Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Arka sıra, pencere kenarı...

Arka sıra, pencere kenarı...
 

Arka sırada oturma saplantısı olanlardanım. Sadece okul yıllarımda sıralarda değil, minibüs ve vapurda, metroda, sinemada ve aklınıza gelebilecek her yerde fırsatım varsa en arkada otururum. Bunun bir sebebi kimsenin beni görmesi, takip etmesini istemiyor olmamdır belki. Uzak kalma, iki ölçü harici takılma arzusu. Bir su bardağı ukalalık. Bir tutam da... Ne bir tutamı canım. Koskocaman yabancılık işte.

Yıllar yılı okulda en arka-cam kenarı diye tabir edilen kısım her zaman benim olmuştur. Okul yıllarını bu bölgede oturarak geçirmiş insanları biraraya getirmek lazım aslında. Onlar hep aynı insanlardır. Onların muhabbetine dikkat etmek gerekir. Farklı lisanlarda bile konuşsalar anlaşırlar onlar. Bir gün insanları işe alacak seviyeye gelirsem eğer mülakatlarda soracağım, lisede sınıfın neresinde otururdun diye. En arka, cam kenarı derse CV'ye hiç bakmayacağım. Geç diyeceğim, işe aldım seni.

Bu insanın motivasyonu nedir? Bu motivasyon salt dersten ve hocadan mümkün olduğunca uzak durmakla açıklanabilir mi? Uzak kalınmak istenen sadece konuşurken ön sıralara tükürükler saçan bir hoca mıdır yoksa parmağını sürekli havaya kaldırıp her soruyu cevaplamak için kendini yırtan bir kaç öğrenci midir? En arkada oturan çocuk(lar) genellikle oyuna dahil olmayı reddetmişlerdir. Bu reddediş onlar için bir seçenek değildir.

Sınıfta gözleyecek bir şey kalmadığında dışarıyı izleyip dalıp gitmek için cam kenarını bilnçli-bilinçsiz olarak tercih ederler. İçlerine afakanlar bastığında bahçede top oynayan çocukları, paytak yürüyen eli ağır müdür yardımcısını, kişiliksiz müzik hocasının kelini falan izlerler. Bazen okulun önündeki sokaktan krem rengi kumaş paltolu bir güzel kız geçer. Yanakları kırmızıdır. O kız neden bu okulun öğrencisi değildir? Canım öyle olsa da ne fark ederdi sanki...
Arka sırada oturanların genellikle yaşamak için çok fazla geçerli sebepleri yoktur. Doğmuş bulunmuşlardır. Büyümüş bulunmuşlardır. Hayatları bir şekilde buraya kadar sürmüştür. Buraya gelmek için bir şey yapmamışlardır. Sonrasi içinde bir şey yapmayacaklardır. Tıngır mıngır yuvarlandıkları yokuş bir gün bir noktada bitecektir elbet. O güne kadar içleri feci sıkılacaktır. Neden çalışmaları gerektiğini, neden okumları gerektiğini, o parmağı neden insanların gözüne gözüne sokmaları gerektiğini anlamamışlardır.

Anlamadıkları bir şeyi yapamazlar. Yap denen şeyi yapamazlar. Yapmaları gerektiğine ikna olmaları gerekir. Uzaktan inatçılık ya da aslik olarak gözükür. Sürüye aykırı olma tarzındaki bir ergenin ukala tribi sanılır. Fakat değildir. Vallahi de değildir. Bütün bunların gerekliliği hakkında bir mutabakata, bir kabullenmeye gereksinim duyarlar. Genellikle -mucize bir öğretmen olmadığı taktirde- hiç kimse onlara neden çalışmaları gerektiğini anlatamaz. Yabancılaşmanın kaynağı daha derindir çünkü. Neden yaşıyor olmaları gerektiğini anlamamışlardır çünkü. Bu soruyu hiç sormasalar daha iyidir gerçi ama bir kere sormuş bulunmuşlardır...

Arka sıra öğrencisi sanıldığı gibi tenbel, işin kolayını seçmiş ve salt uykulu gözlerde ibaret bir kimse değildir. Belki inanmazsınız ama, onun işi herkesten zordur. O da herkes gibi olmak ister. Parmak havada uzay mekiği gibi sırasından fırlamak ister. Annesi babası karneye bakıp başını okşayıp "aferin" desin ister. Makine gibi işleyen sistemde kalantor bir piston olabilsin ister. Cepleri para dolsun, insanlar ona saygı duysun ister. Fakat içinde bir ses bütün bunlarda bir terslik olduğunu, hayatın bu kadar kolay harcanamaması gerektiğini bağırır da bağırır. Arka sıra öğrencisi kulalarını kapasa da, herkes gibi olmak iste de bunu asla başaramaz. Dediğimiz gibi, bu durum onun için bir seçenek değildir.

Acaba hiç bir veli ya da eğitmen okulların çocukların sokakta boş gezmesinden hallice, bir nevi ergen kıraathanesi olduğunu bildiğinden mi bu konulara girmek istemez? Acaba arka sıra öğrencisi bilinçli / bilinçisiz olarak bu kıraathaneye tıkılmış olduğunu fark ederde mi bu sinir bozucu mapus oyununu oynamak mı istemez? Trene bindirilmiş bir alamete giden bedene hapsolmuştur o. İşte o zaman camdan dışarı bakar. Kargaları falan izler. Kargaların ceviz ağacının altından cevizleri alıp sonra yükselip yükselik havadan asfalta atıp kırmalarını izler. Kargalar kendisini de sınıftan alıp yukarı bir yere uçursun ister. Belki aradan yıllar geçer, bu isteklerini bir yerlere not eder.

Okulun bitiyor olması, derslerde ağzı sarımsak kokan öğretmenlerden kurtulmak gibi gözükebilir. Fakat değildir, zira o koku her yerdedir ve arka sıra cam kenarı öğrencisi kendisine yine hayatın arkalarında bir yer bulur. Üniversite sınavında arkalarda kalır. İş yeri performansı yerlerde sürünür. Mülakatlarda diğerleri olmazsa bu olsun babında el üstünde değil arka cepte tutulur.

Arka sıra öğrencisi gönülsüz bir yolcudur. Yolun yanlış olduğunu bilir ama bunu değiştirecek gücü yoktur. Her zaman birileri çıkacaktır. Yaka paça sürükleyip onu kalabalıklarda tutacaktır. O zamanlarda da işte bu öğrenci bu düşündüklerini bir kağıda yazacaktır. Kağıttan bir uçak yapıp kalabalığa doğru fırlatacaktır. Birisi öğretmenden önce uçağı fark edip onu alıp sayfayı açıp okuyacaktır belki. Arkasını dönüp "bunu kim yazdı diye" bakacaktır. Kendisine arka sıralarda bir yer arayacaktır. Hatta bulacaktır da o yeri belki. Kim bilir?

K.
 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..