Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '14

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Aren hızla büyürken...

Aren hızla büyürken...
 

Daha önce de yazdım sanırım. Aren doğduğundan beri ilgili ve sürekli yardımcı bir baba oldum. Aren'in herşeyiyle ilgilendim ama öyle hiçbirşey bilmeyip bol keseden sallayan bir baba da olmadım yani. 6 Kasım'da 8 aylık olacak oğlum ve son bir buçuk aydır annesinin ayağının kırığı nedeniyle sabah akşam hem annesi hem babası oldum oğlumun.

Aren'in sünneti için kan tahlili yaptırmaya giderken kırdı annesi ayağını. Sünnet olayımızı daha sonra yazayım.

Henüz bitmedi tabii annesinin raporu hala güç bela basıyor ayağının üzerine. Bu süreçte çok yoruldum gerçekten, işten geldiğimde başlayan maraton işe gidene kadar devam ediyor, geceleri bazen saat başı uyanan Aren beyle sabrın sınırlarında geziniyoruz. Şikayetçi de değilim ama uyanıkken de uyurken de inanılmaz derecede hareketli bir çocukla uğraşırken, gerçekten nerede yanlış yaptığımızı çok düşündüm.

Aslında özgür bir şekilde hareket etmesini desteklediğimiz için bu kadar hareketli ve çabuk gelişen bir bebek oldu Aren. Bundan da hiçbir şikayetimiz yok. Gitmek istediği heryere (düşüşünü kontrole almak kaydıyla) izin verdik, dokunmak istediği, ısırmak istediği herşeyi keşfetmesine izin verdik. Okuduğum kadarıyla eğitimcilerin de önerileri bu yönde, bebeğimiz dünyayı tanıyor çünkü dokunduğu ısırdığı herşey onun için yepyeni bir deneyim ve beyinsel gelişimine katkıda bulunuyor.

İstediği herşeyi (belli kontroller çerçevesinde tabii ki) keşfetmesine izin vermek şımarıklığa yol açar mı? Tabii ki bu tür sorular herkesin kafasında ama şu aşamada onun özellikle hareketlerini kısıtlamak bana hiç doğru gelmiyor. Şu anda da bazı sınırları kendisinin keşfetmesi gerekiyor. Örneğin ilk zamanlarda bir yastığın üzerinden geçerken kafasını yere vuruyorken şimdi kontrollü geçmeyi başarıyor kafasını yere vurmamak için refleks olarak kendi korumayı öğrendi.

Hepimiz yaşayarak öğreniyoruz, bize ne kadar sözlü olarak bir şey dikte edilmeye çalışsa da gider onu yapmaya çalışırız, tadına bakmaya çalışırız, çünkü insan deneyimleriyle tanıyor ve geliştiriyor kendini. Bebekler de böyle sürekli etraflarını gözlemleyip sürekli tanımaya çalışıyorlar. Bomboş bir tuval var önümüzde, belli bir zamana kadar ebeveynler şekillendiriyor bu tuvali, sonrasında zaten çocuk fırçayı kendisi alıyor eline.

Bize düşen çocuğun tuvale ne çizeceğini belirlemek değil, mümkün olduğunca ona renkleri,dokuları,fırçayı öğretip o tuvali nasıl güzelleştireceğini göstermek. Çünkü bizim yaşayamadığımız yada olamadığımız şeyleri,kimlikleri olmakla mükellef değil çocuğumuz, kendi kimliğini oluşturmakla mükellef. Bunu yaparken karekterli olmasının,gerçek anlamda 'iyi' bir birey, iyi bir dünya vatandaşı olmasının gerekliliğini öğretmeliyiz. Öğretmeliyiz ki çevremizde gördüğümüz kavgalar azalsın, trafikte birbirine giren insanlar azalsın, iyi yöneticiler yetişsin,iyi yöneticiler dünyayı daha yaşanılır bir yer kılsın.

Şu kaotik dünyada biliyorum iyi şeyler düşlemek bile giderek zor hale geliyor ama kendisinin fikrini almadan getirdiğimiz bu dünyada çocuğuma 'iyi' bir insan olmayı öğretirsem ne mutlu bana ve bize.

Bu arada üç harften oluşuyor ama 'iyi' kelimesinin içinin ne kadar dolu olduğunu anlatamam size.

Uzun lafın kısası, şımarmasın diye kısıtlamayalım çocuğumuzu, bırakalım düşsün kalksın öğrensin. Kendi olmaya bebeklikten başlasın...

  

 
Toplam blog
: 5
: 281
Kayıt tarihi
: 16.10.14
 
 

Sıcak bir merhabayla başlamak en iyisi sanırım.   Hiç yok değil elbette ama annelerin yan..