Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '07

 
Kategori
Dostluk
 

Antalya' dan gönderilen yürek

Antalya' dan gönderilen yürek
 

Kitabevimize gelmeye başladığı ilk günlerde dikkatimizi çekmişti. Minyon tipli, 20'li yaşlarına yeni başlamış, sürekli gülümseyen ve dinlemeden hep konuşan bir genç kızdı. Koyu kahve saçları hem uzun, hem de kıvırcıktı. Minyon bedenin üstünde, kocaman bir saç yığınıyla dolaşıyordu. Onu gördükçe beni sıkıntılar basıyordu, yanlış anlaşılmasın saçlarından söz ediyorum. İzmir'in sıcağında o saçlarla nasıl dolaştığını anlayamıyordum.
Anlayamadığım bir başka konu da, kitabevine gelmeye başlaması ile aramızda oluşan samimiyet arasındaki mesafe idi. Hemen hemen her gün, günün her hangi bir saatinde dükkana sırıtarak girmesine, girer girmez de konuşmaya başlamasına ve sanki yıllardır bu dükkanda varmışçasına herşeye karışmasına nasıl çabuk alıştık, hala anlayabilmiş değilim.

Burcu hayatımıza böylece girdi. Çok kısa bir süre sonra dükkanda bazı işleri yapmaya, müşterilerle konuşmaya, kitap önerilerinde bulunmaya da başladı. Bunlarla da yetinmedi, evimize bile girdi. Benim kız henüz iki yaşlarındaydı sanırım. "Ben çocukları çok severim"le başladıktan sonra, kızımın en iyi arkadaşı oluverdi. Beterin beteri durumlar da yaşadık, biz de ailece onun öğrenci evine gidip gelmeye başladık. Burcu ve benim kız, ellerinde kuru boyalarla resim yapıp eğlenirken, biz de eşimle, marifetli Burcu'nun yaptığı o güzelim yemekleri yemekle meşguldük.

Bu kadarla kalsa yine iyi diyeceğim. Birkaç yıl sonra, kurduğumuz ajansta Burcu'yu bilgisayarın başında tasarımlar yaparken bulduk. Kitaplar, gazeteler, broşürlerin tasarımlarını ona emanet ettik. Gece gündüz birlikte çalıştığımız günler oldu. Tanrım, o'nun o muhteşem çenesine nasıl da dayanmışım, hala anlayamadığım konulardan biridir. Hem çalışıp, hem de roketatar misali konuşan bonus saçlı bir cadı gibiydi. Bazen o'ndan biraz olsun kurtulmak ve kafamızı dinlemek için, kızımı sinemaya götürmesi görevini verirdim. Hemen kabul ederdi. Çizgi filmlere asla hayır diyemezdi. İki cadı sinemaya gidince, bulunduğumuz ortamın aslında nasıl da sakin ve güzel bir yer olduğunu anlar, onlarsız iki saatin tadını çıkarmaya çalışırdık.

Burcu'nun marifetleri biter mi hiç? Bursa'dan gelen anne ve babasıyla, ablasıyla da tanıştık, aile dostlarımız oldular. Neyse ki, ailesi Burcu kadar geveze ve katlanılmaz değillerdi. O kadar işin gücün arasında, dükkandaki kitapların da önemli bir miktarını okuyup okuyup geri getirdi. O'nu ödüllendirmenin en güzel yoluydu bu; istediği kitabı okumasına izin verince çocuklar gibi sevinirdi.

Sanırım birlikte bir on yılı devirdik. Bu arada, iki üç üniversiteye girdi çıktı, gümüşçülük yaptı. Bana armağan ettiği gümüş takıları hala kullanırım. Sonra da inanılmaz bir şey daha yapıp evleniverdi. Evlendi ve gitti Antalya'ya yerleşti. Ablası, eniştesi ve çok sevdiği yeğeni ile bir arada olmayı tercih etti. Aslında buna çok sevinmemiz gerekirdi ama hayatımızda öyle büyük bir boşluk bırakmıştı ki, (bunu gidince anladık) sevinemedik. Beni Milliyet Blog'la tanıştıran da Burcu oldu. Şimdi onun mutlu olduğunu bilmek, bizi de mutlu ediyor. Arada bir benim bloglara sataşıyor.

Bana bu yazıyı yazdırma nedenine gelince; geçtiğimiz hafta, yine blog sayesinde tanıştığımız üçnokta lakaplı güzel bir insan eliyle bana öyle bir sürpriz yaptı ki. Beyaz ve lila renklerinde, (hem de gerçek kokulusundan) bir demet karanfille çıkageldi yakışıklı üçnokta. Ben, şaşkın şaşkın çiçeklere bakıp anlamaya çalışırken, "Senin Antalya'da bir kızın varmış, bana mesaj atarak ricada bulundu." dedi. Ne yapacağımı bilemedim, "Bu deli kız yine yaptı yapacağını" diye düşündüm.

Deli kız, cadı, beni çok mutlu ettin, anneler günüm sayende daha da bir anlam kazandı. Dilerim, birgün sen de anne olursun ve bir cadı da seni mutlu eder. Sağol varlığın için, sağol dostluğun için... Seni seviyorum.

 
Toplam blog
: 37
: 1503
Kayıt tarihi
: 26.08.06
 
 

1958 doğumluyum, İzmir'de yaşıyorum. 17 yıl gazetecilik yaptım ve emekli oldum. Şimdi babamın kurduğ..