Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '12

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Antalya Tünektepe macerası

Antalya Tünektepe macerası
 

doğa harikası bir yaşam


Daha önce Antalya’da 4-5 yıl kadar bulunmama rağmen tünek tepeye hiç çıkmamıştım. Meğer Antalya’ya ilk geldiğimde gitmem gereken ilk yerlerden biriymiş. Şehir merkezine yakın bir tepe. Sahil yolundan Kumluca- Finike yolunda ilerlerken Tepenin eteklerinden sağa doğru ilerleyen bir yola sapınca, tepeye uzanan ve dağın çevresinde dolana dolana çıkılan kıvrımlı bir yolu var.  Yol kıvrılarak tepeye doğru ilerlerken yukarıya çıktıkça yaklaşık 620m yükseklikte Antalya ayaklarınızın altına serilmeye başlıyor.

Kahvaltı yapma planıyla çıktığımız tepeye ulaşır ulaşmaz arabadan indik fakat bir anda herkes açlığını unutup muhteşem manzarayı seyir için kendinden geçmişti. O sırada girişte çok hoş bir suprizle karşılandık.  Sarı siyah renkli kanatlarıyla doğa harikası bir kelebek uçuşuyordu tepemizde. Bir kelebek hayranı olarak gözlerimi alamadım. O da bize yakınlaşmaya çalışıyordu sanki. Önce kardeşim elini havaya uzattı, kelebek bir iki manevra yaptı ve sonra kardeşimin eline kondu. Sonra tekrar havalandı. Bu sefer ben elimi uzatıp gelmesini bekledim. Yine başımda birkaç tur attıktan sonra elime kondu. Yavaşça elimi aşağı doğru indirip daha yakından bakmak istedim. Bu sırada babamlar kamerayla olanları çekiyordu. İyice göz seviyeme indirdim elimi ve tüm ayrıntıları ile görebiliyordum artık kelebeği. Rüzgar esmeye başlayınca rüzgara kapılıyor ama gitmemek için ayakları ile ellerime tutunuyordu resmen. Bir süre bakıştık, sanki içimdeki hayranlığı ve sevgiyi anlıyormuşçasına kendisini izlememe izin veriyordu. Gerçekten çok hoş ve şaşkınlık veren bir olaydı. Daha önce evcil bir kelebek hiç görmemiştim. Kahvaltıyı unutmuştuk resmen. Başka bir kelebek daha gelince tekrar havalanıp onu kovalamaya başladı. Biz de o sırada kuş bakışı Antalya manzarasına kendimizi de katarak fotoğraflamaya başladık.

Bir yanda öten çırcır böcekleri, bir yanda uçuşan kelebekler, sıra halinde ilerleyen bir grup ördek, vakitsiz öten bir horoz ve tavuklarla, yaşanılası bir mekânın içerisinde bulmuştuk kendimizi. Kahvaltı için restorana doğru ilerledik. Küçük bir kapıdan girdiğimizde silindir bir merkeze bitişik, yukarı doğru ilerleyen rampada yürümeye başladık. Orta kısımda sabit bir hizmet alanı bulunan ve kendi merkezi ekseninde dönen pir platform oldukça yavaş bir şekilde dönüyordu. Tavandan yere 60cm kala mesafeye kadar uzanan camlar, manzarayı oturduğumuz yerden seyretmeye imkan tanıyordu.. Bizim için hazırlanan masaya dışarıya bakacak şekilde yan yana sıralandık. Bir yandan her 2-3dakikada farklı bir açısından baktığınız, yan yana doğadan manzaralar izlediğiniz bir slayt sunumu gibi Antalya’yı seyreylerken diğer yandan özenle hazırlanmış kahvaltınızı yerken, çayınızı yudumlamak ve bu güzellikler için şükretmemek mümkün değildi.  

Kahvaltı biter bitmez, tekrar dışarıya çıkıp seyir terasından Antalya’yı seyrettik. Bildiğimiz yerleri sanki haritada bulmaya çalışır gibi arayarak, “bak bizim ev şuralarda olmalı, şurası da Konyaaltı sahili, aaa bak bak buradan lara kumsalı bile görünüyor” diyerek Antalya’nın hatlarını daha bir hafızalarımıza kazıyorduk.

Gitme vakti geldiğinde, geldiğimizde bizi karşılayan kelebek yine aynı semalarda uçuyordu. Onu görünce hemen koştum, elimi havaya kaldırıp çağırdım. Tepemde birkaç tur attı fakat bu sefer gelip konmadı. Kendi sahasına giren kelebekleri kovalıyordu. Ömrümde ilk defa bir kelebek ellerime dokunmuştu ve belki de onun da kısacık ömründe ayakları ilk defa bir insanın teninde bu kadar uzun süre kalmıştı. Bu dokunuş bir kez daha şunu hissettirmişti bana “Doğada en küçük şey bile kendinden çok daha büyük bir oluşumun parçası, her parçası özenli, özel ve her biri bir diğeri ile göremesek de hissedebildiğimiz, bir bağa sahip”.

 
Toplam blog
: 16
: 1747
Kayıt tarihi
: 17.12.08
 
 

1984 yılı Nisan ayının 16'sında Ankara'da doğdum. İlköğretim ve liseyi Ankara'da, lisans eğitimimi P..