Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '12

 
Kategori
Öykü
 

Arşivimden 3: Bakırköy’de sabah (Kedili öykücük)

Arşivimden 3: Bakırköy’de sabah (Kedili öykücük)
 

Mırouv! Ne kadar da serin bir mayıs sabahı” dedi gerinirken.

Derken çevresini şöyle bir taradı. Az ileride, heykelin önündeki banklardan birinde sırtı dönük oturan genç kız dikkatini çekti. Kızın tenine ve saçlarının kıvrımlarına İstanbul havasının değmesi daha bir iki saat ancak olmuştu. Belli ki buralı değildi. Peki, ne arıyodu; daha doğrusu kimi bekliyordu sabahın bu saatinde Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda?...

Merakla ve ilgiyle kıza doğru yürüdü, onun oturduğu bankın yanından geçti. Geçerken de kızın kendi kokusuna karışmış belli belirsiz deniz kokusunu almak içgüdüsel olarak hoşuna gitti.

“Sabah güneşinin aydınlattığı bu soluk (yorgun ve uykusuz olsa gerek) ve pürüzsüz cilt, ne kadar çocuksu ve masum bir yüze ait” diye düşündü ve bir dişi olmaktan gurur duydu.

Sanki kızı umursamıyormuşçasına, onun önünde yalanıp temizlenmeye başladı. Arada sırada karnının sol alt yanında bulunan yara izini ve bu bölgede henüz uzamaya başlayan tüylerini yalamayı da ihmal etmiyordu. Onun bu davranışı belli ki kızın dikkatini çekmişti.

“Pisi pisi, gel bakiyim buraya. Kim kısırlaştırdı seni ha? Ne zaman ameliyat oldun sen?..”

Kalktı, kızın dizinin dibine kadar sokuldu, yüzüne baktı ve en tatlı sesiyle, “Mırryav, mırr” diye yanıtladı.

“Ah canım, kıyamam ben sana, öyle mi? Ama, bende sana verecek bir şey de yok ki! Hay Allah ne yapsak?”

Kızın endişe, çaresizlik, sevgi ve şefkat duygularıyla karışık bakışları ve ses tonuna üzüldü. Onu teskin etmek ister gibi; “Merak etme, bir şey vermene gerek yok. Ben bakarım başımın çaresine.. Senin verdiğin bu besin de bana yeter” mırıltılarıyla kızın bacaklarına sürtünmeye, sürekli bacaklarının arasında ve çevresinde dolaşmaya başladı. Kızcağız daha da yoğun bir ilgi, sevgi içerisinde çantasında yiyecek bir şeyleri –boşuna– aramaya başladı.

“Hey! Onun bu boş telaşına son vermem gerek. Hem ayrıca fiziksel olarak da ısınmak istiyorum. Hımm… Onun kokusunu ve sıcaklığını daha yakından duymalıyım” düşünceleriyle, kızın kucağına hoplayıverdi.

“Ooo! Bu kadar da demedik. Yüz verince astar istiyorsun canım!” sözlerine aldırmadan kızın karnına, kollarına sürtündü.

Kız, onun burnu ile alnı arasında bir yerleri parmak uçlarıyla okşadı. Sonra, ön ayakları ile karnı arasından iki eliyle kavradı; yere koymak ile kucağında alıkoymak arasında kararsızlık çeker gibiydi.

***

“Günaydın, hoş geldin. Burada da kedileri bulmuşsun” dedi; esmer, gözlüklü, dik saçlı bir erkek, kısık bir ses tonuyla…

Kız beni yere bıraktı, (O ılık, güzel kokan ve yumuşak kucaktan, soğuk beton zemine değdi patilerim. Küskün ve gözlüklü adama kızgınım) ayağa kalkıp, üstünü şöyle bir silkti. Adamla tokalaşıp, yanak yanağa öpüştü.

“Hayır, ben onu değil, o beni buldu” dedi.

Bankın üzerindeki çantasını alıp, ardına bile bakmadan uzaklaştı gitti…

Evet, onu ben gördüm. Ben yılıştım. Sanki hep birlikte olacakmışız gibi sevdim onu. Ama, o da beni sevmişti. Belki hala beni düşünüyordur. Buna eminim! Hatta tişörtünde kalan birkaç tüyümü, isteksizce üzerinden alıp yere atarken bile… Hem benim için bir öykü bile yazmıştır belki.

Gülçin Erşen – 26 Mayıs 1997 / İstanbul

 
Toplam blog
: 134
: 869
Kayıt tarihi
: 06.07.11
 
 

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu (İletişim Fakültesi) Radyo ve Televizyon Bölümü mezun..