- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Arılar, insan ve bilgisayar
Kolonilerindeki yaşam tarzları hiç de demokratik gözükmese de, çalışkanlıkları, birbirleriyle olan iletişimleri, ana arıya bağlılıkları ve çap ve ebadlarına uygun olmayan şaşırtıcı bazı rakamları ile arılar evrenin sistemini düşünenler için bulunmaz bir örnek teşkil etmektedirler.
‘’O kadar çalışıyorum ki, sabah çöpçülerle gidip, akşam bekçilerle geliyorum’’ benzetmesi, ani o şarkıdaki eski radyolar gibi çatıya kaldıralı epey zaman geçmiş, ne sokak bekçisi kalmış ne de sabah elinde süpürge işe çıkan çöpçü. ‘’Kör olası çöpçüler, aşkımızı süpürdüler’’ şarkısını okuduktan sonra Erkin Koray’ın intizarı ile hepsi toz oldular.
Ayrıca çalışma hayatına bilgisayarlar girip iyice yaygınlaştıktan sonra Japon Bilim adamları, bilgisayar karşısında (5-6 saatten sonrası) beyin ve gözlerde zararlı etkileri olabileceğini araştırıp açıklamasınlar mı?.
İş hayatımızda bu günde 9 saatlik bilgisayarlı çalışma hayatımızda bu etkilerden kurtulmak için, ya da sırf bilim adamlarına verdiğimiz önemden dolayı! ‘’ara sıra yerinizden kalkıp dolaşın’’ önerilerini ne zaman memnuniyetle ve de fazlasıyla yerine getirmek için ofis önünde bahçenin dibinde toplansak, kendini o bölgenin sahibi sanan bir hınzır arı tarafından taciz edilirdik. Eh o yepyeni ve modern binamızda da gıda zehirlenmesinden, lağım taşmasına, çay kahve krizlerimizden, boyasız ayakkabıya kadar her türlü tedbir alınmasına rağmen, arı kovalamasına karşı ne petek şapkası, ne de duman püskürtücü bulunmadığından, bilhassa aramızdaki bayan arkadaşların çığlık çığlığa ofisten içeri kaçmasına kimse engel olamazdı.
Arılar kurdukları düzene son derece saygı gösteriyorlar. Ana kraliçeyi kendileri seçtikleri için ağzına balı bile kendileri veriyorlar. Kolonide bir tembel var çalışmayan. O da o. Kraliçe arı çünkü üremeyi sağlıyor. Sağlıklı bir nesil uğruna. Kadın hakları gereğinden fazla mevcut yani.
Kovanın içi sıcak olduğunda hepsinin birden kanat çırparak kovanı serinlettiklerini ben Şile’de gözlerimle gördüm. Birbirlerine asla zarar vermedikleri gibi saygı ve güvenleri de tam. Falanca birine yan gözle bakan yok. Dolayısı ile namus vukuatı da yok. Bu gün kaytarır diye bir düşünceleri olmadığı için ayrıca kovana yabancı biri giremeyeceği için ustabaşı, postabaşı, güvenlik teşkilatı gibi birimler de yok.
Sabah güneşin doğuşu onlar için işe başlama saati. 1 kg. bal için 40.000 arı 6 milyon çiçeğe konacak, o nedenle daha değişik bir çiçek seçme şansı yok. Ürün geliştirme yok. Üstelik o çiçekleri de kendileri arayıp bulacak.
Öğlen acıktım deyip yemek yemek yok. Hafta sonu ve bayram tatili yok çünkü koloninin yaşamını sürdürebilmesi için 8 kilo bala ihtiyaç var. Bu da koloninin dünya çevresini 6 kez dolaşması demek.
Bütün bunları yaparken de kaytarmak yok. Çalmak yok, biraz da kendime ayırayım yok, hortum yok. Programın üstünde bal yaptınız, bu da bizden sana deyip 1 gram ödül veren yok zaten böyle bir beklentileri de yok.
Performanslar hepsinde bir olduğundan ayrıca kovana giriş, çıkışlarda kart basmadıklarından insan kaynakları departmanları da yok. Bal yaptıkları peteklerin ağırlığı belli olduğundan kar zarar yok. Peteği doldurmak için dışarıdan bal almadıkları için satınalma teşkilatı, lojistik de yok muhasebe de yok, kendileri için malın ve emeğin parasal değeri de olmadığından Finansman da yok. Ürünü yani balı reddedecek Kalite güvence de yok. Pazarlama da yok. İnsanoğlu malı yani balı alıp götürüyor çünkü.
Bütün bunlara karşı ona buna kızıp veya kötü arkadaşa uyup kovanı terk edip, karşı kovana gitmeyi düşünen de yok. Çünkü içlerinde kötü yok. Bu nedenle hiçbir problem olmadığından dolayı da oğuldan çıkan her nesil arı da bal yapmaktan başka hiçbir şeyle uğraşmıyor, düzen böylece sürüp gidiyor.
Onlar güneşin batışına kadar çalışırlar da, insanoğlu nedense hakkını vermez. Kimse ‘’bugün arı gibi çalıştım’’ demez de ‘’it gibi çalıştım’’ der o da bilinmez. Hiçbir itin çalıştığı da görülmemiştir aslında.
Bu muhteşem varlık karşısında insan oğlunun evde veya işte hamal gibi çalışıyorum bütün bunları şuradan şuraya tek başıma taşıdım deme şansı yok. Yoksa herkesin birer Naim Süleymanoğlu gibi dünyanın sayılı şampiyon haltercilerinden biri olmanız gerekir çünkü arılar vücut ağırlıklarının tam 360 katı yük çekiyorlar. . Bunu tartmak için kantarları yok ama balı yerleştirdikleri altıgen prizmanın da sırrı bu. Her bir petek gözünün altıgen şeklinde inşa edilmesi esas peteğin direncini sağlamak içinmiş.
Kare veya daire şeklinde petek yok. Kıskançlık yok. Göze girme çabası yok. Bencillik yok. Bzi birbirimize bir iş için bilgi vermekten kaçınırken, işçi arı bir yonca tarlası bulduğunda taşıyacağı kadar balözünü kursağına doldurur ve kovana döndüğünde çember dansı veya kuyruk salma dansı yaparak , tarlanın yerini, uzaklık mesafesini bu danslarla diğer işçi arılara bildirir. Bu da inanılmaz sistemin örnek alınacak bir başka davranış şeklidir.
Onlar bu işi yaparken çiçek tozlarını taşıyarak, çiçeklerin üremesini, çevrenin güzelleşmesini sağlıyorlar ve BAL gibi de bir ürün sunuyorlar. İnsanoğlu ise çevreye gereken önemi vermediği gibi kirletiyor, gelecek nesilleri düşünmüyor, arıların yaşam alanlarını ise giderek daraltıyor.
En akıllı varlık insanın icadı en akıllı bilgisayarı saniyede 20 milyon aritmetik işlemi yaparken, bir arı aynı sürede 10 trilyonluk işlem yapıyor. Bu aklına rağmen aslında kendine yetenden 8 kat fazlasını insanlar için yaptığını, kendi için çalışırken, aslında insanlar için çalıştığını fark edemiyor.
İnsanoğlu da onun balını alıyor ama neresinde olduğu belli bile olmayan o müthiş çalışan minicik beynini çözemiyor. Bu da bilgisayar alanında alınacak daha çok mesafe olduğunu kanıtlıyor..