybettiğim gün,

göbek bağım işte o gün gerçekten kesildi.


Seneye çıkanlar övünsün derdin ya hani

övünmenin nasıl birşey olduğunu da işte o gün anladım.


Bir de hani bulamadığım birşeyin yerine başka birşey koymayı öğrenmiştim ya hani, işte

o günden sonra, varlığınla var olduğum Sen’den sonra, boşluğunu doldurabilen, yerini tutabilen hiç olmadı.


Boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı.


İçimden geçenler anlatmak için bir şiir yazdım.


Nur içinde yat benim Annem,


Kızın, Zehra...

Adı olmayan bir ülkede, yapayalnız

Yürüyorum, yan yana kendimle…

Gözyaşım içime akıyor,

Benliğim eteklerime yapışıyor,

Kör, korkak hayaletim yüzüme yansıyor…

Gözümde, sabrın kederli bakışı,

Göğsümden itilmişim, dirsek acısı,

Yüreğimde, yalnızlık telaşı,

Adı olmayan bir ülkede, yapayalnız

Yürüyorum, yan yana kendimle…

Kendimle yarıştım, değirmentaşına aşkım,

Benden bir parça, sırtımda hayat çuvalım,

Görev oldu sabah vakitleri, varlığımı bağladı nakitleri,

Kapris değirmenlerinde pul oldu varlığım…

Gururu bilmeden dönüp durdum şevk ile

Dönerken karşılaştım kendimle…

Adı olmayan bir ülkede, yapayalnız

Yürüyorum, yan yana kendimle…

Hayat bir görev, hep yeniden uyandım,

Yolun kenarında en iyi ot olmaya çabaladım,

Sevgime aldandım, mutluluğu yakalamaya çalıştım,

Gökkuşağı misali saygım, yalan oldu amacım…

Yalan dünyada hepten yalanmışım,

Aynı gözden baktım, yanılmışım,

Annem, Sensiz hiç olmamışım,

Ayrık otu olduğumu geç anladım…

“Kadının adı yok” dedi Asena, inanmadım…

Görünür olmayı marifet sandım…

Ne kadın, ne hanım, ben bir insan olamadım…

Adı olan görünmezler, övünsün yalan dünyada…


Zehra Ağdaş Ekinci

 
Toplam blog
: 23
: 587
Kayıt tarihi
: 24.10.07
 
 

Müdahale edilmediği sürece barış ve denge içinde sürüp giden doğa hayranı ve doğal yaşam sevdalıs..