Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '13

 
Kategori
Dünya
 

Arap toplumsal kodlarına mı evriliyoruz?

Arap toplumsal kodlarına mı evriliyoruz?
 

Arap resimleri


Son günlerde İstanbulda oturduğum mekanlarda birkaç keredir rastladığım insanların (Arap ve Ortadoğu kökenli) davranışlarının oluşturduğu manzara ve görüntüler, hızla toplumsal olarak o kültüre doğru yöneldiğimiz algısı beni fazlası ile rahatsız etti ve mutsuz oldum, utandım. 21.yüzyılda Atatürkün Türkiyesinde bir peçenin altından avuçlarla yemek yemek ve kolayı peçenin altından içiliyor olarak görmek sanki bir toplumsal dönüşümün alt emarelerini veriyordu bana, dolayısı ile böyle bir blog yazısı yazmaya karar verdim. Araplar kimlerdir ve Türk toplumu ile Arap toplumu arasındaki kültürel olarak benzerliklerimiz farklılıklarımız nelerdir.? Atatürk, göçebe ve çadır kültüründen çağdaş bir devlet aygıtını yaratmadan emperyalistlerle savaştı ve bu savaşım Araplara ve tüm dünyadaki mazlum ülkelere yeterince örnek olmadı mı? Ülke olarak tarihin tekerleğini olumsuz yönlere doğru tersine mi, geriye mi çeviriyoruz? Kötü talihimizi mi arıyoruz? Aydınlanma, çağdaşlaşma, batılılaşma şiarlarımıza ne oldu? Bir yabancı gazetecinin İstiklal Caddesinde Arapların yaptığı taciz gibi bir tacize uğradığını ifade etmesi ne anlam taşıyor? Arap toplumlarından sosyal anlamda daha özgür bir Ülke değimliyiz?

Efendim hepiniz bilirsiniz ama hatırlatmak istedim. Bilindiği üzere Araplar sözcüğü günümüzde anadili Arapça olan toplulukları kapsar. Bu toplumlar Akdeniz'in güneyinden ve doğusundan başlayarak Afrika'da Sahra Çölü ve Sudan'a, doğuda Irak'a ve Arabistan Yanmadası'na kadar yayılmış olup, Arapça konuşulan ülkeler Arap ülkeleri olarak bilinir.

Araplar aynı dili ve çoğunlukla da aynı dini (İslam) paylaşmakla birlikte, Arabistan dışında yerleştikleri bölgelerin yerli halkıyla karışıp, onların geleneklerini benimsemektedirler. Afrika-Asya kurak çöl kuşağında yaşayanların aralarında büyük benzerlikler de vardır. Bu yörelerde tarım yalnızca belli başlı birkaç ırmak çevresinde, vahalarda ya da daha bol yağış alan dağlık bölgelerde yapılır. Tarihsel süreç içinde kurak çöl kuşağı iki tür topluluğa yurt olmuştur: Yerleşikler ve göçebeler, Yerleşikler çiftçiler ya da kentlilerdi. Göçebeler ise deve ve koyun güden, hayvanları otlatmak için yılın büyük bir bölümünü otlakları dolaşarak geçirenlerdi.. Yazın otlaklar kuruyunca, yerleşme bölgelerinde ya da vahaların yakınlarında kendi dokudukları çadırlarını kurarlardı. Öte yandan, pek çok köylü de kış ve ilkbahar aylarında koyun sürüleriyle çöle gidip çadırlarda göçebe yaşamı sürerdi. Yerleşikler ile göçebeler her zaman birbirlerine bağımlıydılar. Yerleşikler göçebelerden et gereksinimlerini karşılamak için koyun ve keçi, ulaşımda kullanmak üzere deve satın alırlardı. Göçebeler de tarım ürünü, silah, giysi gibi gereksinimlerini kentlerden sağlar, yazın vaha ve derelerinden yararlanırlardı.

Hz. Muhammed'in (571-632) kurduğu İslam dinini ilk benimseyenler Araplar'dı. Kendilerine "Tann'nın iradesini kabul eden" anlamına gelen Müslüman adını verdiler. Dinsel bir coşkuyla harekete geçen ilk Müslümanlar, dinlerini başkalarına da benimsetmeye çalıştılar. Birçok ülke ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurdular. 15. yüzyılda Osmanlılar'ın Anadolu'da güçlü bir devlet kurmasından yaklaşık 100 yıl sonra, Araplar'ın yaşadığı ülkelerin hemen hepsi Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdi.

Ancak; Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na Almanya'nın yanında girmesi üzerine İngiltere, Mekke Emiri Hüseyin bin Ali'nin önderliğinde Araplar'ı kışkırtarak başkaldırmalarına yardımcı oldu. Arapça'yı anadili gibi bilen Albay T. E. Lawrence gibi bazı İngiliz subaylarının yardımıyla Araplar, Türkler'in 1918'de uğradığı yenilgide önemli rol oynadılar. Savaştan sonra bağımsız devletler oluşturmayı uman Araplar, Milletler Cemiyeti'nce İngiliz ve Fransız mandası olarak kabul edilince aldatıldıklarını anladılar. Ayrıca İngiltere, Yahudiler'e Filistin'de yurt edinmelerine yardımcı olacağına söz vermişti. Verilen bu sözün doğuracağı sonuçlardan kaygı duyan Araplar, Filistin'in kendi yurtlan olduğuna inanıyorlardı.

1. Dünya Savaşı'nı izleyen 50 yıl içinde Arap devletleri birbiri ardından bağımsızlıklarını elde ettiler. Bu devletlerin birçoğu 1945'te kurulan, Arap Birliği adıyla bilinen konfederasyona katıldı. Birliğin amacı Araplar arasında ekonomik, siyasal ve askeri dayanışmayı sağlamaktı. Bugün Arap dünyasını ilgilendiren üç önemli konu, petrol gelirlerinin en iyi nasıl değerlendirileceği (bu gelir bazı Arap devletlerindeki kabileleri çok zenginleştirmiştir); İslam felsefesi ile çağdaş dünyanın nasıl bağdaştırılacağı ve İsrail sorununun nasıl çözüleceğidir. (Tüm Müslüman İslam ülkeleri halen kan ve göz yaşı selinde boğulmaktadır.)

Kültür Nedir? En geniş anlamıyla, “Bir toplumun tüm yaşam biçimidir. İnsan davranışının öğrenilen yönüdür. Kamu hizmetleri halkın istediği yeterlikte yapılamaz. Halk her şeyin en iyi şekilde yapılmasını ister. İdarenin mali gücünün yeterli olduğuna inanır. Hizmetlerin ağır ve pahalı yapıldığı kanısındadır. Yani; bir cemiyetin kültürü, bir arada yaşayan insanların; hayatın muhtelif problemlerine karşı denedikleri çözüm yollarından meydana gelmiştir. Bir kültür; öğrenilmiş davranışlar ve bu davranışların sonuçlarından oluşan bir bireşimdir. Onu oluşturan dinamikler, belli bir toplumun üyelerince paylaşılır ve aktarılır. Bu dinamikler ise; maddi olabileceği gibi (konutları, giyim tarzları, kullanılan araç-gereçler, sanat yapıtları gibi) manevi de (din, hukuk, dil, gelenekler, iş ve ticaret yöntemleri, yeme-içme biçimleri, yaşam idealleri gibi) olabilir.

Bu nedenle; bir toplumun kültürünün oluşumunda, çeşitli yaklaşımlar ileri sürülmüştür. Bunlardan en önemlileri şunlardır: Linton ve Kardiner; Kültür-Kişilik alanında yeni bir kavram geliştirmişlerdir. iklim ve toprak, tarımsal bir toplumda yetişen ürünün niteliğini belirler. İnsanlar yiyecek elde ederken tarlada ve evde çalışma düzenlemesi belirlenir. Bu durum, çocuk yetiştirme uygulamalarını ortaya çıkarır. Farklı çocuk yetiştirme uygulamaları, çocuğun kişiliğinde farklılıklara yol açar, buradan aynı zamanda; yetişkin kişiliğindeki farklılıklar doğar. Bu kişilik boyutları, kültürel ürünlere yansır. Din ve folklor gibi. Sonuç olarak; bir toplumun kültürünü, ancak o toplumu oluşturan bireylerin davranışlarını, tüm yaşantılarını görerek, anlayarak öğrenebiliriz.

Türk Toplumunun Kişilik ve Karakter Yapısı;Saldırganlık; Psikiyatrik anlamda agressiviteden düşmanlık, saldırganlık taşıyan açık ve kapalı düşünce, duygu, tutum ve davranışlarla ifade edilir. Düşmanlık, hiddet, kızgınlık kelimeleri ile ifade edilen durumlar Türk insanında fazlasıyla vardır. Bencillik; Türk toplumunun genellikle bencil olduğunu söyleyebiliriz. Bunun örneklerini, günlük yaşamda çok sık bir şekilde görürüz, Kuyrukta beklememe, yüksek sesle konuşma vs. Girişken Olamayışı; Prof. Daniel Lerner, Anadolu’daki gözlemleri sonucu; Türk topluluğunda kişiliğin, “Daralmış Benlik” biçiminde olduğundan söz etmiştir. Bu kavram; merak, girişme, empati ve değişebilmede eksikliği ifade etmektedir. Gerçekten de; Türk toplumunun çocuk yetiştirme biçimi böyledir. Çocuk konuşmaya ve yürümeye başladıktan sonra baskıcı ve benliği daraltıcı bir yetiştirme tarzı benimsenir. Sabırlılık; Türk toplumu gerçekten de sabırlı bir yapıya sahiptir. Özellikle el sanatlarının, ince sanatların yer aldığı yörelerimizde; sabırlı kişilik özellikleri gelişmiştir. Gururluluk; Bu nitelik; Türklere ilişkin eski değer yargılarında, olumsuz bir Türk özelliği olarak geçmektedir. Kurnazlık –Hilekarlık; Gerçekten; tüm halkımızın, herhangi bir durumda işin kolayına kaçtığını, genellikle kestirme yoldan gitmek eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz. Üstümüzden baskı kalktığı zaman ise; işte, çalışmada “kaytarmalar” göze çarpar. Atalay Yörükoğlu’nun belirttiği gibi; “Toplumsal yaşamımızda, Otorite; karşı çıkılamayacak, baş edilemeyecek kadar güçlü olduğu zaman kurnazlık, elde kalan tek silahtır.” Örneğin; Almanya’daki Türk işçileriyle yapılan bilimsel bir araştırmada; Türklerin aldatma olaylarına çok sık başvurdukları, amaca ulaşmak için kurnaz ve gizli yollara giriştikleri belirtilmektedir. Kanaatkârlık –Tutumluluk; Türk toplumu eskiden beri kanaatkârlığıyla tanınmıştır. 1929 Dünya Ekonomik Buhranına Türk kanaatkârlığı, mukavemet etmede geniş rol oynamıştır. Anadolu Köylüsü, karşılığını beklemeden isteneni veren, devlete mutlak sadakati olan bir insandır. “İşte bu insan hiçbir fevkalâdelik göstermeden, hiç yaygara koparmadan bize bunalım etkisizmiş izlenimini vererek, bütün yükleri sessizce üzerine almıştır. Anadolu köylüsünün, zaman zaman bir kusur olarak yüzüne çarptığımız kendi yaşamındaki sadelik, iddiasızlık, kanaat ve feragat, onun buhrana dayanmasında bir güç olmuştur. Türkiye’nin buhrana dayanmasının sırrı işte buradadır” demiştir. Türkler arasında kanaatkârlığın yerleşmesinde; dinsel nedenlerde geniş rol oynamıştır. Bunun, gerçekten dinsel bir kökeni olmasa bile, yüzyıllar boyunca dünyanın geçici olduğu, değersiz olduğu, yönetenler sürekli mutluluğun ahirette elde edileceği halka durmadan telkin edilmiştir. Kanaatkârlık; dinsel etkiler halkı aynı zamanda da tutumlu olmaya sevk etmiştir. Özellikle geleneksel kesimde bu tutum daha güçlüdür.. Evinde günlük harçlığından, bütçesinden üç-beş kuruş arttırıp bir kenara kopan, çocuğuna bir şey alan veya ileride bir ihtiyacı için harcayan ev kadınına çok sık rastlanır. Türklerin Zenginlik ve Servetle İlgili Değerleri; Türk toplumu gibi geleneksel yapıya sahip olan toplumlarda; fazla servet edinme isteği, dinsel ve toplumsal nedenlerden ötürü gelişmemiştir. Nitekim; “Çok mal haramsız, çok lâf yalansız olmaz” sözü bu hususu doğrulamaktadır. Dinsel neden olarak; İslâm dininin, kanaatkârlık kuralının servet edinme isteğini durdurması olarak belirtilebilir. Örneğin; “Bir Müslüman alçakgönüllü ve kanaatkâr olmalıdır”, “Büyük bir servet dünyasaldır”, “Allah tarafından kendisine mal verilip de, hak yolunda harcayan kimseye hased olunmaz” denmektedir. Türkler’in Otoriteye bağlılıkları; Türk toplumundaki otoriteye bağlılık; aile yaşamının doğurduğu ve gerektirdiği bir davranıştır. Baba otoritesinin güçlü olduğu geleneksel Türk Ailesi’nde, otoriteye de saygıyı doğurmuştur. Özellikle de köylerde, kendinden büyük herkese karşı saygı gösterilmesi de, bu durumun ifade eder.

Duygusallık;Türk toplumu genellikle; derinliğine inceleme yapmadan, yüzeysel kararlar vermektedir. Bunda; eğitim sisteminin de rolü vardır. çünkü; neden-sonuç ilişkileri açısından olayların ele alınması alışkanlığı, Türk toplumunda egemen değildir. Bu durum; resmi ilişkilerde dahi duygusallığın ön plana geçmesine sağlamıştır. Kıskançlık; Türklerin bu özelliği; davranışlarımızın büyük bir kısmında (sosyal ve aile içi ilişkilerde) hemen göze çarpan tipik bir özelliğimizdir. Politikada, sanatta, günlük yaşamımızda. yaygın olan bu kıskançlık, adeta başarının cezalandırılmasıdır.

Meraklılık;Türkler, aşırı derecede meraklı bir toplumdur. Çünkü; toplumsal ilişkilerde en fazla göze çarpan özellikler arasındadır. Kişi; kendini ilgilendirsin-ilgilendirmesin birisini tanısın-tanımasın, mutlaka ne olmuş, ne bitmiş, diye bilmek ister. Türklerin, dedikoducu oluşları da buradan gelir. Kadını ile erkeği ile insanımız dedikoduyu (informal, gayri resmi ilişki) sever, bu belki de; ilişkilerimizde sözlü kültürün egemenliğinin de bir etkisidir. Türk Toplumunun Görgü ve Ahlâk Kuralları; Küçük – Büyük İlişkileri ; Türk toplumunda; okul öncesinde çocuk, geniş bir serbestliğe sahiptir. Aklı ermeye başlayınca da; baskı altına girer. Ve Türk Kültüründe çocuklar; büyüklerine karşı saygıya büyük önem verirler. Türk Toplumunda küçük-büyük ilişkileri karşılıklı sevgi ve saygıya dayanır.

Yardımlaşma ve Dayanışma;Türklerde özellikle dinin biçimlendirdiği bir davranışta; yardımlaşma ve dayanışmadır. (Günümüzde bu kavram farklılaşarak ekonomik çıkarım elde etme aracı olmuştur.) Merhamet ve acıma gibi duygusal yönlerimizde; günlük yaşamımızda çok rastladığımız bir Türk niteliğidir. Özellikle; güçsüzlere, kadınlara ve çocuklara karşı kendisini açık bir biçimde ortaya koyan bir niteliğimiz yardımlaşma duygusunu en iyi şekilde pekiştirir.  Alçakgönüllülük; Türk toplumundaki kanaatkârlık, alçakgönüllü olmayı da getirmiştir. Bu davranış oluşumunun dinle de ilişkisi vardır. dinde alçakgönüllü olma emredilmiştir. Konukseverlik; Türklerin konukseverlik özelliği eskiden olduğu gibi, şimdi de devam etmektedir. Bu; hem köy, hem de kent ailesi bakımından söz konusudur. Türk toplumunda; konuk ağırlamak, başlı başına bir değer halini almıştır. Konuğa, toplumun her kesiminde geniş ölçüde ikramda bulunulur. Konuk olmasa bile; herhangi bir yerde ve toplulukta bir Türk’ün yanındakilere, kendisi içmeden önce sigara ikramı da konukseverliğin bir ifadesidir. Kılık  Kıyafet; Kılık  kıyafet bir kültürün farklılık şuurunun en belirgin ve sert tezahür noktalarından biridir. Uzun bir geleneğe dayanır ve ilk anda görünen kavranabilen bir olgudur. Toplumun iman ölçüleri içinde; gelişerek biçimlenir, anlamlar kazanır. Bu yüzden, farklılık şuuru olarak ortaya çıkan kılık-kıyafet, her canlı kültürde vardır. örneğin; Türk toplumunda kılık-kıyafet çok zengin ve ihtişamlı bir kültür alanıdır. Ve başka hiçbir kültür kıyafet alanında bu kadar zengin değildir.

Türk Toplumunun Değer Yargıları; Cesurluk;Türk toplumunda cesurluğun önemli bir yeri vardır. özellikle Türklerde; erkek çocuklar yetiştirilirken cesurluk ve atılganlık isimleri verilir ve çocuk gururlandırılır ve ileride kişide; başkalarını yönetmek, başkalarına emretmek, atılgan olma, sorunları çözme gibi toplumda kabul gören davranışlara dönüşmesi sağlanır.

Yurtseverlik ve Kahramanlık;Yurtseverlik, kahramanlık, esas itibariyle toplumumuzda temel bir norm niteliğindedir ve yurtseverlikle ilgili değerlerin tümü; dinsel kökenlidir. Şehitlik Değerleri; Türk toplumu için; yurt savunmasında “Şehit olmak” yüksek bir değere sahiptir. İslâm dini; din ve yurt savunmasında ölenlere “Şehitlik” ünvanı vermiştir. Bu yüzden; “Şehit” ve “Peygamber” dereceleri birbirine eşit sayılmıştır Devlete Bağlılık; Türkler arasında devlet; daima saygı duyulan bir varlıktır. Baba niteliğindedir. Türk ve Devleti, birbirinden ayrılmaz, bir bütünün iki parçası gibidir. Türk Toplumunda Sosyal Hayat ve Yaşayış Çarşı - Pazar – Alışveriş; Tipik Türk ekonomik davranışlarından birisi de; bir şey alırken satıcı ile “pazarlık” etmektir. Bu durum; hem geleneksel, hem de geleneksel Türk Toplumları için söz konusudur. Yabancılarında tipik Türk davranışı olarak nitelendirdikleri bu davranışa “Türk işi pazarlık usulü” denmektedir. Bu davranışın temel nedeni, ticari ahlâkımızın yetersizliğine bağlanabilir. Gerçekten de ticarette uğraşanların aşırı kazanç isteği, müşteriyi aldatmak biçiminde oluşmaktadır. İşte bu durum müşteride; satıcıya karşı bir güvensizlik ve itimatsızlık doğurmuştur. Ticaretle Uğraşma; Bazı illerimizin, ekonomik yönden ticari ilişkilerin ağırlığı oluşturması kişiliğe yansımıştır. Örneğin; Türk toplumunda “Kayserili” dendiğinde; ticaretten anlayan kişilik, sembolize edilir. Buda; açıkgöz, işini bilir, çıkarını düşünür, hesap kitap bilir, atılgan, ikna edici... anlamında kişilik özelliklerini içerir. Türk Beslenme Kültürü; Diğer topluluklarda olduğu gibi, Eski Türklerin yaşamı da hayvancılığa ve tarıma bağlı idi. Orta Asya’da; tarım şartları uygunsuz duruma geldiğinden, şartları daha iyi olan batı ve güneye göç etmişlerdir. İnsan beslenmesinde esas olan ekonomik hayvan ve bitkilerin ana vatanlarına bakıldığında çoğunun Türklerin yaşadıkları Orta Asya, Akdeniz çevresi ve Güneydoğu Asya’ya ait olduğu görülür. Türk yemekleri özellikle de; lezzetli oldukları kadar da, beslenme ve sağlık açısından da belirli üstünlüklere sahiptirler

Arap toplumu ve Kültürü; Araplar; Arabistan Yarımadası, Ortadoğu ve kuzey Afrika’da yaşayan ve Arapça konuşan çeşitli kavimlerden oluştuğunu ifade etmiştik. Arap kişiliğine baktığımız zaman da; ikilemlerle (şizofren kodlu) dolu olduğunu görüyoruz. Yani; çelişkiler, zigzaglar çok yaygındır. Örneğin; gece ile gündüz arasındaki ısı farkının çokluğu, verimsizlik ve verimlilik, sefalet ve zenginlik farklılaşmaları kişiliklerinde, ikilemleri de doğurmuştur. Örneğin; Arap toplumunda sevgi ile kıskançlık, dostluk ve nefret bir arada bulunur.

Arap Aile Yapısı;Erkek egemen toplumlardır. Erkek, toplumsal yaşamda her şeydir. Kadın ise; önemsiz, ikinci derecede yer alan bir meta gibidir. Bu hususta; dinsel, tarihsel, geleneksel etmenlerin de etkisi vardır. bu nedenle de Arap toplumunun temelini aynı atadan gelmiş fertlerden oluşan “aile” teşkil etmektedir. Ve bir Arab’ın en büyük ideali, çok sayıda erkek çocuk sahibi olmaktır. Çünkü; bu takdirde diğer aileler nezdinde büyük bir itibara sahip olunur ve zamanla diğer akraba ailelerde kendilerini bu çok çocuklu ve güçlü ailenin fertleri olarak kabul ederlerdi. Arap toplumunda kız çocuklarına çok fazla itibar gösterilmemektedir.

Arap Toplumunun Yaşayış Tarzı, Giyim – Kuşam; Okuma-yazma bilenlerin çok az olduğu Arap toplumunda; giyim-kuşam oldukça sade ve tekdüzedir. Basit bir entari, bir kuşak ve bunun üzerine de bir abaye giyerler. Ancak; zenginler, entarinin üzerine giydikleri kaftanla dolaşırlar. Başa da; “agel” denilen siyah bir bağ ile tutturulmuş bir şal (kefiye) bağlanır. Araplar; sakalı da erkekliğin bir simgesi olarak kabul ederler. Bıyıklarını da genellikle kısaltırlar, verdikleri sözü mutlaka yerine getireceklerini göstermek için; bıyıkları üzerine yemin ederler. Ve ayrıca; intikam almaya ant için bir Arap; yeminini yerine getirinceye kadar koku sürünmez, et yemez ve saçlarını da yıkamaz. Temizlik Alışkanlıkları; Birçok toplumlar, Arapların temiz olmadıklarını söylerler. Gerçekten de bu husus; onların turistik yerlerdeki davranışlarından (tuvalet alışkanlıkları, çocuk bakımı vs.) kolayca anlaşılabilir.

Konuşma Adabı;Araplar da bol bol konuşma, sohbetten hoşlanma vardır. esasen bu husus; Akdeniz ülkelerinin çoğunda ortak bir özelliktir. Bu da; Arap kişiliğinin “Sıcak bir kişilik” olmasını sağlamıştır. Konuşmayı öyle severler ki; boş laflar da olsa saatlerce konuşurlar. Konuşurken, yüksek sesle konuşurlar. Toplu olunan yerlerde bile bağıra çağıra kişisel sorunlarını hiç çekinmeden aktarırlar.

Eğlence Düşkünlüğü;Araplar; hedonist (zevk ve sekse aşırı düşkünlük)  sayılırlar, zevk ve eğlenceye düşkündürler. Arap çöllerindeki liderlerin eğlenceleri dansözler, rakslar, şarkılar, yiyip-içme vs. de çok yaygındır. Özellikle Mısır halkı böyledir. Dünyadan bihaber, yaratıcı olmayan, her şeyde tekdüzenin hakim olduğu (örneğin; Arap müziğinde aynı melodiler çok sık tekrarlanır) bir yapı vardır. yani çalışmayı sevmeyen, tembel bir toplumdurlar. İlişkilerinde; kavga, küfür de çok yaygındır. Bir araya gelip, işbirliği yapabilme özellikleri yoktur. Toplu halde birlikte örgütlenme ya da etkinlikte bulunma özellikleri de zayıftır. Bu nedenle; hepsi ayrı ayrı parçalanmışlardır, bütünleşememişlerdir. Bu nedenle de; “kendi kendimizi yönetemeyiz” (bunu Türklerde söyler biz adam olmayız ve eli sopalı liderler gerekir derler) biçiminde bir tutum geliştirmişlerdir. Düzenli değil, disiplinsiz bir toplumdurlar. Gizlilikten hoşlanırlar. Daima olayları abartıp, büyütürler. Esrarengizlik, efsanevilik, karakterlerinin önemli bir kesimidir.

Tarım ve Ticaret;Araplarda ticaret, tarımdan daha önemli bir gelir kaynağıdır. Bundan dolayı halk; uzun yıllardan beri ticaretle uğraşır ve “Her Arap, iyi bir tacirdir” sözü de buradan gelir. Eğitim ve Arap Kültürü; Özellikle; çöllerin altında petrolün bulunmasıyla, Tam olarak Arap toplumu değil ama bir kısım kavimler zenginleşmiş, yabancı uzmanlar getirilmiş, toplumda şekilsel olarak hızlı bir değişime gidilerek, eğitim seviyesi de göreceli olarak yükseltilmiştir.

Din ve Arap Kültürü;Arapların dinlerine bağlı olduğu bilinir. Ancak dinin sadece şekilsel içeriğini gerçekleştirirler, sosyal ve kültürel rasyonel yönlerini kullanmazlar Buna karşın, camiler, dualar, çeşitli dinsel etkinlikler sık bir biçimde yaşamlarında yer alır. Ama aynı derecede de; İslâm kurallarının dışına da çıkarlar. Özellikle de; Arapların dinleri hakkındaki doğru bilgilere ise Kuran-i  Kerim’de rastlarız. Ve Araplardaki çok tanrıcılık gibi, putperestlikte, söz konusudur.

Arap Mutfağı ve Kültürü;Arapların çok geniş bir mutfak kültürü yoktur. Başlıca yiyecekler; deve eti, süt, kavrulmuş un (sevik) ve hurmadan ibarettir. Daha çok arpa unundan yapılan ekmek tüketilir. Ancak zenginleri Suriye’den ithal edilen buğday ekmeğini yerler. Sonuçta her alandaki tekdüzelikleri, onların yemek kültürlerine de yansımıştır.

Bir ülkenin, bir yöre halkının, bir etnik grubun yaşamının bütününü kapsayan ve temelinde o halkı oluşturan insanların ortak ve yaygın davranış kalıplarını, yaşama biçimini, belirli olaylar ve durumlar karşısındaki tavrını, çevresini ve dünyayı algılayışını açıklamada; geleneksel ve törensel yaşamı düzenleyen, zenginleştiren görenekler, adetler zinciri o toplumun kültürünü yansıtmakta önemli bir yere sahiptir.

Bu nedenle; gerek Türk Kültürü, gerekse Arap Kültürü kendi toplumsal yapısını yansıtmaktadır ve kendi yapı taşlarına göre şekillenmişlerdir. Ancak, her iki toplumunda geçmişinde göçebe ve çadır kültüründen gelmesi, aynı din mensubiyetliği, yerleşik bir ahlaki norm oluşturamama, eğitimsizlik ve coğrafik, sosyal benzerlikler söz konusudur  Türk toplumu batılı anlamdaki rönesansını Atatürk’le 1923’te gerçekleştirmiş olsa dahi (Laik Cumhuriyeti kurarak) günümüzde, her alanda çağdaş ve rasyonel normlardan uzaklaşarak hızla Arap Toplum kodlarına doğru evrildiğimizi siz de benim gibi oturduğum mekanlarda, toplu taşıma araçlarında gözlemliyor ve ürküyor musunuz?

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..