Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '09

 
Kategori
Mizah
 

Antidepresan T.A.Ş. Kültür ve Turizm Danışmanı Nihat Yıldız

Antidepresan T.A.Ş. Kültür ve Turizm Danışmanı Nihat Yıldız
 

Konuğum Antidepresan T.A.Ş. Kültür ve Turizm Danışmanı Sayın Yıldız Nihat... Sivas doğumlu, İstanbul büyüme ve Antalya’ya park etmiş durumda... Akıllı bir adam ve keyifli. Tabii ki antidepresan bir dost.

Yıldız Nihat kimdir?

Nihat Yıldız’ın ta kendisidir. Orta Anadolu kenti olan Sivas’ın, Ulaş denen bir yerlerin de dünyaya gelmiş, küçük yaşta oralardan ayrılmış, İstanbul’un kenar mahallelerinden birisin de uzun yıllar yaşayıp ilk, orta, lise ve üniversite eğitimi ile birlikte, yıllarını muhasebecilik denen ucube bir mesleğe vakfettikten sonra, kaderin cilvesi bu ya, bir gece ansızın soluğu Antalya’da alıp, geldiğinin ikinci günü hayatının aşkını bulup, uzun mücadeleler sonrasında dünya evine girmiş, dünyalar tatlısı bir prenses sahibi olmuş ve bir seyahat acentesinin mali işler müdürü olarak ekonomik hayatını sürdürme çabası içerisinde olan mazbut bir zattır Nihat Yıldız.

Ağız tatsız olursa pinpon oynanır mı?

Ağzım tatsızdı bir ay kadar önce. Tuzu da kalmamıştı. Ruhum da daralmıştı ve derken, bizim şirkette bir Kenan var, departmanımın elemanı ve kendisi ana kasa sorumlusudur. Nereden esti ise “müdürüm pinpon maçına var mısın?” diye sordu. Ağzımın o tatsız hali ile “tamam” dedim ve şirketimizin hemen altında bulunan bowling salonundaki pinpon masalarından birisinin başında bulduk kendimizi. Yıllar var ki ilk kez oynadığım pinpon müsabakası iki saat sürmüştü ve ben kalbura dönmüştüm tabi. Ama sonuç mükemmeldi. Ağzımın tatsız hali ile müthiş bir maç çıkarılabileceğini kanıtlamıştım ve ağzın o tatsız hali ile pinpon maçı oynanabileceğini bilimsel olarak kanıtlamış olmanın mutluluğuna erişmiştim.

Mühimmatla ne yapılır?

Şimdi mühimmatın ne olduğunu bilmek lazım. Neden? Çünkü “Mühimmat” takım ve taklavat demektir. O yüzden mutfak işlerine dair bir mühimmattan bahsediyorsak, gayet güzel yemek yapılır mesela, yok araç tamiri için gerekli olan mühimmatsa bahse konu olan mühimmat, valla güzel araba tamir edilir veya inşaat işleri mühimmatından bahsediyorsanız, doğrusu inşaat işleri mühimmatı ile gayet güzel konutlar, iş merkezleri ve alt yapı inşaatları yapılabilir.
Yok, eğer ortalığı karıştırma ve kargaşa çıkarma amaçlı mühimmattan bahsediyorsanız, valla o tip mühimmatla ortalık karıştırılıp, hükümetler bile düşürülebilir.
Anlayacağınız, mühimmatla ilgili son tahlilimizde şu sonuca ulaşmak mümkündür.
Mühimmatla her şey yapılabilir.

Doğanın en müstesna yerine kuşlar mı konar?

Tabi bu soruyu detaylı bir şekilde irdelemek lazım gelir. Detaylı bir irdeleme içinse, sorudan soru çıkarmak gerekir. O halde, bu sorudan nasıl bir soru çıkarabiliriz? Mesela, ilk olarak “Doğanın en müstesna yeri neresidir?” sorusunu sormak ve buna yanıt aramak lazım.
“Neresidir doğanın en müstesna yeri?” ve bu sorunun hemen ardından, “o yere her kuş konar mı?” sorusunu sormak lazım. “Doğanın o müstesna yerine her kuş konmaz” diye bir sonuca ulaşırsak şayet, “o müstesna yere konacak olan kuşun cinsi ne olur veya olmalıdır?” sorusu kafamızı kurcalayacak. Velhasıl kelam, bu sorunun yanıtı hayli uzun. Sarp yollara doğru kayıyor. Geçelim.

Bostan sulayacak suyun varlığı nelere kadirdir?

Soru çok netameli olduğu için ben biraz dolandırarak cevap vermeyi uygun görüyorum.
“Bostan”. Biliyorsun sebze ve bilumum yeşilliklerin yetiştiği küçük, şirin toprak parçası. Bol su ile beslenirse mahsul daha bir bol olur. Bol olmak şöyle dursun, daha bir güzel tada sahip olur. Tabi hormon ve ilaç basmamak kaydı ile. Bir de işin başka bir boyutu var. Mecaziyeti yani. Bir film seyretmiştim de yıllar önce Genco Erkal’ın “Camdan Kalp Filmi”. Sanırım 1990 senesiydi. Filmin bir sahnesin de Füsun Demirel çocuk bakıcısı rolündedir ve kocasını aldatmaktadır. Genco Erkal, namı diğer filmdeki adı “Kirpi”, bakıcıya sorar “neden kocanı aldatıyorsun?” Gayet rahat bir şekilde Kirpi’nin sorusuna cevap verir bakıcı kadın. “Kocamın çeşmesinden su akmıyor”.
E tabi bakıcının bu yanıtı sorununda yanıtının en yalın halidir diye düşünüyorum.

Akdeniz’in balıkları aman aman nereye gittiler?

E şimdi ben denizi yürekten vurmanın ne alemi vardı. Günlerdir Konyaaltı denen şu meşhur plajın çakıl taşları üzerinde, Akdeniz’e olta savurmaktayım, lakin bir balık bile tık demedi. Ben soğuk rüzgârı yedim ve zar zor hastaneye atıverdim kendimi, taktılar koluma serumu ve tekrar ayaklanınca ilk boş vaktim de soluğu tekrar aldım Konyaaltı Plajında. Olta savurmaya devam. Ama ortalıkta tık yok. Etrafım da plajın müdavimleri ve ellerinden gelse, plajın tapusunu üstlerine çıkaracak muhteremler, ortalıkta bir Yunus Balığının dolaştığını söyleyip duruyorlar. Meğer Yunus Balığı korkutmuş balıkları. Ne var ki Nadire Hanım ki kendisi fanatik bir balık avcısıdır, “yok balık” deyip vah tühlerini sıralıyor, “hava sıcak sıcak, baksana, gar da yok dağlardaki eriyivesinde şööle bi denize akıtıvesin soğuk suyunu, balıklaada hemencecik orta yerlere çıkıvesinler. Anacım üst taraf çok sıcak, balıklar alt taraflara gaçıveriyo, alt taraf ta deyiveriyolaaki ovala, vadile çok muş, hem suda alt tarafta daha bi soğukmuş, e şunlarında Allah belasını veesin (tirolculara ver yansın ediyor Nadire hanım) balıkların kökünü guruttular. Aşağılarda yuva bırakmadılar mübarekler, çatalı vurup vurup dağıttılar denizin dibini, e kalımı aşağıda balık. Tabi gaçıveriyo kuzucuklar. Derken komşum Hayri daha ilginç bir işleme tanık olmuş. Açılıyormuş mübarek balıkçılar takaları ile bakıyorlar mışki balık tutamadılar, küçük tüp atıyorlarmış denizin dibine. Elli metre kenara çekilip, bir on dakika bekledikten sonra tüp “foş” diye patlıyormuş aşağıda. Ve sonrasında ölü balıklar aynen su üstüne. Hemen gidip topluyorlarmış balıkları.

Şimdi anladın mı Akdeniz’in balıkları aman aman nereye gitmişler…

İşsiz adamla banka arasında kaç sokak mesafe olmalıdır?

Şimdi bu soruyu şöyle yanıtlamak lazım. Bir defa soru çağın şart ve gereklerine göre sorulmuş bir soru değil. Neden değil? Anlatayım. Galiba bilimsel boyutta işsiz bir adamla, banka arasında hukuki bir ilişki kurulmaz. Parasız adamı ne yapsın banka. Hani bu açıdan olayı ele alacak olursak, mümkünse işsiz adamla banka arasında en azından bir on tane sokak olması lazım. Ama iş onunla bitmiyor. Etraf banka dolu. Mübarekler kahvehane gibi. Her sokak başında banka. E banka yoksa, ATM fanusları mevcut. E şimdi işsiz adamla banka arasında sokak olsa da bir anlamı olur mu? Olmaz. İşsiz adam adımını atsa, ya bankaya çarpar, ya ATM fanuslarına, eğer onlar da yoksa, mutlaka standı kurmuş kredi kartı satışı yapan satış temsilcilerine çarpar.

O yüzden soru pek bir çağın dışında kalıyor.

Antidepresan T.A.Ş.' nin gidişi hayra alamet mi?

Şimdi, ne söylesem boş. Biliyorsunuz, 2008 yılı kriz yılıydı dünyada ve dünyadaki krizin yansımaları bizde 2009 senesinin ikinci yarısında hissedilecek. E şimdi Antidepresan T.A.Ş.nin durum vaziyeti hakkında kesin bir şeyler söylemek için mali tablolarını incelemem lazım. Mali işler departmanı mümkünse, tarafıma bilanço, gelir tablosu, 31.12.2008 tarihli genel kesin mizanı, nakit akım tablosunu, fon akım tablosunu gönderirlerse gerekli incelemeyi yapıp Antidepresan T.A.Ş.’nin gidişinin hayra alamet olup olmadığına dair kanaatlerimi rapor şeklinde yönetim kuruluna sunarım. Mali tablolar olmadan bir şeyler söylemek zor. Değil mi ama?

Pinokyo Tahtakale’li midir?

Miskinlik Tahtakale’nin kitabında var mıdır? Yanıtı duyar gibiyim. Yoktur diyorsun. Haylazlık var mıdır Tahtakale’de? E yoktur. Ya Tembellik var mıdır Tahtakale’de? Oda yoktur. Şimdi ille de Pinokyo tahta diye Tahtakalelimi olacak? Hayır. Pinokyo hem miskin, hem haylaz ve hem de tembel. Ama Tahtakalelide yalan boldur. Malum, ticaret yatağıdır Tahtakale. E ticaretin olduğu yerde yalan olmaz mı? Olur. Ama Tahtakalelinin yalanını yakalamak ustalık işidir, bilesin. Ama Pinokyo’nun yalanı başına dert oluyor. Burnu uzuyor. Tahtakalelilerin burunları uzamıyor ki, mübareklerin yalanlarını yakalayabilelim. O yüzden Pinokyo’nun Tahtakale ile tek ilişkisi ilk beş harften ibarettir.

Sevgili ile gidilen sinemada frigo ile popcorn yenirse yol parası kalır mı?

Şimdi ben merak etmiyor değilim bu soruları kimin hazırladığını?

E bu zamanda malum, sevgili edinmenin yolu kredi kartından geçiyor. Nakit para out olalı hayli zaman oldu. Yazlık sinemalar da kalktı. Şimdi ki sinema büfeleri modernizmin sembolü. Her büfe de bir pos cihazı değil bir kaç pos cihazı mevcut. Buna mukabil, salonların içerisine dalıp ara boyunca frigo, popcorn diye bağıran çığırtkanlar da yok artık. E şimdi gelelim işin can alıcı noktasına. Hadi dedin frigo ile popcor’nu büfeden alıp kredi kartını çektirdin, nakitin yoksa eve nasıl gideceksin? Tabi bu soruyu bana sorarsan hemen sana diyeceğim, “galiba senin haberin yok, yakın da taksilere pos cihazı koyacaklar”. İşte böylelikle, sevgili, otobüs ve minibüs gibi banal ulaşım araçlarına bindirilmeyerek havalı bir şekil de taksiye buyur edilecek.

Kredi kartları sağ olsun.

“Haydi gençler mankenlik ajansına” kampanyası başlatılmalı mıdır?

Mutlaka başlatılmalıdır. Hem bana gına geldi aynı yüzleri görmekten. Ne o öyle. Magazin dünyasını hep aynı şahsiyetler parsellemiş. Kardeşim bu ülkenin rantını hep aynı yüzler mi yiyecek? Olmaz öyle şey tabi. E buna mukabil öyle dolambaçlı yollardan ekonomik hayata girmenin ne alemi var. Yok, okul oku. Dershanelerdi, uykusuz gecelerdi, kıytırıktan bir üniversite kazanabilmek için çabala. E girdin üniversiteye, ne olacak? Sonrası garantimi? İş bulabilecek mi üniversiteyi bitiren? Ama “Haydi gençler mankenlik ajansına” kampanyası tutarsa ve kapağı bir mankenlik ajansına attımı gençler memleket nimetleri ayakları altına seriliyor. Podyumda yer bulamaz ise mutlaka bir diz de yer buluyor, Yok eğer dizi olmadı, bu defa bir TV programı sunucusu oluveriyor, Olmadı, bir TV kanalında illaki hosteslik işi kapıyor. Yok, eğer bunlar da olmadıysa, mutlaka bir film şirketinden iyi bir rol teklifi alabiliyor. Yani efendim bir defa mankenlik ajansına kapağı atmaya dursun gençler, önü açıktır.

Görgüsüzler taifesi hangi kabiledendir?

Görgüsüzler taifesi denen cenahın hangi kabileden olduğunu bilmiyor olmanıza şaştım doğrusu. Sizin bunların hangi kabileden olduğunu bilmiyor olmanıza bin yıl geçse inanmazdım. Neyse söyleyeyim. Yamyamlıkta nam salmış ve doğayı ala bildiğine didikleyip yiyip bitiren bir kabile. “Sonradan Görme Görgüsüz Yamyamlar Kabilesi” denen ve memleket topraklarındaki yaşam alanlarını kemiren bir kabiledir. Bilesiniz.

Son olarak ne söylemek istersin?

Ben gibi geveze! birisi ile röportaj yaptığın için sana teşekkür eder, Antidepresan T.A.Ş’nin Turizm Departmanını ayağa kaldıracağıma dair söz veririm.

:) Antidepresan T.A.Ş. Kültür ve Turizm Danışmanım Sayın Nihat Yıldız, Turizm Departmanı sana emanet. :) Soruları hazırlayan da bendenizim. Çok keyifliydi. Geldiğin için teşekkür ediyorum.

Ne iyi ettin de geldin... Sefalar getirdin...

http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=924418&rn=OF

http://www.esmakahraman.com/antidepresan-t-a-s-kultur-ve-turizm-danismani-nihat-yildiz/

 
Toplam blog
: 1929
: 661
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

  Hayatı ciddiye almam, emeği çok ciddiye alırım. Dünyanın en vazgeçilmez üçlüsü; çocuklar, çiçek..