Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '17

 
Kategori
Sinema
 

Annemin yarası

Annemin yarası
 

2016'da vizyona giren filmin yönetmeni Ozan Açıktan. Filme can veren müzikler Jingle House'ye, filmin hikâyesi ise Funda Çetin'e ait.  Film, Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Türkiye'de çekilmiş. Oyuncuları;  Borislav (Ozan Güven), Nerma (Belçim Bilgin), Marija (Meryem Uzerli), Salih (Bora Akkaş) ve Mirsad (Okan Yalabık)'tan oluşmaktadır.

Filmde, 1980 yılında başlayan ve 20 yıl süren Yugoslavya iç savaşı sırasında Bosna'da Müslüman bir kız, bir Sırp komutanın tecavüzüne uğrar. Doğan çocuk Bosna'da bir yetimhaneye verilir.  Salih (Bora Akkaş), 18 yaşında, yaşadığını umduğu anne ve babasını aramak için yurttan ayrılır. Salih, annesini bulur ama bir acıyla yüz yüze kalır. Aldığı ilaçlarla geçmişini unutmuş ama geçmişi bir yara gibi içinde taşıyan, ilaca bağımlı psikolojik rahatsızlığı devam eden bir kadındır annesi. Kendisinin tecavüz çocuğu olduğunu yaşlı kadından öğrenen Salih, bu acılara sebep olan babasını öldürmek için yola çıkar. (Aslında bu Salih'in hikâyesi değil, işgale uğrayan, iç savaş yaşayan ülkelerin, toplumların hikâyesidir.)

Salih, aradığı adamın çiftliğine gelir, iş aradığını söyler ve iş verilir kendisine. Borislav'ın aradığı adam olup olmadığını araştırmaya başlar. Zamanla o olmadığına emin gibi olur. Borislav  ve karısı Mariya ile aralarında bir dostluk başlar. Salih aslında mutluluğu da bulmuş gibidir. İntikam ile bu yeni hayat arasında sıkışıp kalır.

Filmdeki karakterlerin her birinin bir yarası var. Acı, unutulan ya da üstü örtülen bir közdür; geçmişten gelen bir alevdir. Geçmişle hesaplaşmak hırsı, arzusu herkesten huzuru alıp götürmüştür. Hâlbuki hesaplaşmak güç ister, tahammül ister.

Bora Akkaş, Salih rolüne hayat vermiş; genç yaşına rağmen usta oyuncuların yanında ezdirmemiş kendini. Acı, belirsizlik, tedirginlik, umutsuzluk, intikam arzusu, yaşadığı gel-gitler yüzünde harita oluşturmuş adeta. Oldukça samimi ve doğaldır.

Mariya dışarıdan gelmiş; güzel, eğlenceli ve kocasını seven bir kadındır. Çiçeklerle ve çocuklarla uğraşmaktır en büyük zevki. Geçmişinin üzerinde kara bulutlar olmayan tek karakterdir diyebiliriz. Ama çocuğunun olmamasını dert ediyor. Salih'e evlat şefkatiyle yaklaşıyor tıpkı kocası gibi.

Mirsad, savaştan sakatlanarak dönüyor. O bir gazi. Uyuşturucu ilaç kullanan, psikolojik rahatsızlığı olan karısına sabırla bakıyor. Salih'in ortaya çıkışı bazı soru işaretleri oluşturuyor kafasında. Savaştan kaçtığını da itiraf ediyor. Bir şeyi anlamaya başlayınca annesine sitem ediyor, neden daha önce bunu söylemediğini soruyor. Aldığı cevap inciticidir. "Anlamalıydın, yörenin en güzel kızını sana niçin verdiler?" ( Müslüman toplumların bir yarası da bu. Tecavüze uğrayan, dul kalan kadınların normal evlilik yapması neredeyse imkânsız gibidir. Ya yaşlı ya da sakat biriyle evlendirilir.)

Nerma, iç savaş sırasında komşusu olan bir Sırp askerinin tecavüzüne uğramıştır. Aldığı uyuşturucu ilaçlarla geçmişini unutmuştur. Evlenmiştir ama içinde bir yara olduğunu hissetmektedir. Unuttuğu bir şeyin varlığı onu hırpalamaktadır.

Borislav, filmin bel kemiği. Borislav rolüyle Ozan Güven adeta devleşmiş. Ozan Güven'in üstün performansı, dramatik filme biraz mizah katması filmin akışını hızlandırmış. Ama gereksiz bir abartı da gözden kaçmıyor. Savaşta Komşu kızına tecavüz eden, canileşen Borislav, savaş sonra iyi adam oluyor birdenbire. Sanki film, bütün kötülükler savaş yıllarında olur, savaş sonrasında insanlar melekleşir demek istiyor. Karısına duyduğu aşk, Salih'e karşı babacan davranışı, arkadaşlarına verdiği ziyafet, eğlenceli av sahneleri, hayatını hiçe sayarak içeride kalan çocuğu kurtarmak için yanan eve dalışı savaş suçlusu Borislav'dan iyi adam çıkarma çalışmalarıdır. Filmin finalinde tekrar kötü adama yönelme var.

Film, bir iç savaş sonrası yaşanan travmaları konu ediniyor. Filmde iç savaşın nedenleri üzerinde durulmamış. Kamera parçaya odaklanmış. Ayrıntıda karar kılmış, genele çıkmamış. Aslında bu film, politik bir film olabilirmiş. Biraz cesaretle "neden iş savaş yaşanıldı", "kim kiminle neden savaştı" sorularıyla sorgulanabilirdi tarihin bu acımasız dönemi. Bosna'da yaşanan acılar bireyselleştirilerek minimize edilmiştir. Savaş anlamsızlaşmıştır da diyebiliriz. Belki film tam da bunu yapmak istedi. Ama bu, filmi değersizleştirmez tabii ki, sadece yönetmenin tercihini gösterir.

Film de bir arayış var. Dertler, sorunlar bir ırmak gibi akıyor. Geçmişle hesaplaşma acıları hafifleştirecek mi? Karar vermek zor. Film, iç içe geçmiş hayatların farklı yaralarının ortak kanatılmasını istemiş. Ama yaralara neşteri ürkekçe vurmuş yönetmen.

Film, acıların insani boyutuyla ilgilendiği için, Avrupa'nın ortasında yedi parçaya bölünen bir ülkenin kalbini bulmakta zorlanıyor. Acı, yaşanılan coğrafyadan dışarıya atılıyor. Coğrafya adeta siliniyor. Coğrafyayı hatırlatan en önemli şey,  Balkan müziği... Müzik, filmle beraber ırmak gibi akıp gidiyor. Balkanlara ait bu müzik tınıları olmasa filmin balkanlarda değil, dünyanın her hangi bir yerinde çekildiğini düşünmek mümkün.

Mekânlar itinayla seçilmiş. Her sahne olağanüstülük taşıyor. İnsanı içine çekiyor; işte tam da yaşanılacak yer dedirten mekânlar buraları. Kamera hareketleri, çekimler neredeyse kusursuz. Yapmacılıktan çok uzak, insanı neredeyse olayın içine çekip götürüyor.

Film beklenmedik bir şekilde sona eriyor. Salih intikamdan vazgeçerek annesiyle gidiyor. Mariya tüfeği Borislav'a doğrultuyor. Borislav,  Mariya'ya "seni seviyorum" diyor. Mariya ani bir hareketle tüfeği kendine doğrultup tetiğe basıyor. Mariya,  önce sevdiğini (yani kendisini) öldürerek yüreğinden vurur Borislav'ı. Borislav da intihar eder.

Filmden aklımda kalan replikler;  Mariya'nın Salih'e bir bisiklet verdiği zaman söylediği söz: "Çocukken, bir bisikletin olursa, her şey çözülür sanırsın. Sonra bir bisikletin olur, ama yol biter!"

"Sen kimsin" diyen annesine Salih, " annemin yarası" diye cevap verir.

 
Toplam blog
: 22
: 597
Kayıt tarihi
: 10.01.15
 
 

Şiir ve sinema ile ilgileniyorum. Üç şiir kitabım var.      ..