Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Antik Roma'nın ve rönesansın başkentine yolculuk -1-

Antik Roma'nın ve rönesansın başkentine yolculuk -1-
 

Venedik


Romus ve Romulus’un yolculuğu bu…

Bir kurdun emzirmesiyle hayat bulur bazen topraklar. Bazen kadim medeniyetler efsaneler üzerinde öyle bir yükselir ki ardında devasa yapıtlar, enfes sanat eserleri bırakır. Sonra uzunca bir sessizlik olur. Öyle bir sessizlik ki binlerce yıl geçer aradan. Ve tekrar birileri çıkar biz ona Pannini deriz, Michaelengelo deriz, Da Vinci deriz…

Geçtiğimiz günlerde restorasyon uygulamalarını yerinde görmek ve bu konuda eğitim almak için İtalya’ya 18 kişilik bir ekiple yolculuğa çıktık. İlk durağımız Rimini’ydi. Orada kalacak, 2 haftalık programımızın eğitim kısmını burada dolduracak aynı zamanda bu şehri de gezme fırsatı bulacaktık. Elbette sadece bu şehri gezmedik. İstanbul’un bir semtinden bile küçük olan ülke San Marino’yu, Venedik’i, Floransa’yı, Vatikan’ı ve Roma’yı da gezme fırsatımız oldu. Bu gezinin detaylarına girmeden söylenebilecek tek kelime büyülenmek olabilir. O mimari, sanat ve estetik karşısında insanın etkilenmemesi, gıpta etmemesi mümkün değil.

 

RİMİNİ

 

Adriyatik denizine kıyısı olan küçük bir sayfiye yeri. Türkiye’nin Alanya’sı ya da Bodrum’u… Bir tek farkı var. Bu şehirde gürültü yok. Kaos yok. Telaş yok. Acelecilik yok. İnsanların şaşırtıcı derecede sakin olduğunu söylemek mümkün. Arabaların kornaları bile ciddi bir tehlike olmazsa çalmıyor. Rimini, gezdiğimiz diğer İtalya şehirlerine göre görkemli değil, kendi halinde. Tüm İtalya şehirlerinde olduğu gibi buranında meydanları var. Araçların giremediği sadece insanların bulunduğu sosyal alanlar.

 

Rimini, İ.Ö. 268 yılında Romalılar tarafından kurulur. Romalılar bu şehrin insanlarına ve bir yerde tüm insanlığa iki miras bırakır. Birisi ünlü Roma imparatoru Augustus’un zafer takı diğeri de Tiberius köprüsü.  Anadolu’nun bazı yerlerinde de Roma imparatorlarının zafer takları var. Örneğin Antalya Kaleiçi’nde Hadrianus Zafer Takı (Üçkapılar) bunlardan birisi. İkisini karşılaştırdığımızda İtalyanların bir zafer takını nasıl koruduklarını rahatça görebilirsiniz. Bizdeki örnekleri ise oldukça yıpranmış durumda.

 

Corso s'Augusto ve Piazza Cavour meydanları gezmiş olduğumuz diğer şehirlerin meydanlarına göre son derece minyatür kalsa da insanların rahatça gezebildikleri, oturup kahvelerini içebildikleri güzel bir meydan. Çarşamba günleri burada bizim pazarlarımıza benzer pazarlarda kuruluyor. Ama buralarda bağıran, pazarlık yapan satıcılar görmek zor.

 

Rimini için söylenecek daha çok şey var. Ama benim için ayrılan yer buna pek müsait değil. Rimini ağzımızda güzel bir tad bırakan, bisikletli insanların bolca olduğu, birbirlerine saygılı, sessiz, sakin bir şehir olarak aklımızda yer etti.

 

SAN MARİNO

               

Rimini’nin hemen yanıbaşında yüksek bir dağın tepesine konumlanmış çok küçük bir ülke. Biraz dolambaçlı yollardan bu ülkenin zirvesine ulaşabiliyorsunuz. Sonra bu zirveden aşağılara doğru gezmeye başlayabilirsiniz. Yürüyerek bitirilebilen ender ülkelerden birisi.

               

Bu ülkenin hikayesi de garip… Roma İmparatoru Diocletianus'un Hristiyanlara işkence etmesi üzerine 3 Eylül 301 tarihinde Dalmaçyalı Hıristiyan bir taş ustası olan Marinus tarafından kurulur. Marinus’un destekçileri bu ülkeyi ayakta tutmayı başarır.

               

Bu küçük ülke orta çağdan kopup gelmiş ve hala daha yaşamaya devam eden burçlarıyla, ünlü kilisesi San Francesco ile ülkeye ismini veren Aziz Mario’nun eşyalarının saklandığı bazilika ile küçük olmasına rağmen tarihsel dokusuyla ve muhteşem manzarasıyla insana nefes aldırıyor.

 

VENEDİK

 

Kimilerine göre aşkın başkenti, kimilerine göre ölümsüzlüğün adı. Sular içinde mitolojik bir şehri andırıyor adeta. Malumunuz olduğu üzere 118 adadan oluşan bu şehir dünyanın en ünlü şehirlerinden birisi. Bir çok filme konu, bir çok romana da mekan olmuş…  En ünlü meydanları Saint Marco meydanı. Görkemiyle, ihtişamıyla karşınızda duran Saint Marco bazilikası size mimarinin bir insanı nasıl çaresiz ve aciz bırakabileceğini gösteriyor. O işlemeler, heykeller sanat denilen mefhumun nasıl da büyüleyici olabileceğini sizin aklınıza nakşediyor. Fotoğraf makinelerinin kadrajlarına bile sığmayan bu yapılar makinayı bile çaresiz bırakırken, sizi mi çaresiz bırakamayacak? Venedik’te fotoğraf makinenizi kapatmanız da mümkün değil. Çünkü her adım attığınız, her gezdiğiniz yerde çekilecek bir çok eser bulunuyor.

 

Saint Marco Bazilikası aslında Düka’nın sarayında küçük bir alandı.  M.S. 976 yılında yandı ve M.S. 978 yılında yeniden inşa edildi.  Bazilika 1094 yılında dini bir törenle kutsandı, aynı yıl güya Aziz Marko'nun vücudu bir sütun içinde Venedik Dükası  Vitale Falier tarafından keşfedildi

 

13.ncü yüzyılın ilk yarısı içinde kilisenin girişi (veya lobi alanı) ve yapının ön cephesi inşa edildi, mozaiklerin çoğu tamamlandı ve kubbeler daha yüksek odunla kaplandı, kubbeler Gotik mimari tarzında yeniden inşa edilen Düka'nın Sarayı'na uyum sağlaması açısından kurşunla kaplandı.

 

Biz zamanımızın azlığından dolayı sadece Saint Marco meydanını gezebildik. Ama o meydana gidene kadar deniz otobüsüyle geçmiş olduğumuz yerlerden bir çok yapıyı da görme imkanına sahip olduk. 

 

Roma ve Floransa izlenimlerimi de bir dahaki yazımda anlatmayı düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 6
: 572
Kayıt tarihi
: 04.06.14
 
 

Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Mezunu Arkeolog Sinad..