Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '14

 
Kategori
Antalya
 

Antalya üzerine eh işte

Antalya üzerine eh işte
 

Milliyet Blog sitesinin güvenilir üyesi olmama rağmen, son yedi adet yazımın ambargoya uğraması vesilesiyle, gaza gelmiş ruh halimde durulmalar oldu. Oysa ne de güzel yazı döktürmeye başlamıştım, lakin “Milletin Herifi” tabirimden dolayı editorya, yayına çıkmış yazılarımı daha üzerinden gün geçmeden zınk diye yayından alıp, kusurlu yazı damgasını yapıştırıverdi, bende melül melül siteye bakar oldum. Olur böyle şeyler diyeceğim ama verdiğim emeklere de yazık. Onca uğraş, çabala, ekran başında mesai harca, ortalığa saldığın yazılar editorya hışmına uğrasın. Bende bir daha siyaset yazmam olur biter. Milletin herifi dediysek kabahat işlemedik ya. Bende bundan sonra Milletin Adamı derim, sevgili editoryamızla aramızı bulurum.

Neyse, olan olmuştur ve şiar olarak edindiğimiz ilkemiz gereği, durmak yok yola devam…

Dostlar der ki neden Antalya üzerine yazı yazmıyorsun?

Kepez üzerinden Antalya'ya girişte, vaziyet pek bir beter olduğundandır. Antalaya'yı izlemek için oluşturdukları seyir terasında Antalya severler cemiyetine mensup şahsiyetler araçlarını her daim seyirterasına çekip, Antalya'yı seyreyliyorlar… Bilemedim ki Antalya'nın seyredilecek nesi var? Bol miktarda beton yığılmasına bakmanın ne türden bir romantikliği olur, anlamış değilim. Beton yığınlarına teslim olmuş bir kentinde neresine dair kelamlar edeceğiz onu da bilemiyorum.

Antaya'da bu yıl deniz mevsimi de pek bir beter geçti. Konyaaltı sahili eskiden bir düzen tertibe sahipti, plaja gittiğimizde derli toplu şezlonglar, şemsiyeler olurdu, gider bir tanesine kurulur, hafta sonu tatilinin keyfini çıkarırdık. Elini attığı her bir işi ranta devşiren AKP’li başkan Menderes Türel, Konyaaltı sahilini gaspedebilmek adına olmadık dümenler çevirdi ve gerekli gaspı gerçekleştirdi. Vaziyet ete kemiğe büründü deyinceye kadar, yaz sezonunu yarıladık. Çok ticari başkanımız ki mensup olduğu partinin ilkesel tutumu gereği ve kendisininde ATSO başkanlığından siyasete devşirilmesi sonucunda, ortaya bir laf attı. Atmaz olaydı. Efendim bedava plaj sloganıyla ortalığa düştü. Düştü de ne oldu? En adi tarafından şemsiye ve şezlongları Konyaaltı sahiline yığdı. İlgisizlik, alakasızlık neticesinde Konyaaltı plajı bu yıl mezbeleliğe döndü. Şezlonglar bir yerde, şemsiyeler başka bir yerde, şemsiye şezlong birde bedava olunca değme vatandaşın keyfine!

İşin bir başka esprisi var ki onu da yazmasam öbür tarafa gözüm açık gider.

Bizim Konyaaltı plajı eskiden Konyaaltı belediyesine aitti. Belediye meclisinde yapılan oylama sonrasında 30 Mart 2014 seçimlerinden sonra yine Konyaaltı Belediyesinde kaldı. Olan da bundan sonra oldu. Bir de ne görelim MHP’li meclis üyelerinden birisi, Atatürk ilke ve devrimlerini MHP çatısı altında koruyamayacağına kanaat getirmek suretiyle, bu husustaki performansına şapka çıkartılacak parti olan AKP saflarına geçeceğini ilan etti ve geçti. CHP’li meclis üyesi durur mu? Durmaz. O da hemen ardından aynı gerekçe ile Atatürk ilke ve devrimlerini AKP saflarında daha iyi koruyacağı gerekçesiyle AKP saflarına geçti. Hemen ardından Konyaaltı plajı Büyükşehir belediyesinin denetimi altına alındı. Valla anlatanların yalancısıyım. Hatta bir ara mevzuunun gidişatını yerel gazetelerden bile takip ettim. Bu işler olup bittiğinde Temmuz ayına gelmiştik ve bu yaz sezonumuz siyasi çekişmeler vesilesiyle kepazeye dönüştü.

Sebep budur ki Antalya'nın pek de öyle yazılacak bir yanı kalmamıştır. Yok eğer Antalya gecelerine dair bir şeyler yaz diyorsa bizim dostlar, valla benim o taraklarda bezim olmadığından yazı düzecek mevzuu bulmam zor. Ama tabi Menderes Bey sağolsun. Bakın o hususta yazacak çok şey var. Hele ki Menderes beyin o gülüşü yok mu? Her şey Antalya'ya iyi gelecek dese daha yerinde olurdu. Ama kendisi her icraatinin önüne arkasına bilmem ne Antalya'ya iyi gelecek diye bir şiar tutturmuş, durdurabilene aşk olsun. İyi gelecek sloganlarının üzerine birde o iğreti duran gülüşü yok mu? Sırf o gülüşü yüzünden bile Antalya'da yaşamak çekilmez oluyor. Beyefendi her köşe başına, her kavşağa o iğreti gülüşlü suratını yapıştırmış, bilmem ne Antalyaya iyi gelecek. Her sabah işe giderken gözüme ilişen bu iğreti gülüş eşliğindeki sloganlar güne kötü başlamama neden oluyor. Bedava plajın Antalya'ya nasıl iyi geldiğini bildiğimizden, darısı diğer iyi gelecek icraatların başına!!!!

Peyzaj çalışmaları ise yandığımızın yeni bir resmidir… Beyefendi peyzaj çalışmalarına başlamış, yandık ki ne yandık. Her yüz metrede bir peyzaj çalışması Antalya'ya iyi gelecek diye panoları orta refüjlere sıralamış. Antalya'nın batısından doğusuna her gün sabah akşam yolculuk eden ben, beyefendinin o iğreti gülüşüne takılmamak için ne ızdıraplar çekiyorum bir bilseniz. Tabi başa gelen çekilir. Ne yapalım. Oturup da ağlayacak halimiz yok. Milliyet Blog'da yazılarımızda ambargo yiyor zaten. Bir de Antalya caddelerini gaspetmiş olan Menderes Türel'in gülüşleri ki valla yazılarımın ambargo yemesi beni o kadar üzmüyor da, Menderes Türel'in o gülüşleri beni deli divaneye çeviriyor. Tabi anlıyorum, diyeceksiniz ki gülmek kadar güzel bir şey mi var? Bence de yok ve ben şahsen öyle fazla gülen bir insan değilimdir. Gerçi geçenlerde gözlerimden yaş akarcasına güldüm. Az kalsın bayılıyordum. Gülmeme vesile olan şey ise Adana küfürleri… Adanalılar küfürün edebiyatını yapıyorlarmışda haberimiz olmamış. Yoksa öyle aman aman gülen bir adam değilimdir. Kırk yılda bir… Ha işte o an geldimide kendimden geçiyorum. Geçen  internetten Adananın küfür edebiyatı üzerine yazı çizi okuyorum, gülme krizine girdim, şirketteki mesai arkadaşları imdadıma yetişti. Az kalsın gülmekten baylıyordum. Kendimi tutamadım bir an için. Ama harbiye harbi, adamlar küfürün edebiyatını bir yapmışlar, pir yapmışlar. Yaratıcılıkta sınırları aşıp, arşı alaya uzanmışlar. Neyse Adana küfürlerine başka bir zaman ayrıca döneriz. Biz gelelim Menderes beyin gülüşüne… Gülmek güzel bir aktivitedir ama içten yapıldığı zaman… Hıncal Uluç'un gülmesi vardır. Bilirsiniz, bana pek bir yapay gelir. Lakin bizim Milliyet Blog'dan bir Neşe Evrim hanımefendi vardır, içten gülmek deyince Neşe Hanımı tek geçiyorum. Hatta kendisine gülüşünün patentini alması hususunda öneride dahi bulunmuştum. Son durum nedir bilemiyorum tabi. Tabi Neşe Hanım için vaziyet pek bir müşkül. O gülüşünün patentini bu iktidar döneminde alması zor. Bülent Arınç dedi ya kadınların toplum içerisinde kahkahayla gülmesi adaba edebe aykırıdır diye. Artık orasını Neşe Hanım düşünsün.

Anlayacağınız dostlar, Antalya'da yazacak pek bir şey kalmadığından Menderes Türe'lin koca kente sirayet eden o yapay gülüşüne takılmış durumdayım. Gülmek bir insanın suratında bu kadar mı iğreti durur? Durur durur. O gülmek içten gelmiyorsa iğretide durur, göreni gıcık da eder.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..