Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '10

 
Kategori
Siyaset
 

Annem bana çok kızıyor!...

Annem bana çok kızıyor!...
 

Kaynak:Mynet.com


Emine Hanım GATA’ya Nejat Uygur’u ziyarete gidecekmiş de, eşi dışarıda görüşelim demiş, şimdilerde bu durum başbakanın eşi GATA’ya alınmadı şeklinde yorumlanıyor, gitmiş de kapıdan mı çevrilmiş? Yok! Ama gitmeye niyetlenmiş!...

Emine Hanım ağlamış…

Kapıdan çevrilmeden ağlamış, ekmek alamayan açlıktan ağlayan çocuklarına analar babalar ya ne yapsın, Emine Hanım?

Tanıdığım başbakan canını sıkan her şeyin hesabını, muhakeme etmeden dahi, çıkarır, her bir konuşmasına bakmak yeterlidir, bu konuda suskun kalıp da yıllar sonrasını beklemesini kendisinden bekleyemem şahsen!

Diyelim oldu, sustu, ama neden şimdi konuştu?

Hadi konuştu, mesela ben, desem ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle tesettürlü temsilinden rahatsız oluyorum, üzülüyor ve ağlıyorum; beni de korur mu başbakan?

İşin aslı, gerçekten de bu dini simgelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilinden fazlasıyla rahatsızım, ama başbakan bir eşim olmadığı için gözyaşlarım tabii ki mendillerde saklıdır!

Neyse… Gelelim asıl meseleye… Ekonomik olarak bitmiş durumdayız, bakanlar ve aileleri, milletvekilleri ve aileleri, başbakan ve sülalesi, Cumhurbaşkanı ve sülalesi artı başbakan ve sülalesi ve her birinin yakın dostları, bir de başbakana yakın olan sanayiciler ve de başbakana yakın olmayıp da hali hazırda ayaklarına çelme takılmamışlar dışında…

Bu tesettürle temsilden acayip mutsuzum, ama ekonomiden daha da mutsuzum!

Mesela sormak istiyorum, neden doksan kişilik bir grup halinde gidilir Hindistan’a? Hindistan’ın ekonomik gücü, kapasitesi bellidir, vergilerimle doksan kişiyi Hindistan’a gönderip de bir kilo soğan almakta acizleniyorsam, bunun mantıklı bir açıklamasını elbette ki beklerim!

Bunca özelleştirilip satılan kurumlar, gayri menkuller oldu, normal şartlarda bunların ekonomik olarak devlete ve elbette ki millete; yani yurttaşlara yansıması gerekir, yani doğacak çocuklarımızın doğmadan üzerlerine borç yüklenmemesi gerekir, peki sonuç nedir?

Bunca satılan arsalara, yalılara ve dahi işletmelere rağmen acayip bir borç batağındayız; peki bunca satılan yerlerden alınan paralar nerededir?

Benim için bir şey yapılmadı, tam tersi sağlık masraflarım ve ilaç bedellerim fazlasıyla cebimden çıkmaktadır; konuşma özgürlüğüm de kısıtlanmaktadır aynı zamanda, yaşamak için satın almak zorunda olduğum et, sebze, meyve çılgın fiyatlardadır!

İthal ürünler ucuzlamaktadır, neden acaba, Türkiye kendine ürettiklerinle yetemez mi?

Üretimlere neden ambargo koyar bir ülke kendi kendine? Ambargoyu isteyenler başka ülkelerdir de, neden onaylarlar bile bile?

Konuşuyoruz annemle, yetmiş beş yaşında, umarım daha da uzun yıllar sağlıkla yaşar, bazen haberdar olmadığım şeyleri anlatıyor, Milliyet gazetesini aksatmadan okur, satırı satırına, alışkanlığıdır radyoyu da ihmal etmez; konuşurken hep hemfikir oluruz da, yazmaya gelince kızar bana çoğu kez!

“Bunca yazar dahi temkinli yazıyor, sakın bak, harcatma kendini!”

Anne, yalan mı, derim çoğu kez, doğrusun ama bak sakın yazma!

“Başın belaya girer diye korkuyorum, biliyor musun uykularım kaçıyor bazen…”

Sayın başbakan, ahım şahım bir şeyler değil yazılanlar, ama bakar mısınız, yetmiş beş yaşındaki annem endişe içinde, emekli maaşıyla geçinme derdini kendine saklıyor, gördüğümüz, bildiğimiz ve de yaşadığımız gerçeklerin yazı ile ifade edilmesinden korkuyor!

Neden acaba?

Kızı yazdı diye!

Emine Hanım ağlamış, ağlayan onca kişi var ki, tek dert ziyarete gitmeye meyledip de dışarıda görüşelim denmesi olsun!

Bu paralar nereye, nerelere gitti diye soruyorum ben!

Annemin de korkusu bu ya zaten!

“Aman gözünü seveyim, ben seni sokakta bulmadım, bak nice köşe yazarları bile yazmıyor, sana mı kaldı?”

Israrla soruyorum ama, annemin yılarını verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ne, yetiştirdiği çocuklarına, babasının Türkiye Cumhuriyeti’ne kattıklarına dayanarak: Satılan işletmeler, yalılar, alınan dış borçlar nerelere gitti? Ve neden borç yükümüz bu kadar çoğaldı bunca satışa rağmen?

Domuz gribi aşılarına ne oldu, neden para alınıyor her bir hastadan ve ilaç yazılandan?

Sormaya korkuyor insan, “korkmuyorum anne, yalan mı?” diyorum, doğrusun ama kızım bunca yılların gazetecileri dahi bu kadarını yazmıyor, onların arkasında duranlar vardır; sana bir haller gelse biz ne yaparız diyor…

Annem bana kızıyor, haklı bir yerde, ne kadar ülke gerçeği de olsa, analık durumları, kılıma zarar gelse ağlamak ne kelime, yüreğine saplanır oklar!

Babam başbakan olsaydı, annem iç geçirdiğinde Türkiye ayağa kalkardı, eskiden olmazdı da, son yıllarda böyle oldu; vallaha gözyaşları konu edilirse, gündeme gelecek çok kadınların gözyaşları vardır, lakin türban değildir, aştır, ekmektir!

Bu gözyaşları biliriz ki Emine Hanım’ınkiler kadar değerli değildir!

Hükümete göre… Bir de vatandaşlara sormak gerek diye düşünmekteyim:

Emine Hanım’ın kaç gözyaşına karşılık vatandaşın seller misali gözyaşı denk gelmektedir?

Ve… Emine Hanım bir ekmeğin fiyatını bilmekte midir?

Gülgün Karaoğlu

Şubat,10,2010

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..