Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '17

 
Kategori
Öykü
 

Arıcı

Yazan:Uçar Demirkan

 

Belki de otuz yılı aşkın bir süredir kullanılan belediye otobüsünün orta kapısı gürültüyle açıldı. Bir adam, katlanmış bir çadır ile birkaç naylon torbayı otobüsün orta boşluğuna, pencere yanına doğru koydu. Gelip İsmail’in yanına oturdu.

-Selamün aleyküm amca dedi.

İsmail’den yirmi yaş kadar gençti. Ellili yaşlarında olmalıydı. Sağlam yapılı birsiydi.

-Emeklisin galiba dedi adam.

Bu tür yaklaşımlara alışkındı. Önlerinde daha en azından kırk dakikalık bu külüstür otobüsle yapılacak yolculuk vardı. Yanıtladı.

-Evet.Memur emeklisiyim.Sen de öyle misin yoksa?

-Evet dedi adam ve anlatmaya başladı.

Bayılıyordu İsmail bu türden adamlara. ”Kırk dakika içinde şimdi tüm yaşam öyküsünü özetleyecek” diye düşündü. Öyle de oldu. Adam anlatmağa başlamıştı bile.

-Babam Bulgaristan'dan göçmen olarak gelmiş elli yılında dedi.

İsmail:

-Te siz de Bulgarya güçmenisiniz be yahu.dedi.

Kayınbiraderi Trakyalı bir kızla evlenmişti. Bu ağızı oradan öğrenmişti. Sürdürdü konuşmasını:

-Te benim de ana tarafım Bulgaryadan gelmişler be yahu. Balkan Savaşı’nda kaçıp gelmişler buralara.

Adam, bu tür konuşmasından hoşlanmamış gibiydi. Anlatmayı sürdürdü:

-Babam,Bulgaristan’da zırai teknisyen okulunda arıcılık öğretmeniymiş. Buraya gelince bir marangoza kırk tane kovan yaptırıp arıcılığa başlamış. Zamanla kovan sayısı dört bini buldu. Aile işletmesi olarak işletiyorduk. Ben,çocukluğumda pazarlarda bal satardım

“Bu göçmenler çalışkan kişiler oluyorlardı. Gerçekten de, İzmir’in sanayici, iş adamı, tüccarlarının çoğu ya Bulgar göçmenidir ya da Yunan göçmeni” diye düşündü İsmail.

Adam, durmaksızın anlatıyordu.

-Babamın bu işten kazandığı paralarla ben ve kardeşlerim ilk ve orta okulları bitirdik. Babam, bu arada bir de ev satın aldı. Lise çağına geldiğimde beni İnönü Lisesi’ne yazdırdılar.(O zamanlar adı değişmiş, Namık Kemal Lisesi olmuştu)

Liseye başlayalı daha bir ay olmamıştı ki, Güzelyalı’da Hava Astsubay Hazırlama Okulu açıldığını  öğrendim ve babamla konuşarak o okula yazıldım.

-Ben de eski İzmir’liyim. O günleri hatırlarım dedi İsmail.

-Orduda uzun yıllar radar operatörü olarak çalıştım. İşimi seviyordum. Yorucuydu, gece çalışmaları fazlaydı ama direndim.

Son olarak,başımızdaki Hava Albayı birgün beni çağırdı. ”Ahmet,saçların uzamış, git kestir.” dedi. Gittim kestirdim geldim. ”Olmamış biraz daha kestirmeliydin” dedi. Gittim, biraz daha kestirdim. ”Gine olmamış. Git, şu saçlarını adam gibi kestir.” dedi. Ben de berber askere gittim ve tüm saçlarımı asker saçı gibi kestirdim. Albay ”Sen benimle dalga mı geçiyorsun. Sana bir ay katıksız hapis ceazsı verdim” dedi.

Ben de gittim, istifamı yazdım ve görevden ayrıldım

İsmail anımsadı. Bu katıksız hapis cezası yedek subaylığında onun da başına gelmişti. Tabur komutanı yarbay ”Sana bir hafta katıksız hapis cezası verdim” demişti. Kritik personel olduğu için bu cezayı çekmemişti.

İsmail,adama yanıt verdi:

-Eskiden orduda subaylar böyle cezalar veriyorlardı. Günümüzde bunların kalkmış olması gerekir. Mahkeme kararı olmadan kimseye hiçbir türden ceza verilmemelidir.

Adam “Haklısınız” dedi ve anlatmasını sürdürdü.

-Bir süre sonra, af gibi bir şey çıktı ve ben yeniden astsubaylığa döndüm ve emeklilik süremi tamamlayıp emekli oldum. Şu anda, ben de emekli Astsubayım dedi.

Adam, emekli olunca babasına gitmiş ve arıcılık yapmak istediğini söylemiş. Babası da “Şu anda elimde iki bin kovan var. Onları sana devrederim. Senden para mara da istemem. İkinci evimiz kirada nasıl olsa. Oradan gelecek kirayla geçinirim” demiş.

Amet, o gün bu gündür bu arıcılık işini yapıyormuş. Arı kovanlarını değişik aylarda Karaburun, Alaçatı, Seferihisar, Yamanlar dağı gibi yerlerde dolaştırıyormuş. Elde ettiği balı da pazarlarda satıyormuş. Tüm, pazarcı esnafı, balcılar onu tanır ve bilirlermiş. Şimdi o, bu işten kazandıkları ile oğullarını okutuyormuş, kızlarını evlendirmiş.

Şimdi de Yamanlar Dağı’ndaki kovanlarının yanından geliyor, evine dönüyormuş. Her sabah oraya gidip öğleden sonra üçe dörde kadar Yamanlar Dağı’na çıkan piknikçilere bal satıyormuş. İşini iyice küçültmüş artık. İkiyüz kovanla uğraşıyormuş.

Bu arada, ineceği durağa gelmiştik. Acele kartını çıkarıp verdi. Adını sordu İsmail’e. Kal sağlıcakla dedi ve malzemelerini alıp hurda otobüsün orta kapısından indi. Otobüs yola çıktığında ona el salladı.

İsmail Kartı Okudu “Ahmet Ulutürk-Arıcı” yazıyor adres ve telefonu da bildiriyordu.

Arkasını çevirdi, ”Ayhan Ulutürk-Müzisyen”yazıyor ve düğün, nişan, nikah, sünnetlerde emrimizde  olduğunu bildirip adres ve telefon numarası veriyordu.

Böylece, aynı kartı oğluyla kullanmış oluyorlar ve biri birlerinin reklamını da yapmış oluyorlardı.

Eee..Ne de olsa güçmendi be yahu. Kafası o kadar çalışacaktı!..…

 

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..