Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '09

 
Kategori
Öykü
 

Artık fark etmez- 13. bölüm

Artık fark etmez- 13. bölüm
 

"RESİM:ALINTI"


Gözlerini kırpıştırdı Fecri. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Aralanan gözleri gökyüzündeki yıldızları fark etti. Doğrulmaya çalıştı ama her yanı tutulmuştu. Gecenin ayazı çökmüştü ne de olsa dışarıya. İçkinin vücuduna yaydığı sıcaklıkla üşüdüğünü hissetmemişti ama bankın üzerinde uyuyakalmak her yanının tutulmasına sebep olmuştu. Başında şiddetli bir ağrı vardı. Eliyle yüzünü ovuşturdu. Yalpalayarak kalktı yerinden. Parkın kapısına doğru sallanarak ilerlerdi. Sağına soluna bakındı. Bir taksi aradı gözleri.

………………..

Otobüs İznik’te vermişti ilk molasını. Kıpırdandı Nisan. Fulya rahat uyusun diye neredeyse hiç kıpırdamadan oturmaya çalışmak her yanının uyuşmasına neden olmuştu. Başının yanı sıra ayaklarında da korkunç bir zonklama hissediyordu. Ayakları şişmişti aşağı sarkmaktan ve neredeyse ayakkabıları patlamak üzereydi. Sıkıntıyla ofladı. “Ah Fecri. Bizi ne hallere düşürdün.” Diye geçirdi zihninden.

“Nisan.”

“Efendim.”

“Hadi gel inelim. Birer bardak sıcak çay ikimize de iyi gelecektir.”

“ Öyle ama Fulya.”

“Dur yardım edeyim sana da yatıralım Fulya’yı.”

Kızın bendini kaldıran Kenan’ın yardımıyla kalktı Nisan. Çocuğun başını yavaşça koltuğa bıraktı Kenan.

“İşte oldu.”

Tebessüm etti Nisan kızına sevgiyle bakarken.

Şalını aldı omuzlarına ve ilerledi otobüsün kapısına doğru. Aşağıya indiğinde geceyi solur gibi aldı verdi nefesini. Oksijen almak iyi gelmişti. Ne de olsa yaklaşık iki buçuk, üç saattir öyle oturuyorlardı. Hiç konuşmadan ilerlediler restoranta doğru.

“Oturalım mı şuraya?”diye sorar sormaz Kenan, o tarafa yöneldi Nisan ve oturdu gördüğü ilk boş masaya.

“Çay mı, kahve mi?” diye sordu Kenan.

“Sen… Ne içeceksin?”

“Kahve.”

“Aynından.”

“Tamam. Yiyecek bir şey ister misin?”

Hayır, anlamında iki yana salladı başını Nisan.

………………..

Elini cebine götürdü Fecri. Bir tomar para çıkardı ve taksimetreye bakmadan uzattı taksi şoförüne. Şoför bir elindeki paraya baktı bir de arabanın kapısını açıp inmeye çalışan adama.”Bunun para üzeri falan soracak hali yok. Fitil gibi içmiş. “ diye düşündü. İndi sonunda Fecri. Şöyle bir baktı taksi şoförü ” Araba da leş gibi alkol koktu.” diye söylenerek bastı gaza. Bilinçsizce el salladı hareket eden taksinin arkasından Fecri. Apartmana yöneldi. Anatarlarını aradı cebinde. Buldu. Yere düşürdü. Eğildi almak için. Başını şiddetle vurdu demir kapıya.

…………………………

“ Yolculuk boyunca kendi kendinle konuştuğun kaçmadı gözümden.”

“Fark ettin demek.”

“ Kendini üzme bu kadar. Her şey yoluna girecek.”

“Sahi girecek mi?”

“Girmemesi için bir neden yok ki…”

Soru soran gözlerle baktı karşısında kendisine tatlı tatlı gülümseyen kadife bakışlı adama Nisan.

“ Bazen kara bulutlar esir alır inansın ruhunu. Sonra… Sonra…”

“Yağmurlar ıslatır.”

“Güneş çıkar ardından.”

“Benim güneşim benden o kadar uzak ki Kenana. Fulya olmasaydı ne yapardım bilmiyorum.”

“Kendini bırakmak yok Nisan. Bu seyahat…”

“Ayrılık diyecektin galiba…”

“Seyahat… Senin de Fecri’nin de enine boyuna düşünmenizi, kendinize gelmesini, birbirinizi özlemenizi ve kıymetinizi anlamanızı sağlayacaktır.”

“Nedense, ben senin kadar iyimser değilim.”

“Olmak zorundasın. Ne kadar pozitif düşünürsen… Sonuç o kadar güzel olur.”

Otobüsün hareket etma zamanının geldiğini bildiren anonsla ile kalktılar yerlerinden. Yıldızlı geceye şöyle bir baktı Nisan. Derin bir nefes aldı. “Gerçekten her şey düzelecek mi Kenan, senin dediğin gibi her şey güzel olacak mı?” diye düşünerek bindi otobüse.

…………..

İçeri girdi Fecri. Salonun ışığını yakmak için parmaklarını dolaştırdı duvarın üzerinde.

“Nisannnn… Nisannn…” diye seslendi.

Ses yoktu. O sıra buldu elektrik düğmesini ve yaktı ışığı. Karısına seslnedi. İlerledi sarsak adımlarla. Kanepeye varamadan yıkıldı kaldı olduğu yere.

…………………..

Fulya öyle güzel uyuyordu ki… Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı gördüğü rüyanın etkisiyle.

“Yanım boş Nisan. İstersen böyle gel. Fulya’yı hiç rahatsız etme.”

Kızına baktı Nisan. Usulca okşadı saçlarını. Kenan’ın dediğini dinleyerek geçti pencere kenarına. İçine tarifi imkânsız bir sevinç yayıldı genç adamın. En azından yolun geri kalan kısımında Nisan kendi kendiyle değil onunla konuşup düşüncelerinden bir nebzede olsa uzaklaşacaktı.

Sohbet, sohbeti açıyordu. Otobüse bindikleri andan itibaren Fecri ‘nin adı geçmemişti ve Nisan’ı üzen konulardan hiç bahsetmemişlerdi. Konuşacak ne çok şeyleri vardı. Bir süre sonra Nisan yorgunluktan ağırlaşan göz kapaklarının kapanmasına engel olamadı. Uzunca bir zaman seyretti Kenan, Onu. Ne kadar da güzeldi Nisan. Yüzüne yerleşen yeis bile gölge düşüremiyordu güzel çehresine. Sanki tuvalin üzerine çizilmiş yağlı boya bir portreyi andırıyordu. Beklemediği bir anda kızn başı düşüverdi omzuna. Uzanmak sarmak, korumak, hiç değilse saçını okşamak geldi içinden ama engel oldu düşüncelerine. Ne de olsa Onun yanında kendini bırakıp uyuyayacak kadar rahat hissetmişti Nisan kendisini. Kızını ve kendisini Ona emanet etmişti ya da Kenan bu gerçeğe inanmak istemişti. Başını çevirerek Fulya ‘yı da kontrol ettikten sonra omzundan bedenine sarılan sıcaklığın hazzına bıraktı bedenini. Nisan uyanmasın, bir parça olsun dinlensin diye elinden gelse nefes bile almayacaktı.

……………………

Guguklu saatin içindeki kuşun saati bildirmek üzere guguklamaya başlamasıyla gözlerini açtı Fecri. Sağına soluna bakındı. Tanıdık eşyaların arasındaydı. Evinde olduğu fikri iyi geldi Ona. Doğrulmaya çalıştı. Sendeledi ama koltuğun kenarına tutunarak başardı ayağa kalkmaya. Banyoya doğru ilerledi. Üzerindekileri çıkardı, attı kirli sepetine ve girdi duşun altına.

………………..

Doğan günün ilk ışıklarının üzerine düşmesi ile araladı gözlerini Nisan. Nerede olduğunu anlamaya çalışır gibi bakındı. Yanaklarına yayılan pembelikle büyük bir utanç içinde başını çekti Kenan’ın omzundan.

“Günaydın.” diyerek gülümsedi Kenan.

“Günaydın. Ben… Ne kadar süredir uyuyorum.”

“Bilmem. Dinlenebildin mi biraz olsun.”

“Şey… Seni rahatsız ettim sanırım.”

“Hayır. Rahatsız olmadım. Bilakis bana güvenip uyumandan mutluluk duydum.”

Söyleyecek bir şey bulmadığı için gülümsemekle yetindi Nisan.

“Berbat görünüyor olmalıyım.”

“Çok güzel görünüyorsun.”

Yanaklarının daha da yandığını hissetti Nisan.

“Fulya… Uyuyor mu hala.”

“Merak etme gözümü bir an olsun ayırmadım. Mışıl mışıl uyumaya devam ediyor.”

…………

Beline doladığı havluyla çıktı banyodan Fecri. Yatak odalarına doğru yöneldi. Yatak hiç bozulmamıştı. “Nisan.” diye mırıldandı belli belirsiz. Sonra Fulya’nın odasının kapısını araladı. Kızının yatağı da bozulmamıştı. Yüreğine yerleşen korku ile dolabını açtı kızın. Dolabın yarı yarıya boş olduğu gerçeği hızla inen bir tokat gibi çarptı yüzüne. Hızla yatak odasına geri döndü. Valizlerin durduğu gözü açtı. Yoktu işte yerlerinde. Karısının gözünü araladı ve kızının dolabının bir eşiyle karşılaştı sanki. Derin bir hüzün yerleşti bedenine. Omuzları düştü sanki iki yana. Yavaş adımlarla salona gitti. Kendini bıraktı koltuğun üzerine. Nisan’ın uyarılarını, söylenmelerini dikkate almamıştı. Her zaman ki gibi kendi söyleyecek kendi dinleyecek ve bu devran böyle sürüp gidecek diye düşünmüştü. Hatta düşünemediğini bile düşündü. Alkol beynini kemirirken sağlıklı düşünemiyordu zaten. Gözlerini etrafta dolaştırdı. Ev ne kadar sessizdi. “Nerdesin Nisan. Beni bırakıp nasıl gidersin?” diye mırıldanırken yüzünü ovuşturdu sıkıntıyla.

Ayağa kalktığı an gözüne ilişti sehpanın üzernde duran kâğıt parçası. Uzandı, aldı. Karısının veda mektubunu okurken gözyaşları yanaklarını yıkıyordu.

………….

Bursa’ya vardıklarında Kenan’ın tüm ısrarlarına karşılık Mudanya’ya kadar boş yere gelmesini istememişti Nisan. “Burada ayrılalım Kenan. Yol arkadaşlığın için çok teşekkür ederim. “diyerek elini uzatmıştı tokalaşıp, vedalaşmak için. “Benim için zevkti Nisan. “ diyerek kendisine uzanana eli sıkmıştı Kenan ve “Herhangi bir durumda, her ne olursa olsun, ihtiyacın olduğu her an beni arayabilirsin.”demişti.

Minibüsten inince yürüyecek çok az yolları vardı ana kızın. Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı Mütareke evinin önünde durdu Nisan.

Çocukluğunun geçtiği bu sevimli sahil kasabasının her köşesinde ayrı bir anısı, yitip giden çocukluğu saklı değil miydi? Pek değişiklik yoktu. Deniz kenarına açılan bir iki yeni çay bahçesi ve mevsim itibariyle evlerin pencerelerinin önünde rengârenk açan çiçeklerin mis kokularının sokaklara yayılması ve can alıcı güzellikleriyle yoldan geçenleri mest etmelerinden başka.

“Yoruldum anne.”

“Az kaldı güzel kızım. Geldik. Karşıya geçeceğiz… Şu köşedeki pembe ev.”

“Şeker gibi rengi.”

“Öyledir. Gel hadi.”

Evin önüne geldiklerinde kocaman açıldı Fulya’nın gözleri. Bahçedeki dönen renkli şeye takılı kaldı bakışları.

“Ne kadar güzel… Bu ne anne?”

“Rüzgârgülü kızım. Hadi… ” diyerek bahçe kapısından içeri girdikleri anda evin ahşap kapısı aralandı ve Suphi Bey göründü. Ayakkabılarını giyip de başını kaldırdığı anda gözgöze geldi habersiz misafirleriyle.

“Nisan… Kızım…” dedi yaşlı adam şaşkınlık içinde kelimeleri geveleyerek.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..