Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Arafta yaşamı anımsamak

Arafta yaşamı anımsamak
 

Etrafı sivri kayalarla çevrilmiş derin bir uçurumun ortasındaydı ruh. Aşağıdan, ayaklarının bastığı yüzeye doğru yükselen alevlerin sıcaklığını hissediyor, kükürt kokusunun korkutuculuğu ve çıldırtıcılığıyla başetmeye çalışıyordu. Neden huzur bulamıyorum diye soruyordu kendine yıllardır. Artık yılların hesabınıda tutamıyordu. Kaç senedir buradaydı? Bir asır mı, binyıl mı, yoksa bir hafta mı bilmiyordu. Zaten artık önemi de yoktu. Çünkü zaman denilen kavram, şu an bulunduğu noktada hiçbir anlam ifade etmiyordu.

Zamanın olmadığı yere gelmeden önce yaşadığı şeyler silik görüntüler halinde eşlik ediyordu korkularına. İçi nefret doluydu. Dünyada ki son dakikalarında şahit olduğu görüntüler ve çektiği acı nefretinin her daim canlı kalmasına neden oluyordu. Durdu ve tekrar herşeyi ruhuyla yeni baştan görmeye başladı: O henüz küçük bir çocukken yaşadığı ülkede çıkan şavaşı, o yaşlarda hiç anlam veremediği siren seslerini, patlayan bombaların çıkardığı korkunç homurtuyu ve insanların yüzlerinde derin çizgiler halinde beliren korkuyu anımsadı. O, yaşadığı müddetçe etrafında hiç mutlu ve umut dolu yüzler görmemişti. Sadece acıyı, ölümü, savaşı ve acımasızlığı görmüştü. En sevdiklerinin gözlerinin önünde öldürülüşüne şahit olmuş; kelimerle anlatılması mümkün olmayan o acının ve çaresizliğin sonunda aklını kaçırmasına neden olacağını sanmıştı. Hatta aklını kaçırmayı bile dilediğini anımsıyordu: “Keşke deli olsam o zaman neler yaşadığımın farkında olmazdım en azından” diye düşünmüştü o zamanlar. Ama delirmedi. Kısa hayatının sonuna kadar insanın insana neler yapabileceğini görerek yaşadı ve sonunda yine kendisi gibi iki göze, iki kulağa sahip olan bir insan tarafından öldürüldü.

Bedeninin soğumaya başladığı o anı ruhuyla yeniden yaşayınca yüreği nefretle dolup taştı. İçindeki nefret ve intikam duygusu büyüdükçe aşağılardan gelen alevlerin ve kükürt kokusunun ona daha çok yaklaştığını hissediyor ama öfkesinin giderek büyümesine engel olamıyordu. Sonunda öyle bir an geldi ki alevler canını acıtacak kadar yaklaştı ona, acısı ve korkusu aklını kaçırmasına neden olacak kadar çoğaldı. Tam o anda alevlerin içinden ona doğru yaklaşan küçük bir kız gördü. Beyazlar içinde ki bu masum yüzlü kız onun çok geride kalmış çocukluğuydu. Çocukluk bilgece sözlerle seslendi Arafta yaşamını anımsayan ruha: “Yüreğini nefretten arındır. Düşmanından bile nefret etme. Çünkü içinden nefret duygusunu söküp atmayı başaramayan ruhlar asla huzura kavuşamayacaklar”

Çocukluğun bilgece sözleri arındırdı Arafta nefret ve intikam duyguları içinde debelenen ruhu. Alevlerin içinden ince bir yol açıldı ve yalnız ruh yola girip ışığa doğru yürümeye başladı. Artık içinde nefretten ve kızgınlıktan eser bile yoktu. İçi huzur ve mutlulukla doluydu.



Resim: http://www.nada.kth.se/~asa/bilder/angel.jpg

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..