- Kategori
- Özel Günler
Aramızdan ayrılışının 19. yılında Aziz Nesin'i anarken... Geleneksel Temmuz pikniği
Burada herkesin yüzü gülüyor bugün. Her ne kadar toplanışımız bir ölüm yıl dönümü için olsa da biz bir şenlik havasında anmak istiyoruz Aziz Nesin'i. Dostları, okurları, vakıf çalışanları, gönüllüleri ve çocukları bir aradayız. Bahçe çok kalabalık. Birbirini daha önceden tanıyan ya da tanımayan pek çok insanın gözleri buluşuyor bir şekilde. Yeşeren otlar, ağaç dalları ve renk renk çiçekler arasından gülümsüyoruz birbirimize. İçimizde yer etmiş bir inanç , insanca nefes alışlar için birlikteyiz. Çocuklarımız için, onların geleceği için ve her şeye rağmen aramızdan pırıl pırıl ve bir şırıltıyla akan umutlarımız için buradayız. Onun burada bu bahçede uyuduğunu hatırlıyorum bir an. Üzerinde gezindiğimiz, uzandığımız bu topraklarda ... Öyle yakın hissediyorum ki kendimi ona, gözlerimin önüne yüzü konuşamaları , daha yeni yetmelik günlerimde okurken kendi kendime kıkır kıkır güldüğüm kitapları, Madımak Otel'de merdivenlerden inerken ki o hali geliyor. Yükselen bir keder çığlığı, bir acı inilti duyuyorum içimde. Ama bir yandan da çapraz bir ses bana hep gözyaşlarımı tutmam gerektiğini söylüyor. Kimileri onu pek sevmez. Hep doğruları söylerdi çünkü o. Yalanı, dolanı, hesabı kitabı yoktu. Çok yoksul ve oldukça da dramatik bir çocukluktan geliyordu. Ve bunun da payı var belki de yüreğinin o denli büyük olmasında. Onun için cimri derler. Ama tuhaf bir cimrilik bu, her şeyi gibi cimriliği de sıradışı Aziz Nesin'in. Küçük şeyleri hesap eder, parayı dikkatli harcarmış ama vakfın çocukları her yeni yıla girerken, şık bir masada altın varaklı çatal bıçaklarla yerlermiş yemeklerini.
Daha da önemlisi, onun eğitim konusundaki düşüncelerini açıklayan vasiyetnamesi... Çocuklarına hiç bir şeyin empoze edilmemesini, onların dünyayı, insanları, olayları, sorgulayıcı ve eleştirel gözlerle izlemelerini, üretken olmalarını,yasaksız ve cezasız yetişmelerini, yaşama atıldıklarında sevdikleri işi yapmalarını, özgün düşün ve davranışlı olmalarını, kendilerini tanımaları ve değerli hissetmeleri gerektiğini savunurmuş Aziz Nesin. Yaptıklarını, yazdığı kitapları düşündüğümde bir mucize gibi geliyor şimdi bana.
Bu yıl 100. doğum yılını da kutlayacağız onun ayrıca. Gerçekten 100 yılda bir gelir böyle insanlar...Ruhu ışıklarda olsun...
Onca kitap arasından elim onun en çok sevdiğim kitaplarından biri olan "Ben De Çocuktum"a gitti şimdi...Oradan küçük bir anlatı paylaşmak istiyorum sizlerle...Nedeni belli...Hepimiz kendimizden çıkarız yola ve yalnızca kendimizde kalırız kimimiz...Kimimizse oradan varırız yine başka başka dünyalara...
Ben de anneliğim ve öğretmenliğim süresince bir zamanlar çocuk olduğumu hiç unutmadım...
Gizemlerin saati, günün veda saati, hepinize iyi akşamlar dilerim.
İLK ÖLÜM
Babam bigün eve elma getirmiş. Bana:
_Dön arkanı! dedi.
Yüzümü duvara çevirdim, önüme bir elma düştü, bir daha...
Babam,
_Bak bu elemaları sana Allah gönderdi, dua et! dedi.
Elma gönderen Allah kardeşimi iyi etmedi, öldü kardeşim.
Evin taşlığından babamın kucağında, küçücük bir tabut çıkarken ben bunu bir oyun sanıp, Zehra'nım teyzenin oda kapısı önünde durmuş gülüyordum. Bu bir oyun olacaktı; kardeşimi bu küçük tahta kutu içinde mezarlığa bırakacaklar, orda iyi olup koşa koşa dönüp gelecekti eve...
_Çocuğu içeri alın! dediler.
Beni odaya soktular. Annem ağlayarak yanıma geldi, beni öptü.
_Kardeşin öldü, gülünmez dedi!
Kötü bir şey yaptığımı anlayıp utandım...
Neden, nasıl, mizahçı olduğumu sorarlar hep...Bilmem. Ama sanırım, beni mizahçı yapan kendi yaşamım olacak. Gözyaşları içinden geldim buraya...