Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Annesinin gazeteci kızı!

Annesinin gazeteci kızı!
 

Efendim, bizim ailede pek ciddiye alınmaz yazma durumlarım, kız kardeşim hiç okumamıştır, örneğin, bir yeğenin dizinde laptop, diğerinin önünde pc, toplasanız on yazımı okumuşlardır…

Birkaç arkadaşım arada bir göz atarlarsa atarlar, o kadar…

Hoş, pek de söylemem öyle kimseciklere, hele ki mailler atıp, aman da bakın bu yazıyı yazdım ben gibi emrivakiliği de hattı zatında hiç sevmem!

Bizim ailede bir annem, sanıyorum ki desteklemek, ya da anlıyorum seni kızım tarzında, ilgilenir, dinler, hoş sormaz nasıl gidiyor yazıların diye ama en azından “Anne, bugün yine yazım Milliyet İnternet’teydi” dediğimde, aa dur açıp bakayım der, hangi sayfada? Kendisi yıllardır Milliyet Gazetesi okuyucusudur da…

Neyse, gel zaman git zaman Milliyet İnternet olayını kavradı da, artık koşturarak gazeteye saldırmıyor…

Pc’si olsa ama, okuyacak, anladım artık hali tavrından!

İlk kez bugün bana dedi ki: Kızım, bak yaz sen bunu! Mahalle baskısından söz ediliyor ya, hani yok canım deniyor ya, varmış meğerse!

De ki, dedi annem, anlat önce beni, yetmiş küsur yaşında olduğumu, gayet modern tarzda yetiştirildiğimi, sonra da yaz bu acayip mahalle baskısını!

Ne oldu ki anne?

Efendim, babamın ailesi Tire’nin Gökçen beldesinde ikamet etmektedirler. Allah uzun ve sağlıklı ömür versin, babaannem de hali hazırda yaşamaktadır, ki, rahmetli dedemin ekmek fırınında, kendisi pişirmese de, fabrikadan ekmek alıp satmaktadır, iki büklüm haliyle…

Hiç birimizin gücü oturtamadı onu mindere!

Derdi para değil, kazandığından fazlasını veriyor, kıyamıyor ekmek hediye ediyor, falan…

Anlayacağınız hep içeride, ama yaşama ancak böyle tutunuyor!

Delirtti bugün bizi, asmaların altında bahçede oturuyoruz, ziyaretine gittik de rahmetli babamı uğurladığımızın üçüncü yıldönümünde, her birimizin sandalyesine minder koymaya çalışıyor!

Otur babaanneciğim ne olur, gerek yok! Yok! İllaki kalkıyor, minder dağıtıyor, kalkıyor ikram sunmak istiyor, kalkıyor iki büklüm haliyle fırına geçiyor, kalkıyor kaşla göz arası pişi yapmak için bakkaldan un alıyor…

İnsanın içi acıyor, laf dinlemiyor!

Bu arada, geçen sene omzunu çatlatmıştı, kaynayamadı hala yaşı gereği, sancısı hala duruyor, olmasa da ilk günkü gibi…

Neyse efendim, çenem düştü, kusura bakmayın ama bir hoş oluyor insan böyle hepi topu senede bir iki gördüğünde…

Bilirsiniz, bir şeyler yapılır uğurlama günlerinde, bu sene babamın beldesinde, annesinin bulunduğu yerde yapalım istedik.

Annem birkaç gün evvelden gitti, biz bugün günübirlik.

Hayretler içinde kalmış annem o birkaç gün içinde, Gökçen’i bunca zamandan sonra ilk kez böyle görüyorum dedi, yaz kızım!

Tülbent örten kadınlar türbanlara sarılmış, yarım kollu tişörtüme öyle bir baktılar ki, sinirlerim depreşti!

Araştırma da yapmış, yeni yeni türemiş böyle kişiler, toplanıp haftanın bilmem ne günü hu çekiyorlarmış, her gün ise bilmem ne okuma partileri varmış…

On beş-yirmi yıl önce açılmaya başlayan kızlar, kadınlar, askılı bluzları kaldırıp, bluzlarının kollarını uzattıkça uzatmışlar meğerse…

Kimi etkilenerek, kimi bu kadınların baskısından çekinerek!

Annem diyor ki, yaz kızım de ki annem diyor ki, yıllardır kısa kollu geldiğim bu yerde, ilk kez kadınların bakışlarından tedirgin oldum, erkeklerin değil, öyle bir kin ile, öyle bir günah gözüyle baktılar ki bana, dedikodumu yaptıklarını bile duydum “ Kocası ölmüş, kadın ayağında pantolon, üzerinde kısa kollu bluzu geziyor salına salına, yeni koca mı arıyor acaba”…

Ay aman anne, böyle şeyleri takmazsın ki sen kafana dedim, yetmiş küsur yıllık yaşamı, evlerinde dönemlerin bakanlarını ağırlamış görgüsüyle, zırnık önem vermemiştir annem dedikodulara.

Yok kızım, yaz sen, de ki, annem gözleriyle görmüş, mahalle baskısı almış başını yürümüş!...

İzmir’in beldesinde bile!

Bilmeyenlere açıklayayım, rahmetli dedemin, o zamanlar köydü Gökçen, fırınında, annem kayınpederiyle sigarasını tellendirir, koca kız ben, kucağında dedemin, şımarır!

Halam diyor bugün, evlenene kadar, babamın kucağına yatardım, kara kızım benim diyerek saçlarımı okşardı deden…

Köydü, beldeydi, ailemizin hiçbir bireyi kısıtlanmadı ziyaretlerimizde, ancak annem ilk kez tanımadığı kadınların bakışlarınca kısıtlandığını hissetmiş…

Endişelenmiş…

Diyor ki, yaz kızım, de ki annem dedi, gözleriyle görmüş, mahalle baskısı yok diyenler var ya, yalan söylüyor!

Ben vazifemi yaptım!

Kırk yılda bir annem bir şey istemiş, yazmaz mıyım a canım!...

Bu yazıyı da sevgili anneme ve sevgili babaanneme adadım…

Her biri neferi Türkiye’nin!

Babaannemin yazması olsa da başında, eskiden beline kadar uzanan örgülü saçları kısaltılmış da olsa şu an, bembeyaz saçları görünüyor ya yazmasının altından…

Eskiden, çok genç bir kız iken ben, utanırdım bazen, her ne kadar babam çok genç yaşlarda ayrılmış olsa da köyünden, anneme de ayrıca teşekkürler, asla ayırmadı bizi köyden, köyde yaşıyor babaannemler demekten…

Utanmışlığımdan dolayı özür dilerim…


Gülgün Karaoğlu
Temmuz,13/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..