Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Asimilasyon

Asimilasyon
 

Çetrefil sorunlarımızı yinede bir kenara bırakmadan, oturup ta bilgisayarın başına gelmesini beklediğim ilhamdan sonra, muhatabımı bulamamaktan, bulsam bile bunun 2-3 kişi ile sınırlı kalması, acaba okuyan mı yok yoksa kültürel krizlerimizin boyutları ileri derecede de, aldırış eden mi yok diye düşünüp sizinle sohbet eder bir ortamda yazmak istedim, konudan konuya atlayarak...

Çocukken bende yapmışımdır. Öğretmen bana soru sormasın diye pusan hep dinleyen çocuklar geldi aklıma bir anda... Bir şeylerin yazılmamasındandır herhalde, kimsenin üzerine alınmasına gerek yok.

Üzerinde düşündüğüm asimile olan ve halada edilmeye çalışılan kültürümüz... Herkesin söylediği ama uygulayamadığı... Yani hocanın dediği yoldan gidilipte, gittiği yoldan gidilmeme işi benimkisi...

Çocuklar ne dayıya ne bibiye bilakis anaya babaya özenirler. Ne yapıyorlarsa aynısını taklit etmeye çalışırlar. Eğer akşamları oturup tv seyrediyorsanız, çocuklarınızın da aynısını yapacağı kesin gibi... Eğer oturup bir şeyler okuyorsanız, çocuklarınızda derslerine çalışabilecek demektir. Kahvede oturup kağıt oynayıp sigara içen bir kültüre sahipseniz sizin çocuklarınızın da gideceği yer belli olmuştur artık. Ne olacaktı ki yani; armut gidip te elmanın gölgesine mi düşecekti. Nereden mi biliyorum. Bende bir kız babasıyım ve ailecek ne yapıyorsak kızımda bize adapte oluyor. Yaşı ilerledikçe zaten çevre koşullarından ve başka kültürlerden kendiliğinden etkilenecektir o ayrı mesele... Başka kültürlerinde güzelliklerini ve işimize yarayanları benimsettirmeye çalışmak gereklidir.

Biz, televizyonların gaydırı-guppak bir sürü programlarını seyrettiğimiz için devamları yapılır. Bizi uzaktan yakından ilgilendirmediğini düşündüğüm magazin programlarını her kanalda olduğu için seyretmek zorunda kalırız zaman zaman... Sonucunda 50’sindeki teyzelerimiz bile Hülya’nın yırtmacı, Sibel’in saçları, Seda’nın pabuçları ile ilgilenirler. Neyi seyrediyorsak ondan konuşuyoruz. Sohbet etmeyi unuttuk, gittiğimiz misafirliklerde bile tv seyretmeye başladık gibi... Hatta birilerini gözetlemek gibi acayip alışkanlıklarımız oldu. Paramızla birilerinin şarkılarını ilk on listesinde görmek, birilerinin evlenmesi, kiminin pop yıldızı olması için oy verir olduk. Avrupa ve Amerika’dan alınan tıpatıp aynısı yapılan programlar bizim kültürümüzü çığırından çıkarıyor. Kimi pop yarışma programları, kimi televole, kimi bbg programları düzenliyor. Biz kendimizi içimizden yıkmaya çalışıyoruz galiba... Mukavemetimiz tv’ye karşı hiç yok. Abartmak gibi olmasın ama tv’leri, bizden olmayan kültürün misyonerleri (bir dine, kültüre kendini adayan kişi-kuruluş) olduğunu varsayıyorum.

Bir şarkı veya pop müzik olsun tv’de, her yerinden erotizm kokusu gelen bir film izlemiş gibi oluyorsunuz. İşte gelinde kendilerini erotik bir meta olarak kullandıranlara ve kullananlara kızmayın.

Yetişkin insanların tv’den etkilenmesinin biraz zor olduğunu kabul etsek bile çocuklarımızın bu televole kültürü ve kendimize ait kültürümüzle çatışmaya girmesi gayet kolay olabilmekte... Üzerine ölü toprağı serpilmişler gibi farkında mı değiliz acaba tv’nin bizi yok etmeye çalıştığından...

Alternatif çözüm mü; içimizdeki asıl “ben” duygusunu ortaya çıkarmak olacaktır belki de... Ben’i bıkıp usanmadan arayıp kendimiz olmalıyız önce...

Beni bende demen, bende değilim,

Bir ben vardır bende, benden içerü... (Yunus Emre)

Kültürlerin birbirinden etkilenmesi kaçınılmaz bir olgudur. Bizdeki etkilenme ise kültürümüzü yok sayıp başka kültürlerin direkt olarak kabul edilmesidir. Zorla asimile edilmekten değil kendi kendimize asimile olmak diye buna derler işte...

(Asimilasyon : Bireyin veya topluluğun kendi kültürel kimliğini bırakması veya bir dereceye kadar yadsıyarak inkar edip, diğer toplumsal gruplarına benzemesidir. Entegrasyon: Bir toplumun kültürel kimliğini kaybetmeden başka bir toplum veya toplumlarla iletişim kurması ve bütünleşmesidir. (Bkz. muhtelif sözlükler.) Benim anlatmak istediğim ise entegrasyondur. Kültürümüzü hiçe saymadan, gördüklerimizi hemen kabullenmeden, başka kültürlerin bize uygun olanlarını, teknolojilerini almaktır.)

Seyretmeyin demek kadar da kolay bir şey yoktur herhalde tv’yi... Gözümüzün içine kadar sokuyorlar çünkü... Size bir şey söyleyeyim mi: Bir filmi ortasında bırakmak kadar güzel bir duygu yok. Filmin sonunu siz canlandırın...

Böyle bol keseden sallayan ben de mutlaka herkes gibiyimdir herhalde... Ama;

Ne dinliyorsun ne dinliyorsun diyen yüzlere tekrar tekrar, “türkü” diyebilmenin verdiği keyfi, neeee sen takım tutmuyor musun? Beş yaşındaki çocukların bile takım tuttuğu şu zamanda takım tutmamak ne demek? Sorularından sonra insanların bön bön bakışını hiç umursamadan yine de “takım tutmuyorum” diyebilmenin verdiği keyfi nasıl anlatırım ki size...

Haberiniz vardır ama bende çok düşünmüşümdür. Şu maçları yayınlamak için televizyonların birbirleri ile kıyasıya mücadele içine girdiklerini... Her maç arasında yayınlanan 5-10-15 saniyelik reklam için ödenen ücretin bilmem kaç bin dolarlarla yapıldığını... Niye mi? Biz seyrettiğimiz, bizi etkileyebildikleri için tabii ki... Düşünmek gerekir buralarda yatan rant (emeksiz kazanç) çıkarcılığını... Reklamların, biri beşe satmak için yapıldığını...

Çağa ayak uydurmak zorunluluğumuz gibi safsatalara inanmak zorunda değiliz. Hele hele bu çağ, köşeyi bir anda dönenlerin, cüzdanla vicdan arasında cüzdanı tercih edenlerin, koltuğa oturduktan sonra it ürür kervan yürür diyenlerin, kendi kültürünü yadsıyanların, çirkinliklerin, çirkefliklerin, hayasızlıkların, adaletsizliklerin, riyaların, çifte standart uygulayanların, göz oyan kargaların ve eğlenmeyi bütün hayat olarak kabul edenlerin çağı ise bu çağa ayak uydurmak zorunda da değiliz.

Başkalarının bize verdiği rolü oynamak, olmamızı istediği gibi olmak, biçtiği elbiseyi giymek zorunda hiç mi hiç değiliz.

Zaman zaman farklı fikirleri okursunuz kafa karışır. Öylede doğru böyle de dersiniz Nasrettin Hoca misali...

Allah’ın bize yüklediği en anlamlı duygudur herhalde herkesin aklını ve güzelliğini sevmesi...

Yoksa ne yapardık?

Saygılar...

***Resim http://www.hist.uib.no/antikk/tyrkia/Tufanbeyli/Tufanbeyli/ 'den alınmıştır.

 
Toplam blog
: 37
: 557
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

2006 itibarıyla 36 yaşında, yolun yarısını geçmiş bir inşaat mühendisiyim. İşim ve ailem herşeyimdir..