Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Artistler yaşgünü*

Artistler yaşgünü*
 

Hani golden cikletleri vardı, 60' lı yıllarda...

Hani o golden cikletlerinin içinden, artist resimleri çıkardı renkli renkli... Türkan Şoray, Muhterem Nur, Ayşecik, Ayhan Işık, Parla Şenol, Filiz Akın, Göksel Arsoy...

Yaşı tutanlar çok iyi bilir golden cikletlerini de , içinden çıkan artist resimlerini de.

İşte bu küçük renkli artist resimleri, bizim çocukluk oyunlarımızın en büyük ilham kaynaklarından biriydi.

Yazlık sinemalarda soluksuz seyrettiğimiz film kahramanlarının resimlerini biriktirmek, sonrada onları dekor yaparak, bir çeşit adlarına ithaf ettiğimiz müsamereler düzenlemek . Roller ve oyuncular değişse de, bizim oyunumuzun adı hep aynıydı, o dönemler : ARTİSTLER YAŞGÜNÜ

60' lı yılların ortalarında ahşap ve iki katlı, cumbalı evimiz yıkılmış, dönemin modasına uygun olarak yerine bir beton yığını dikilmişti. Dikilen beton yığını ile birlikte, yeni bir oyun dönemi başlıyordu artık, bizim için.

Arka bahçenin içindeki odunluklar !

Artistler yaşgünümüzün mekanı hazırdı. Odunluğun dört bir yanı, o küçük renkli artist resimleri ile bezenirdi. Aralarına da grepon kağıtlarından fenerler, kedi merdivenleri, balonlar....

Dekor hazir ! Sıra oyun seçimlerinde. O zamanlar ,bütün çocuklar kitap kurdu. Mutlu Prens, Deniz Kızı, Hansel ve Gretel, Alice Harikalar Diyarında ... Kibritçi Kız...

Andersen, Jules Verne, Grimm kardeşlerle zenginleşen hayal dünyamız, odunluklara sığmayacak kadar büyüktü aslında hepimizinde.

Evlerden yürüttüğümüz çarşaflardan oluşan perdemiz, uyumsuz sesli koro şarkılarımızla açılırdı çoğu zaman:

Tarla kuşu..tarla kuşu... Tarla kuşuuuu seni yolucam...
Ya da : Horozumu kaçırdılar,kanadını uçurdular...
Suyuna da pilav pişirdiler...
geh biliii..bili bilii....benim güzel ibikli horooozuuummmm... diye bağırdıkça, seslerimizin gerçek horozlardan pek farklı olmadığı aşikardı...

Ve işteeeeee Oyun Başlıyoorrrrrr.!!!!!!!

Artistler Yaşgününün muhteşem oyunuuuuuu... Koşunnnn..Gelinnnnn..Kaçırmayınnnnn!!!!

Kapıya koyduğumuz mahallenin veletleri çığırtganlık yapmakta. Zira oyuncu bol, seyirci yok !

Kapıda para almayı, bilet kesmeyi bırak, üstüne gazoz verirdik seyirci araklamak için.( tiyatroların ve tiyatrocuların hali ve meşaggati, o zamanlardan belliymiş...)Ahhh..ahhhhh..bizi kimse anlamazdı.

Yönetmen, çoğunlukla ben olurdum. Başrolde bendeydi tabii, haliyle... Kimse beni kolay yönetemezdi de. Şerrimden kurtulmak için bulunan en kolay yöntem , benim yönetmen olmamdı tabii.

Hem onlar, yani Sümüklü Murat, Cırlak Sema, Koca Popo Nur, Ağlak Aysın, mızıkçı Aynur ...ne anlarlardı canım, bu yönetme işlerinden...

En sevdiğim oyun-kitap KİBRİTÇİ KIZ'dı.

Fazla dekora gerek yok.Bir iki dal parçası yeter bize. Ve dalların uçlarına tutturulan pamuklar. İşte karı yağdırdık bile...Hem yırtık pırtık elbiseden bol ne var ? Olmasa da yeni elbiseleri parçalamak çok kolay. Oyun bittikten sonra, divan altlarına sıkıştırıveririz , bir dahaki oyuna kadar. Annelerin ruhu bile duymaz.

Ve nihayet perde yeniden açılır, kibritçi kız görünür sahnede...

Üstünde eski, yırtık elbiseler. Başı açık, ayakları çıplak. Bir yılbaşı akşamı, elindeki kibritleri satmaya çalışmakta yoldan geçenlere.

Cılız ve ağlamaklı ses tonu ile bağırmakta : Kibritlerim var ! Ne olur alın... ısınırsınız...

Paltolarına, atkılarına, berelerine sıkısıkıya sarınmış insanlar ; telaşlı telaşlı önünden geçmekteler. Onu duymuyorlar, görmüyorlar bile. Elleri, kolları rengarenk kurdeleli hediye paketleri ile dolu. Biraz sonra evlerinde başlayacak yılbaşı partisinin hayali içindeler.

Kibritçi kız, iyice üşümüş. Isınmak için tek tek kibritleri yakmaya başlar. Yaktıkça da kibritin cılız alevinde bi yandan ısınmaya calışır, bi yandan da sıcak bi yuvanın hayalini kurar.

Oyun tam planlandığı gibi gitmekte, yüzler ağlamaklı, heyecanlar dorukta.

Ve birdennnnnnn...kibrit kutusu tutuşur. Sonra da kuru dallar ve pamuklar...

Panik başlar odunlukta.

Tabii odunluktaki son artistler yaşgünümüz olur bu.

Sonra, beton evlerin bodrumlarına ve sümüklü Muratların bahçedeki, o sıralarda geçici süre ile boşalan tek kat evlerine terfi etti, bizim artistler yaşgünü.

Üstelik, kapıda bilet te kesmeye başladık. Her seferinde bakkalların İsmail, para yerine gazoz kasası ile girse de az zararla kapatıyorduk, oyunu.

Artık işi öğrenmeye başlamıştık.










Blognot: Yazıma kendilerini feci şekilde kıskanmama neden olup, ilham kaynağı olan sevgili Nazan Köseoğlu , Yeşim Özdemir, Özlem Akaydın ve Yağmur Zamanı' na bir dolu teşekkürler. Onların yaramazlık dolu, neşeli anılarını sayfalarında okuyabilirsiniz.

Sanırım, anıların devamı gelecek.

* Artistler yaşgünü 'nün patenti , tamamıyla tarafıma ait olup, bütün yaramaz çocuklar, istediği gibi kullanabilir.

Fotoğraf: Ayşecik













 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..