Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Antalya'da Gün Doğumu Tadı

Antalya'da Gün Doğumu Tadı
 

Antalya'da Gün Doğumu


Henüz daha güneş tamda kızıllaşmış bir haldeyken çıktım dağın yamaçlarında bir yerlere. Gözümü diktim Antalya’ya… Usul usul daldım seyre…

Hemen önümde verebe yayılmış çam ağaçları… Üst yanımda dağın o sivri ucu, eteklerinde çam ağaçları… Ve bütün bir Antalya körfezi yeni güne başlamaya ramak kala bir dinginlik halindeydi gökyüzünün maviye dönüştüğü anlarda.

Sabahın o erken saatinde Akdeniz nede güzel göründü gözüme. Bir an için kendimi Konyaaltı Plajında hissettim. Akdeniz’in pek de serin olmayan, ılık suyu üzerinde uyumanın hayalini kurdum. Gözlerim kapalıydı. Gözümü açtım, az sonra doğacak güneşe döndüm yüzümü… Hafif bir serinlik hali, alabildiğine bir sessizlik ve az uzaktan görünen belli belirsiz bir ışık… Işık bana doğru yaklaşıyor. Arada gözümü çeviriyorum ışığa. Az sonra yanımda olacak o belli belirsiz ışık. Ara ara gözümü dikiyorum Akdeniz’e ve güneşe. Güneş halen kızıllığını koruyor. Gökyüzü lacivert bir renge boyanmış gibi. O laci rengin içerisinde kızılımsı haliyle doğmakta olan güneşin canlılığı ara ara gözlerimi alıyor. Ve ben yüzümü yana çeviriyorum… O ışık daha da yakınıma gelmiş. Az kaldı bana yaklaşmaya. Ve birden, tam da arkamda hızla uzaklaştı bir araba. O ışık, o arabanın ışığıydı.

Çam ağaçlarına vurdum kendimi. Nede güzel kokuyordu çam ağaçları. Çam ağacı kokusu, kekik kokusu birbirine karışmış. Dağ kekiği her yanda… Nasıl tarif edilir bilmem ki çam ve kekik kokusunun karışımı?

Az ötemde arabam, arabamın hemen önünde bir yuvarlak taş… Üzerine tünedim taşın. Kapısı açık aracımdan İlhan İrem’in güzel bir şarkısı çalıyordu, “İşte hayat böyle akıp gidiyor”… Ve şarkı bitti… Şarkı bittiğinde gün iyiden iyiye ağarmıştı. Güneşin kızıllığı kaybolmuş, sarımtırak bir renge dönüşmüştü güneş. O tepenin başında, tünediğim taşın üzerinde, seyre daldığım şehirde hafif hafif canlılık emareleri çıkmıştı ortaya. Araçlar yollara dökülmeye başlamış, insanlar kaldırımlarda yürüyor ve azda olsa bir gürültü o dağın yamacına doğru geliyordu. Arkamdaki yoldan daha sık araçlar geçmeye başladı. Artık kent iyiden iyiye uyanmış, yeni güne sıkı bir şekilde başlamıştı.

Saat 07.00’yi gösterdiği sıralarda, tünediğim taşın üzerinden kalktım, aracıma bindim ve yönümü her zaman ki güzergâhıma çevirdim. Konyaaltı sahiline geldiğimde, çevre sakinleri Konyaaltı sahiline akın akın gelmişti. Kimileri köpek gezdiriyor, kimileri yürüyüş yapıyor, kimileri sabahın o erken saatinde denize giriyordu. Ağır ağır Lara istikametine doğru yol almaya başladım.

Sabahın o erken saatinde her yanda bir canlılık, her yanda bir heyecan vardı. Nedendir bilmiyorum ama bir heyecan hali ister istemez gözüme takılıyordu. Öyle hissediyordum.

Heyecan hali ve heyecan halini hissetmek…

Sanırım hafta sonu olacak aktivitelerden kaynaklı. Konyaaltı Kent Meydanı’nda “Kitap Fuarı” başlayacak 1 Ekim Cumartesi günü. Ahmet Ümit, Zülfü Livaneli, Cüppeli Ahmet Hoca ve saire birçok yazar gelecek Konyaaltı’na. Ve devam eden günlerde Antalya Altın Portakal Film Festivali başlayacak. Sinemaseverler şimdiden büyük bir heyecan yaşamaya başladı Antalya’da. Umarım güzel bir festival olur. Umarım önceki yılların aksine daha bir verimli bir festival hayata geçer ve zihnimizde güzel bir anı olarak yerini alır bu yılki film festivali.

Gün başladığı anda, Antalya’nın heyecanlı halini iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Şimdi mi?

Sabahın o erken saatinden beri olanları yazıyorum masamın başında, bilgisayarın karşısında.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..