Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Arı Kovanına Çomak

Arı Kovanına Çomak
 

Avcının başına gelenler bazen pişmiş tavuğun bile başına gelmiyor. Pişmiş tavuk dediğin nedir ki. Artık etini didik didik etsen ruhu duymaz. Ölmüş bir kere. Oysa avcı diridir. Şimdilik!

Avcı canlı olduğu için her didikleme canının yanmasına sebep olur ve bu durum devamlı olunca da peyderpey ümitsizliğe yol açar. O nedenle avcılık öyle üç heceli basit bir kelimeden ibaret değildir.

Tabi bunları sonradan öğrendim. Bahse konu olaydan sonra. Nerede kalmıştım en son. Arıların çokluğundan bahsetmiş ve onlarla nasıl savaşabileceğimi düşünmüştüm.(Yeni başlayanlar için bakınız; Avcı Av Olunca)

Hemen bahçede bir gezintiye çıktım. Evin etrafını, bahçenin etrafını dolaşarak muhtemel düşman mevzilerini saptadım. Aldığım istihbarat ve bizzat kendi gözlemlerimin neticesinde evin arka duvarında bir adet, bahçenin yan duvarında iki adet ve bahçenin daha alt kısmında bir adet olmak üzere 4 önemli mevzi saptadım.

Şimdi gelelim evin içerisinde masanın üzerinde gördüğüm “şey”e. Markasını yazmayayım ama yaygın bilinen bir markanın sinek öldürücü spreyi. Evet, gördüğüm bir sinek ilacı idi ve kafamda şimşeklerin çakmasına (bunun başka bir ifade şekli daha vardı ama aklıma gelmedi) sebep oldu.

Pekala sinek ilacı ile arı kolonilerini ortadan kaldırabilir, mangal partilerinin sağ selamet geçmesini sağlayabilirdim. (Beni tanımayan arkadaşlar yanlış anlamasın, mideme düşkün değilim, amacım eşek arılarından kurtulmak. Çoluk çocuk var, alerjisi olan var, maazallah arı sokmasının da tehlikeli yanları var)

Şimdi iş savaş stratejisi geliştirmeye bakıyordu. Sinek ilacı dediğin makineli tüfek değil ki, menzili belli, öldürme gücü ve hızı belli. Öyle iki metre karşıdan sıkmayla açık havada bir sinek bile avlayamazsın. Son derece tehlikeli yollara başvurmak gerekiyor. Bunu yapacak cesaretli biri de…

Bir başka yazı konusu olan bir detay daha var. O günlerde bir kolum (sağ) omuzdan itibaren askıda. Çünkü cenazede minik bir kaza geçirmiştim. Unutturmazsanız onu da anlatırım bir ara. (Hatırlamam için omuz ve cenaze demeniz yeterli).

İşte ben tek kollu canavar pozisyonundayken böylesine tehlikeli bir işe kalkışırsam öteki kolumu da kaybetme riski ile karşı karşıya kalabilirdim. Öyle ya, ilacı sıktıktan sonra hemen oradan uzaklaşmak gerekliydi. Panikleyerek ayağımı bir taşa takabilir ve düşebilirdim. Bu riskleri göze almamak için arkadaşımı feda pardon ikna ettim.

Sağolsun beni kırmayarak tehlikeli görevi üstlenmeyi kabullendi. Operasyonumuzu da bütün önemli operasyonlar gibi sabahın erken saatlerinde yapacaktık. (Mecburen öyle olması gerekiyordu. Günün ilerleyen vakitlerinde arılar koloni dışında oluyordu. Sabah henüz işe gitmeden evlerinde hepsini yakalamayı amaçladık)

Arkadaşım usulca koloniye yaklaştı. Önceden stratejiyi hazırladığımız için işin bu kısmı kolay olmuştu. Sinek ilacı yuvanın deliğine dayayıp var gücüyle sıktı. Neredeyse yarısını boca etti. Ondan sonra hemen uzaklaştık. Yuvadan uçarak 10-15 arı çıkabildi, kalanı yuva çıkışında yere düşüyordu. Uçabilenler de tek motoru yanmış uçak gibi yalpalıyor, bize doğru saldırıyordu. Tabi tek tek gelebildiklerinden havada sinek ilacı ile avlamak kolay oldu.

Bu şekilde iki koloniyi hallettik. Düşman kuvvetleri ciddi kayıplar vermişti (herhalde 100 kadar). Biz de şimdilik kayıp yoktu. O ara ne olduysa arkadaşım içeri (veya çarşıya) gitti. Ben de hava ısınmadan arkadaşımın yarım bıraktığı koloninin kalanını temizleyeyim dedim. Yuvaya yaklaştım. Tam ilacı sıkmaya başlamıştım ki, hemen yuva ağzındaki arılar dışarı fırladı. Biraz geri çekilmek zorunda kaldım.

Tam bu sırada bir de rüzgar çıkmasın mı. Sinek ilacı yuvaya varamadan havaya uçuyor ve etkisini gösteremiyordu. Yuvadan ise vızır vızır arılar çıkıyordu. Saldırı alarmı verilmiş demek ki. Çünkü doğrudan üzerime saldırdılar. Eve doğru koşmaya başladım. Ayağımda terlik olmasa daha hızlı koşabilirdim. Ancak terlikle savaşa gitme gafletinde bulunmuştum işte.

Neyse ki yuvanın mevcudu azmış. Bir de şansım yaver gitti, rüzgarı arkama aldım. Böylece benim kokumu kaybettiler :) Birkaç tanesi izimi buldu ancak elimdeki şaplak (sinek öldürmeye yarayan plastik ilkel silah) ile onları hakladım. İşin geri kalanını da hallettikten sonra maaile rahat ve huzur içinde mangalımızı yaptık.

Tüm bu anlattıklarım itiraf gibi de kabul edilebilir. Hayatımda bu kadar canlının ölümüne sebep olmamıştım. Zorunluluk olmasa yine yapmazdım bunu. Geçirdiğim aydınlanma döneminden sonra bu tip şeyleri dahi yapmamaya karar verdim. Yani bugün olsa aynı şeyi yapmazdım.

Şimdilerde evin içine arı girecek olsa mümkün mertebe evden kovmaya çabalarım. Çok gıcık bir tanesine denk gelmediğim sürece savaş baltalarını çıkarmam. Sivrisinekler için aynı iyimserlikte değilim tabi. Onun hikayesini de evvelce (Sivrisinekle Mücadele ve Sivrisinek Savaşı) anlatmıştım.

Not: Zevce hazretlerinin rahatsızlığındna dolayı kendimi yazıya veremedim. Bu seferlik idare edelim. Bir dahakine daha komik yazarım artık.

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..