Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '08

 
Kategori
Mimarlık
 

Antoni Gaudi i Cornet yaşamı eserleri 4

Antoni Gaudi i Cornet yaşamı eserleri 4
 

3.CASA MİLÀ
Evet bugün Gaudi eserleri üzerine düzenlediğimiz gezinin üçüncü gündeyiz...

Barselonalıların, Katalanca'da “<ı>taş ocağı” anlamına gelen “La Pedrera” adını verdikleri ve ustanın kendisini Sagrada Família Kilisesine adamasından önce tamamladığı son eseri olan casa Milà'yı gezeceğiz bugün.

Anımsarsanız, dünkü gezimizde Passeig de Gràcia'nın 1900'lü yıllarından az da olsa söz etmiş ve yeni zenginlerin bu caddede başlattıkları yapılaşma hareketlerine değinmiştik.

İşte bugünkü binanın sahibi olan Pere Milà i Camps'da (1873-1940) bu caddede yatırım yapmak isteyen zengin bir girişimciydi. Ve ilk iş olarak arsa sahibi Ferre Vidal'den Passeig de Gràcia'daki 92 numaralı ev ile yanında duran ve Carrer de Provença'ya bakan 1.000 m2 lik arsayı satın aldı.

Ardından, tüm Barselonalılar gibi kendisini de hayran bırakan casa Batlló'yu yeni tamamlayan ve adı, caddede bir “efsane” haline gelmiş olan Gaudi'ye gitti. Milà, ustadan, bu arsa üzerine kiralık daireler olarak işlevlendirilecek bir apartman yapmasını istedi.

Ancak bu gidiş o kadar kolay olmadı.
Bir aile dedikodusu ama yine de yazmalıyım bunu. Pere Milà'nın eşi Rosario Segismón, her ne kadar ustanın Reus'lu bir hemşehrisi olsa da, eşinin bu binanın Gaudi'ye yaptırmak kararına şiddetle karşı çıkıyordu. Uzun tartışmalardan sonra Bay Milà'nın bu kararına ikna oldu ama, sonra bunun acısını da çıkarttı.

Tabi okur burada “lanet” bir kadındı falan diye bir sonuç çıkartmasın sakın. Çünkü; Bayan Rosario, 1910 yılından ustanın ölümü olan 1926 yılına kadar hiç ses çıkartmadan Gaudian süslemeler eşliğinde uyudu. Tabi içinden neler geçirdi veya kocası ile nasıl hararetli tartışmalar yaptılar onu bilemeyeceğim...

Biz yine inşaata dönelim...
Usta önce, bu büyük arsaya yapacağı binanın konut olmamasını istedi Milà'dan ama onu kararından vazgeçiremeyince; “o zaman her yerin aydınlanmasını sağlamak gerek” diyerek, üç farklı boyutta avlusu olan, koridor yerine odalar arasındaki kapılar ile bir diğerine geçilen ve uzun bir süre Avrupa burjuva konutları için plan şeması olarak devam eden “fantastik” bir konut planı ortaya çıkarttı.

Dalgalandırılmış dış cephe ise “inanılmazdı”. Kimilerinin “arı kovanındaki petek”, kimilerinin dokusu ve tasarımının görünüşü nedeniyle “çökmek üzere olan bir kum kalesi” kimilerinin ise “taş ocağı”na benzettiği bu dış cephe, hem düşey ve hem de yatay kesitte dalgalandırılan gri taş duvarları ile benzerinin görülmesi uzun yıllar mümkün olamayacak bir plastik çıkartmıştı ortaya.

Tabi bu düz bir aksı izlemeyen duvarlar binanın taşınması sorununu beraberinde getirdiği için, taşıyıcı dış duvarlar yerine içeri alınmış kolon ve kirişlerle bina taşıtılmış ve bu statik elemanlar o günlerin “şüpheli” yapı elemanı olan çelik ile güçlendirilmişti. Rahatça söylenebilir ki casa Milà, döneminin aynı zamanda bir “statik harikasıdır”.

Yeniden dış cepheye dönelim:
Yataydaki dalgalanma içeri çekilmiş niş biçimindeki balkonların önüne eklenen ve tartışmasız büyük zanaatkar Badia Kardeşler'in elinden çıkan ve Usta'nın yardımcısı Josep Maria Jujol'un tasarımı olan “püskürmüş” heykel korkuluklarla birleşince, binada kullanılan yoğun taş dokunun ağırlığı da ortadan “kalkmış”, bir korkuluğun mimariye neler katabileceği de ortaya “çıkmış”tı.

Bu balkon korkulukları yıllar sonra metal üzerine çalışan heykeltraş Pablo Gargallo (1881-1934) ile heykeltraş Julio Gonzales'e (1876-1942) de esin kaynağı oldu.

Binadaki tüm “sürpriz” detaylarda bir anda ortaya çıkıveren bu demir işlerini gerçekleştiren Badia Kardeşler, ustanın Parc Güell'de de, casa Batlló'da da ekip arkadaşı olmuştu.

Aslında bir yazı dizisi de sadece onlar için yapılmalı.

Binanın katları da tabi, bu dış cephedeki “karmaşadan” nasibini almıştı. Ama Usta bununla da yetinmemiş, eğimli kolonlarla karmaşayı iyice arttırmıştı. Ve tavanlar ise muazzam bir sıva tekniği ile “çöl” veya belki de “kumsal” kumullarına dönüştürülmüştü. Dalgalanma o kadar fazladır ki, Gaudi, kimi yerlere deniz yıldızı filigranı eklemek zorunda hissetmiştir kendisini.

Çatı katı, çatı kaplaması ve bacalar... Hayır hayır.. Başlı başına bir bütün olarak ÇATI, Gaudi tarafından özel olarak ele alınmıştı. Çatı katının daha önce casa Batlló'da çok küçük bir alanda denenen gotikimsi kemerli odası, casa Milà'da artık 1.300 m2 lik yapı alanı üzerine oturtulmuş bir geçit, dehlizdir artık.

Kimi yerde aydınlığa çıktığınız, kimi yerde aydınlığı içeri alan bu yol bitiminde kendinizi muazzam bir “heykel sergisinde” bulursunuz. Bu serginin yontuları “bacalardır”.

Kimi tek kimi gruplar halinde, kimi yalın kimi süslü onlarca baca sizi yanına çağırır. Bir koşma hissi doğar bir anda insanda ama, binadaki dalgalanmayı unutmuş olacağınızı düşünen Gaudi'nin terasta da yeterince dalgalanma yaratan podyumsu basamakları buna izin vermez.

Ve bir mimarın “nasıl olması gerektiğini gösteren” muhteşem bir detay:
Bir baca vardır ki çatıda, Gaudi onu ne çekmiştir kenara ne de patlayıp çıktığı yerine kayıtsız kalmıştır. O bacanın tam karşısında Sagrada Familia Kilisesi vardır. Ve Usta, bacanın bir bölümünü boşaltarak çerçeve içine almıştır kısa bir süre sonra yaşamını adayacağı binayı. Ve önüne koyduğu basamaklarla o podyuma çıkmaya zorlar sizi.

Müthiş...

Evet yıl 1910'dur artık. Bina bitmiştir ve dış cephe iskelesi sökülecektir. Tüm Barselonalı'lar akın eder o gün Passeig de Gràcia'ya... Ve bina açılır...

Peki soru şu: o geçen 4 yıl boyunca her şey bu kadar güzel ve kolay mı gelişmiştir?
Yanıtı tahmin etmişsinizdir: hayır !

Tabi ilk sayılması gereken gerilim, tasarıma daha başlarken, hemşehrisi bayan Rosario Segismón'un kafasındaki “tarz” ile Gaudi'nin “tarzı” arasındaki farktan kaynaklı olanıdır. Bu gerilim devreye Bay Milà'nın girmesiyle kesilmişti. Ama Usta intikamını, Bayan Milà'yı 16 yıl sürecek bir “azabla”, XVI. Louis tarzı döşenmiş bir yatak odasında onu yaşatarak almıştı.

Aile ile olan ikinci gerilim, bizzat patronu olan Bay Milà ile gelişmişti. Milà, bu prestijli caddede iyi para kazanacağı altı bürolardan üstü de kiralık konutlardan oluşan bir “şeyin” sahibi olacağını düşünüyordu. Ancak bina planlarını gördüğü ilk gün bu fikrinin biraz zaman alacağını hemen anladı.

Çünkü bu fantastik plan içinde yaşamak karısının da dediği gibi 1900'lü yılların başı için “çok iddialı” idi. Bay Milà'ya göre müstakbel kiracılar ne bu “eğri biçimli” odalara uygun eşyalara sahiptiler ne de yaşam biçimine ve bu epey bir zaman da alacağa benziyordu.

Bu kriz de bir şekilde yoğun proje “kavgaları” ile aşıldı. Tabi belirtelim Gaudi burasının Bay Milà'nın aksine, otel olmasını hep istiyordu.

Aile ile sorun bina bitene kadar bir daha yaşanmadı ama hukuki sıkıntılar yoldaydı.

Gaudi'nin ilk mimari projesinin tarihi olan 1906'da başlayan inşaatın 2. yılında toplanan Kent Meclisi, taşıyıcı sistemdeki bir kolonun inşaat sınırını 1 metre geçtiği gerekçesi ile inşaatı durdurdu ve Gaudi'den bu hatanın düzeltilmesini istedi.

Gaudi, Meclis tarafından kaldırılması istenen bu kolonun, bina cephesinde yaratacağı değişiklik nedeniyle şiddetle karşı çıktı ve bir şekilde uzlaşıldı.

Bir buçuk yıl sonra, cephedeki bazı kornişlerin bina sınırını çok aştığı gerekçesi ile yeni bir sorunla karşılaşıldı. Bu olay üzerine Belediye II. Bölüm Şefi mimar Plantada, “durumun geçici bir inşaat hatası olduğu ve bir problem doğurmayacağını” söylemesi üzerine sıkıntı çözüldü.

Bina tamamlanmak üzere iken bu kez de Belediye, binanın projedeki yüksekliğini 4 metre ve toplam alanını ise 4.000 m2 aştığını, bu nedenle çatı katının yıkılmasına veya bunun yerine 100.000.- peseta para cezası ödenmesine karar verdi.

Bu durum tabi Bay Milà için ciddi bir sıkıntıydı çünkü, ödenmesi istenen ceza, inşaat maliyetinin neredeyse beş de biriydi.

Tabi buna da direndiler ve uzun süren tartışmalardan sonra Belediye Meclisi, binanın büyük bir sanatsal değer taşıdığına bu nedenle, resmi kısıtlara tabi tutulamayacağına karar verdi. Bu karar Gaudi'yi o kadar çok sevindirdi ki, kararın bir kopyasını da kendisi için istedi.

Artık bitmiştir. Fotoğraflara bakmak istiyorum diyenlere kötü bir haber daha...

Gaudi projesinin bir cephesinde, koruyucu Paseo'ya şükranlarını bildirmek için aziz Michael ve aziz Gabriel'i kanatları ile sarmalayarak kuşatmış melek figüründe bir azize Rosary tasarlamıştı. Ama onu da yerine koyamadı.

Bunun için iki söylenti vardır. Bunlardan ilki inşaatın yüklenicisi olan Bayó tarafından dillendirilmiştir. Bayó'nun söylediğine göre Bay Milà, heykeltraş Carles Mani tarafından yapılan bronz heykelin azizeyi iyi yansıtmadığını ileri sürerek, bu heykelin binasına yerleştirilmesine karşı çıkmıştır.

Diğer söylenti ise; 20-26 Temmuz 1909'da yaşanan ve Barselona'daki birçok kilisenin yakıldığı “Setmana Tràgica” (<ı>trajik hafta) olarak anılan olaylar nedeniyle, evlerinin kilise ile karıştırılacağından korkan bay ve bayan Milà'nın bu dini yontunun konulmasına karşı çıktıklarıdır. Gaudi bunun üzerine hemen inşaatı bırakmaya karar vermiş ve aile ile yıllar sonra yeni bir çatışma yaşamış, ailenin onu bir rahiple görüştürmesinden sonra ancak işine tekrar devam etmiştir.

Evet bina çok büyük sükse yaptı ve Bay Milà'nın korktuğu da başına gelmedi ve hemen kiracı buldu.

Usta'nın ölümü ile 1926'da, Bayan Milà binanın dekorasyonunu “aşırı geleneksel” biçimde yeniden yaptırdı. 1936'da yaşanan olaylar sırasında bina'da bulunan “Milà Şapeli” tamamen tahrip edildi.

1967 yılında bir “Bingo (<ı>piyango) salonu” olması için binanın Milà ailesi tarafından kullanılan bölümünde yapılan tadilat sırasında; duvarlar kaldırıldı, tavan, ahşap dekorasyon, dövme demir işçilikleri gibi birçok orijinal Gaudi çalışması tahrip edildi.

1984 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınan casa Milà, Caixa Catalunya (bir Katalan bankası) tarafından satın alındı ve tamamen özerk Centre Cultural Caixa Catalunya adıyla anılan bir kültür merkezine dönüştürüldü.

Açık arttırmalar ile satın alınan, kimi Gaudi tasarımları bu merkeze yeniden yerleştirildi ve binanın çatı katına Gaudi'nin çalışmalarının sergilendiği bir sunum merkezi yapıldı. Ayrıca giriş katı da sergi merkezi olarak yeniden düzenlendi.

Evet, bu sözlerimizle binayı da gezdik. (Eğer fotoğraflarla da gezimizi tatlandırmak isterseniz, ben yine size www.hispanatolia.com sitesine kadar yoracağım.)

Yarın Usta'nın meslek yaşamının ikinci bölümü ve yaşamının da son bölümü olan Sagrada Familia Kilisesinde olacağız.

Orada 126 yıl süren bitmeyişin öyküsünde buluşmak üzere size iyi hayaller.

Dostluk ve saygılarımla,
 
Toplam blog
: 49
: 8893
Kayıt tarihi
: 22.11.07
 
 

1964 İstanbul doğumlu, Ankara'da yaşayan İTÜ mezunu bir mimarım. 1991-1998 yılları arasında Mimarl..