Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '06

 
Kategori
Arkeoloji
 

Arkeolojik çevre bilinci

Arkeolojik çevre bilinci
 

Ülkemizin doğal güzellikleri kadar tarih ve arkeolojik miras bakımından da ne denli zengin olduğunu duymayanımız yeri geldikçe söylemeyenimiz yoktur. Bunlar arasında müzelerimizde sergilenen sayısız taşınabilir eser, Osmanlı'nın görkemli camileri ve köprüleri, Antik Yunan ve Roma dünyasının taş tiyatrolarıyla mermer caddeli şehirleri aklımıza ilk gelenlerdir. Belki de bir kısmı oturduğumuz şehrin uzağında hiç bir zaman yolumuz düşmediği için doğrudan görme imkanımız olmayan tarihi anıt ve arkeolojik alanların, müzelerin varlığı bize kıvanç verir, bunlara yeryüzünde bir biz sahip olduğumuz için kendimizi farklı hissederiz. Hatta bazen "bizde neler var neler de doğru dürüst tanıtım yok..." diye kızdığımız da olmuştur.

Peki bu tarihi ve arkeolojik değerlerimizi biz yeteri kadar tanır mıyız?! Nasıl olur da bir yapı tarihi olarak adlandırılır, nasıl olur da bir alan arkeolojik olarak ortaya çıkar, korumaya ve tanıtılmaya değer bir yer olur. Bu değerler daha bulunmadan tarihi ve arkeolojik olarak damgalanmıştır da bize düşen yalnızca bu mührü ortaya çıkarmak mı olmuştur?!

Yapıldıkları zamandan itibaren kesintisiz olarak kullanıma devam edenler dışındaki tarihi ve arkeolojik anıt ve alanların hepsi birilerinin onları dikkate değer bulmasıyla bu anlamı kazanmışlardır. Bu birileri belki bazen bir arkeolog, tarihçi, sanat tarihçi veya bu işe gönül vermiş biri olabilir... ama işin özünde birilerinin bir esere veya alana tarihi ve arkeolojik değer atfetmesiyle başlar. Demek eski eserleri bir değer haline getiren günümüz insanlarıdır.

Bir kaç kişinin, araştırmacının yada görevlinin bir eseri tanımlaması ve değer veriyor olması önemli olsa da bu durum toplumun genelinde yeterli kabul görmezse tarihi eser ve alanların varlıklarını sürdürmeleri zorlaşır. Bu değerler bazen bir yol, kanal veya yapı çalışmasının, olmadı hoyrat bir darbenin kurbanı olabilir. Bir de bunları yalnızca para kazanılacak bir tür ticari mal gibi gören kaçakçılık olayı vardır ki, eserlerin nereye ait olduğunu bile bir daha tespit edemeyeceğimiz duruma sokup ait olduğu yere yabancılaştırır; başka ellere kaymasına neden olur. Hatta toplumsal bir kıymet bilmezliğin gittikçe işin uzmanlarını dahi etki alanına çekip, tahribat ve kaçakçılığın bir parçası haline getirmesi mümkündür. Öyleyse sahip olduğumuz tarihi mirasın kıymetini bilen ve onları korumaya yönelik yaygın bir toplumsal bilinç, tarihi ve arkeolojik eserlerimizin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için mutlaka gereklidir.

Peki bu toplumda bu bilinç nasıl yerleşir ve buna uygun bir ruh hali nasıl genel geçer bir hale gelir? Kuşkusuz okul çağında eğitim bu alanda çok önemlidir. İlkokullardan başlanılarak çocuklarda tarihi eserlere karşı merak ve sevgi uyandıracak dersler ve konular mutlaka eğitim programlarında yer almalıdır. Bu alandaki dersler ve konular mutlaka görsel materyallerle desteklenmelidir.

Tüm bunlardan daha önemlisi ve yalnızca okullarda kapalı kapılarla sınırlandırılmaması gerekli ve memleketimizin belki de en önemli zenginliği olan bizzat içinde yaşadığımız arkeolojik çevrenin toplumsal bir eğitimin projesinin bir parçası haline getirilmesidir. Kuşkusuz arkeolojik eserlerin en iyi tanıtıldığı yerler müzeler ve üzerinde kazı, restorasyon çalışmaları yapılmış yada yapılmakta olan ören yerleri; açık hava müzeleri ve buralardaki anıtlardır.

İlk ve orta öğretimde okullarda senede bir defa olsun işin uzmanlarından da yardım alınarak öğrencilere en yakın ören yerlerine ve müzelere geziler düzenlenmesi arkeolojik çevre bilinci geliştirilmesi ve yerleştirilmesi programının önemli bir parçası olabilir.

Televizyon, radyo ve basın yoluyla toplumun ilgisini uyandıracak, onları uzman görüşlerine boğmadan öyküsü ve bilmecesi bol belgesel ve yapımlara ağırlık verilmeli bu tür programların medya organlarındaki payı belirgin bir şekilde artırılmalıdır. Bu yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri, kuşkusuz yalnızca gösterişli yapıların, mermer heykellerin, altın, gümüş, sikke gibi zaten materyalinden dolayı kıymetli eserlerin değil; en basitinden bir çömlek veya kemik parçasının arkeolojik anlamda büyük değere sahip olduğunun anlatılmasıdır.


* * * * * *

Nasıl bir arkeolojik çevre bilinci?

Cadde üzerinde bir kanal çalışmasıyla karşılaştığınızda ne yaparız? Çoğunlukla çamura, toprağa bulanmamak için kazı alanının mümkün olduğunca uzağından geçmeye gayret eder ve bu çalışmanın bir an önce bitmesi için dua ederek yolumuza devam ederiz. Peki memleketimizin herhangi bir yerinde toprağa gelişi güzel de vurulsa 50 - 60 cm yada daha fazlası bir çukur açmanın aslında "farkında olmadan" yapılan bir tür arkeolojik kazı olduğunu düşündüğünüz ve buradan çıkan toprağa bu gözle bakanınız oldu mu?

Ben Türkiye'nin neresinde olursa olsun nerede kazılı bir alan görsem çıkan toprakta neler var diye bakmadan edemem. Şöyle üstün körü baktığınızda kazılan alanın niteliğine bağlı olarak yakın zamandan bir şeylere mutlaka rastlarız; fakat dahası da var mı sorusu her zaman açıktır... kırmızımsı, pembemsi, kahverengimsi yeni kırılmış kenarı kolayca fark edilen bir seramik yada kiremit parçasının çok eskilerde insan yaşantısına tanıklık etmiş bir zaman yolcusu olabileceğinizi düşündünüz mü? Bir kanal kazısında aslında dikkatli bir gözün seçebileceği daha çok şey olabilir, mesela açılan çukurun kesitlerinde farklı renklerde toprak katmanları bunları dikey olarak kesen taş sıraları çok çok eskilere ait olabilir... belki de az ötemizde zaten bildik bir tarihi yapının ilk yapıldığı zamanki mimari çevresinin bir parçasıdır.

Bu konuda son zamanlarda İstanbul'da yapılan metro ve tüp geçit kazılarında ortaya çıkan Roma İmparatoru Justinyen'in kayıp surları, 1600 yıllık rıhtıma ait kalıntılar ve Bizans Dönemi'nden çok iyi korunmuş ahşap tekne kalıntıları çok iyi örneklerdir. Kuşkusuz bunlar İstanbul gibi tarihi ve arkeolojik özellikleriyle zaten dikkatleri üzerinde toplayan bir alanda belki de sistemli bir şekilde arkeolog gözetimi olması sayesinde ortaya çıkarılmışlardır. Buna karşılık memleketimizin arkeolojik zenginlikleri yalnızca İstanbul'un belli alanları veya benzeri bir kaç bildik ören yeriyle sınırlı değildir. Toprağa atılan her kazma bize her zaman beklenmedik buluntular ve tarihin derinliklerinden ilginç ipuçları sunabilir; yani kazılan toprağı toprak deyip geçmemeli arkeolojik bir bilinçle ve heyecanla göz atmalıyız. Kırsal kesimlerde toprağı yalnızca bir tarla olarak sürmeyip çıkan her bir seramik, mermer yada düzgün bir taş parçasına dikkatle bakıp üzerinde bir şekil, bir yazı eskilerden bir işaret var mı diye yoklamalıyız. Bir şeyler sezdik, bir şeyler bulduksa işi orada bırakmayıp en kısa zamanda en yakındaki devlet yetkilileri aracılığıyla uzmanların bu konuyu araştırmasını ve bizi aydınlatmasını sağlamalıyız... işi başından savmak isteyenlerin tekrar tekrar kapsını aşındırıp mutlaka merakımızı yenmeliyiz.

Tahrip edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşündüğümüz eserleri varsa imkanımız fotoğraflayarak, yapabiliyorsak kabaca çizimleriyle kayıt altına alarak bir an önce başta müzeler olmak üzere kaymakamlıktan karakola kadar yetkili makamlara bildirmeliyiz.

İşte arkeolojik eserlerimizin hak ettikleri değere kazanması ve gelecek kuşaklara ulaşabilmesi böylesine bir ruh haline sahip bireylerden oluşan bir toplumda mümkündür. Bu heyecan ve merağa toplumsal bir yatkınlığımız vardır; fakat onu harekete geçirecek, biraz olsun bilgilendirip yol gösterecek mekanizmalar kurulmamış, bu sinerjiyi gösterecek kişilere modellik oluşturacak tipik örnek davranışlar ortaya konup heveslendirilmemiştir.

Bundan sonra bu köşede elden geldiğince arkeolojik çevre bilincinin yerleşmesine katkıda bulunacak yazılara yer vererek, burayı ziyaret edenlerle ortak bir çevre, doğa, sanat ve tarihi eser sevgisinin ve bunların korunması duygusunun payalaşılması ve bu alandaki duyarlılıklara katkıda bulunma arayışı içinde olacağız. Bu konuda ilginç öyküleri, deneyimleri ve önerileri olanların yazılarına veya görsel materyallerle katkılarına burada yer vermeye özen göstereceğiz.

 
Toplam blog
: 60
: 1352
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Arkeolog olarak arkeoloji, Eski Çağ tarihi, günümüzde sit ve çevre sorunları başlıca ilgi alanlar..