Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '09

 
Kategori
Öykü
 

Artık farketmez - 23.Bölüm

Artık farketmez - 23.Bölüm
 

"RESİM:ALINTI"


Bahçe kapısına doğru ilerliyordu Fulya dedesinin elinden tutmuş bir şekilde ki Nisan’ın telefonu çaldı. Telefonun sesiyle birlikte yüreğinin boşaldığını hissetti. Babası ile göz göze geldiler.

“Efendim.”

“Nisan Hanım . Bülent ben.”

“Bülent Bey. Bir dakika lütfen.”

“Kızım sen rahat konuş biz yürüyoruz yavaş yavaş. Yetişirsin arkamızdan.”

“Tamam, babacığım.” diyerek kızına bir öpücük gönderdi ve bahçenin derinliklerine doğru yürürken aldı boşanma haberini. Bir süre kaldı olduğu yerde.

……………..

“Meşgul ağabeyciğim. Sonra yine denerim.” dedi Emel.

“Hadi arabaya o zaman prenses. Gidip bir şeyler içelim bir yerlerde.”

“Küçük bir kutlama yapalım diyorum yanlış anlamıyorsam.”

“Yoo… Sadece zor bir gündü ve…”

“O zaman yeşillik bir yere gidelim.”

“Papazın Bağına ne dersin?”

“Harika derim.”

………………………….

Bülent’in “Nisan Hanım orada mısınız?” sorusuyla toparlandı.

“Teşekkür ederim Bülent Bey. Bitti demek. İyi günler.”diyerek neredeyse çökercesine bıraktı kendini yanında durduğu salıncağa.

………………..

Taksi durur durmaz parasını ödeyip koşar adımlarla çıktı merdivenleri Fecri. Sanki eve gidip kapıyı çalınca Nisan açıverecekti kapıyı. Oysa unutmuştu annesinin kilidi değiştirdiğini. Ancak zili çalıp da kapı açılmadığında elini cebine attığında hatırlayabildi bu gerçeği. İçi kanayarak döndürdü kilidi deliğin içinde. Girdi içeri. Her şey yerli yerindeydi. Nisan’ın bıraktığı gibi. Tek bir şey dışında, sessizliğin. Sanki işteydi Nisan ya da çarşıya gitmişti de az sonra giriverecekti kapıdan içeriye “çok yoruldum.” diyerek.

Gelmeyecekti. Bitmişti işte. Yığılırcasına bıraktı kendini koltuğa. Kim demişti ki erkekler ağlamaz diye. Bal gibi ağlıyordu Fecri yıkılan hayatına, çok sevdiği karısına, biricik kızına, her şeyi mahveden kafasızlığına.

……………..

Telefonunun sesi böldü Nisan’ın hıçkırık seslerini.

“Nisan canım. Emel ben. Bir sesini duyalım dedik.”

“Emel…” der demez tanıdık bir ses duymanın sıcaklığıyla daha da hıçkırmaya başladı Nisan.

“Nisan. Canım… Ağlama ne olur?”

“Bitti Emel. Bitti.”

“Ağlıyor.” diye fısıldadı kendisine merakla bakan abisine.

“Ver… Bana ver telefonu.”

“Nisan. Topla kendini.”

“Kenan. Bitti. Çok canım yanıyor.”

“Yapma Nisan. Üzme kendini bu kadar. İstediğin bu değil miydi?”

“Evet ama… Bilmiyorum. Karmakarışığım.”

“Fulya. Onu üzeceksin. Hadi sil gözyaşlarını.”

“O dedesi ile. Uçurtma uçuracaklar. Ben de gidecektim ama telefon gelince Bülent Beyden.”

“Anladım canım. Şimdi lütfen topla kendini. Üzülme. Kendini hırpalama.”

“Babamı daha fazla üzmek istemiyorum Kenan. Öyle yalnızım ki. Konuşacak tek bir Allah’ın kulu yok.”

“İstersen gelirim.”

“Sahi mi?”

“Evet. Zaten Cuma bugün. Hafta sonu…”

“Çok sevinirim.”

Gözleri ışıldadı Kenan’ın. Göz göze geldi Emel ile. Kız ciddiyetini bozmamaya gayret etti.

“Hemen yola çıkıyorum.”

“Emel. Canım benim. Onu da getir çok özledim.”

“Görüşmek üzere Kenan. Bu iyiliğini hiçbir zaman unutmayacağım.”

“Senin için yapamayacağım hiçbir şey yok Nisan seni öyle çok seviyorum ki” demek istedi Kenan ama yuttu düşüncelerini.

“Görüşürüz Nisan.”diyerek kapattı telefonunu.

“Yolculuk var galiba.” diye muzipçe gülümsedi Emel.

“Kalk hadi. Gidiyoruz.”

“Ben de mi?”

“Arkadaşın seni de istedi. Çok özlemiş seni”.

“Canım benim. Ben de onu özledim ama seni görünce beni unuttuğunu düşünmeye başlamıştım nedense.”

“Pabucun dama atıldı diye mi üzüldün prenses. Hala büyümedin sen Emel.”

“İyi böyle küçük kardeş olmak. Büyüyüp de ne yapacağım.”diyerek kalktı ayağa. O sırada hesabı ödemişti bile Kenan.

…………………

Telefonda da olsa tanıdık sesler duymak iyi gelmişti Nisan’a. Kalktı yerinden. Bahçe hortumu ile yüzünü yıkadı önce. Derin bir nefes aldı. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Babasının ve kızının araksında patikayı tırmanmaya başladı.

…………………

Duvarlar üzerine üzerine geliyordu Fecri’nin. Sessizlik çıldırtıyordu farkında olmadan. Ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerini ovuşturdu ve kalktı yerinden. Banyoya geçti. Elini yüzünü yıkadı. Kurulamadan çıktı. Serinlik iyi gelirdi belki. Bilmem kaçıncı kez arıyordu Afife. Kapattı telefonunu. Daha fazla duramayacaktı anılarının sindiği, Nisan’ın parmak izleriyle bezeli bu evde. Nereye gideceğini bilmeden çıktı evden. Merdivenleri indi. Bildiği tek şey bir şeyler yapması gerektiğiydi ne olduğunun adını koyamasa da.

………………………

“Demek bitti Nisan.” dedi Suphi sigarasından derin bir nefes çekerken.

“Bitti babacığım. Şimdi. Fulya’ya nasıl anlatacağım onu düşünüyorum.”

“Akıllı benim torunum. Zaten bir şeylerinde farkında. İstersen beraber konuşuruz.”

“Kenan gelsin de öyle konuşalım ne de olsa bir psikolog o. Yardımı dokunur.”

“Çok sevindim arkadaşlarının gelecek olmasına.”

“Bende babacığım bende.”diyerek kalktı yerinden ve kızının yanına gitti.

……………..

Şehir Kulübünden içeri girdi Fecri. Duman bulutunun arasında tanıdık var mı diye göz gezdirdi. Bir el kalktı havaya.

“Oooo. Fecri. Hangi rüzgâr attı seni buraya?” derken ayağa kalkmıştı bile Rüçhan.

“Samyeli diyelim” dedi Fecri ağzını doldurarak.

“Nerelerdesin dostum? Özlettin kendini.”

“Sorma birader. Neler oldu neler? Duymadın mı hiç?”

“Kimseyi gördüğüm yok ki. Birkaç kere muayenehanene uğradım ama sekreterin bir süre yurt dışında olduğunu söyledi. Yerine de tüysüz bir diş hekimi bırakmışsın. Nereye gittin anlat bakalım. Yediğin içtiğin senin, gördüklerin bizim olsun.”

“Sandığın gibi değil Rüçhan. Gel şöyle sessiz bir köşeye oturalım da anlatayım olup biteni.”

“Bak şimdi meraklandırdın Fecri kardeş.”

………………….

“ Ben hazırım abi” dedi küçük valizini kavrayarak Emel.

“ Kapıyı kilitle de in. Ben arabayı ısıtayım.”

……………………..

“Ne diyordun Fecri, sen. Şimdi boşandınız mı yengeyle.”

Anlamamış gibi tekrarlayıp durma Rüçhan. Fena halde canım sıkılıyor.”

“Şimdi içelim efkârımız dağılsın diyeceğim ama hastanede yatıyormuşsun be birader bunca zamandır.”

Yutkundu çaresizce Fecri. Canı fena halde alkol almak istiyordu ama hem kendine hem de Nisan’a söz vermişti düşüncelerinde.

”Burada değil ki nereden görecek ya da duyacak içtiğimi?” diye geçirdi usundan hızlıca.

“Bir kadeh olsun içsem. Zararı olmaz değil mi Rüçhan?”

“Olmaz be birader. Bir kadeh nedir ki? Dişinin kovuğunu anca doldurur.”

Bir kadeh derken üst üste yuvarlanmıştı kadehler. Kafalar iyice dumanlanmıştı.

“Kalk Fecri gidiyoruz.” dedi dili dolaşarak Rüçhan.

“Bu kafayla nereye gideceğiz?”

“Neredeydi yenge?”

“Mudanya’da.”

“İyi ya işte oraya gidiyoruz.”

Gözleri parıldadı Fecri’nin.

“İyi de nasıl gideceğiz?”

“Düşünme sen bunları ben ne güne duruyorum. Arabam otoparkta.”

“İçkiliyiz.”

“O görmeyeli korkak olmuşsun birader. Sen buna içki mi içtik diyorsun? Ölüm kullanır arabayı benim. Kalk hadi, kalk. Burada sızlanmayla olmaz. Gidelim de konuş karınla.”

“Gidelim be birader.” diyerek kalkarken şöyle bir yalpaladı Fecri.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..