Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '20

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Ardıç Kuşu ve Eko Sistem

Hepimiz için çocukluk bir daha dönülmesi, oraya gidilmesi mümkün olmayan bir ülkedir. Ama o ülkeden yaşanmışlıklarımız hala beynimizin bir köşesinde, benliğimizin orta yerinde şimdiki yaşantımızda zaman zaman o çocukluğun esintilerini, etkilerini hissederiz. Çocuklukta yolumuzu yanlışlarla, doğrularla yolumuzu bulmaya çalışırız. Çocukken kavrayamadığımız iyiyi kötüyü zamanla kavrarız. Genelde bu herkes için böyledir.

“İşte o çocukluğumun en güzel yıllarında bir kış günü bir arkadaşımla kuş avına çıkmıştık. Av malzememiz söğüt çubuklarından örülmüş, yarım sepet biçiminde, kapan dediğimiz kuş avlamaya yarayan bir çeşit tuzaklardan ibaretti. Benim yapacağım bir iş değildi, ama yanımdaki arkadaş bu konularda benden becerikliydi. Onun sayesinde gittik, ormanın ortasında bir boş alanın karını kürüdük. Kapanlarımızı eğmeçleriyle gerip kurduk. İçlerine de yem olarak solucan koyduk.  Ve geri çekildik. Oynadık gezdik, birkaç saat sonra geldik ki tuzakların içi cırık dediğimiz kuşlarla dolu.”

 Ömrümde bir kere yaptığım bu avcılığı, o günkü çocukluk sevincini şimdilerde bir acıyla, bir buruklukla anımsarım. Çünkü taşra yaşantısında o yaşlarda bize doğaya saygı, koruma yerine hükmetme, kontrol etme ve kendi hizmetinde kullanma yolları öğretiliyordu. Çünkü orman köylerinde yaşam vahşi doğayla biraz iç içedir.  Bunu başarmak bir yiğitlik olarak addedilirdi. Tabi o yaşamın içinde kalıcı olmadık; okuduk, bilgiye ulaştık; aldığımız eğitim değer yargılarımızı değiştirdi.

Ve bugün dönüp baktığımızda, o cırık dediğimiz, avladığımız kuşun ardıç kuşu olduğunu öğrendik. Doğada her canlının eko sistemde bir zincirin halkası olduğu gibi ardıç kuşunun da çok önemli bir görevi olduğunu öğrendik. Bu nedenle bu gün sizlere ardıç kuşunu anlatacağım:

Evet değerli dinleyenler ardıç kuşunun görevi adını aldığı ardıç ağacının üremesini sağlamak.  

Evet, ardıç ağacının fidanı topraktan filizlenip çıkabilmesi için tohumun toprağa düşmesi yetmiyor. Bu şekilde kendiliğinden yetişmiyor. Ardıç ağacının nohut büyüklüğünde meyvesi var. Bu meyveleri bu kuşumuz çok seviyor. Kuş ardıç tohumunu yiyor. Kuşun midesinde bir süre bekleyen tohum midesindekisalgı ve dışkısındaki kimyasallarla çekirdekteki çimlenmeye engel olan silikonsu zarı eritiyor. Böylece tohum çimlenmeye hazır duruma geliyor.  Kuş tohumu nereye bırakırsa orada toprağa düşen tohum çimlenip filizleniyor.

Evet değerli dinleyenler genellikle yüksek rakımlı yerleri seven bu ardıç ağacı dünya var olalı beri  bu şekilde çoğalıp üremesini yapabiliyor. Bütün eski ve yeni  dünyada yaşayabilen ardıç ve kuşu ayrılmaz bir ikili, bunun eşi benzeri yok.

 

 

Bu konuda sizi sevindirecek bir gelişmeyi de aktarayım: Orman Yüksek Mühendisi Hazin Cemal Gültekin’in araştırmaları soncunda insan eliyle laboratuar ortamında ardıç tohumunu çimlendirebilmiş. Yıllık 500. 000  fidanı üretimine ulaşılabilmiş. Ama ve lakin bu sayı hem sınırlı hem emek istiyor, masraf gerektiriyor; oysa doğa bunu kendi eko sisteminde kendiliğinden masrafsız gerçekleştiriyor. Yani kuş ardıcın bu lezzetli tohumuyla karnını doyururken, ardıç ağacı da çoğala bilme olanağını buluyor. Ne kadar güzel bir doğa dengesi değil mi? Ardıç kuşuyla ardıç ağacı ikili bir yaşam döngüsü oluşturmuşlar.

Ayrıca ardıç kuşu karatavuk ailesindendir ve çok güzel ötücü kuşlardandır. Son baharda güneye, baharla da kuzeye göçerler. Ardıç kuşları arasında en meşhur olanlar: kolyeli, gök, ökse, gerçek ardıç, ötücü ardıç olarak sıralanabilinir. Bu kuşlar ötüşleriyle bahara adeta can verecekler. Baharın gelişini güzel sesiyle bize müjdeleyeceklerdir.

Doğanın kurduğu bu düzende bir kuşun bize bahşettiği ardıç ormanlarına da ardıç kuşuna da gelin sahip çıkalım. Koruyup kollayalım.

 Peki bu süreçte insan oğlunun sabıkasına bakalım.  Söz konusu doğa olunca insanlar ancak katlediyor, savurganca tüketiyor, yarını pek de düşünmüyor dersek yanlış bir şey söylemiş sayılmam doğrusu. Bu kuşların eti için avlanılması çok büyük kayıp bence.

Bu konuda Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde sadece ardıç kuşu avcılığı için avcı başına 1500 Avro alarak av turizmi yapan kurumlar var.

Bizde Çevre ve Orman Bakanlığının çıkardığı yasalarla ülkemizde kuş avcılığı kurala bağlı.  Hangi kuş hangi aylarda, hangi ilde, günlük avlama adeti hepsinin bir sınırı ve kuralı var. Kuş avlama sayısını geçenlere cezai yaptırım var ama gelin biz ne bu cezayı ödeyelim ne de doğada kendi yaşam döngülerini oluşturan bu kuş ile ardıç ağacını ayıralım.

Ardıç kuşu ile en çok avlanılan kuş türünün keklik olduğunu  öğrenince üzüntüm bir kat daha arttı değerli dinleyiciler.  Bu arada keklik demişken kekliğin de neden çok avlandığını anlatan mistik bir hikaye ile yazımı bitirmek istiyorum:

 Bir gün bir avcı güvercin avına çıkmış. Güvercin kavağın yeşil dallarına saklanıp avcıya korkuyla bakarken, güvercinin yerini bilen keklik avcıya demiş ki:

“kak gavakta

kak kavakta

çık ta bak

çık ta bak”  [1] demiş.

Bunu üzerine avcı, kavakta gizlenen güvercini avlamış. Vurulan güvercin de kekliğe şöyle beddua etmiş:

 “Yavrun çok olsun, alayın az olsun.” Demiş.  O gün bu gün çok yavru yapmasına rağmen kekliğin alayı olmazmış. Gerçekten de değerli okurlar tek tük görebilirsin kekliği. Öyle alayıyla görülmez keklik. Güvercin ise her dönem sadece 2 yumurta yapabilmesine karşın her zaman kalabalık bir alaya, sürüye sahiptir.                TRT Antalya Radyosu Çarşamba konuşmam.



[1] Halk İnançları 2008 Ürün yay. Halil Erdem

 
Toplam blog
: 61
: 699
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Kastamonu Eğitim Yüksekokulu Sınıf Öğrt. bitirdikten sonra A...