Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Asırlık Türkçe aşığı: ''Aşık Paşa...'' kimdir ?..

Asırlık Türkçe aşığı: ''Aşık Paşa...'' kimdir ?..
 

Türkçemiz,tarihimizin derinliklerinden akıp gelirken bir çok tehlikeye maruz kalarak zaman zaman yok olma tehlikesiyle karşılaşmıştır.

Binlerce yıl öncesinde ,onlarca Türk Ülkesinde ,arı dil olarak konuşulurken kimi zaman Rus işgaline uğrayıp unutturulmaya çalışılmış;kimi Türk Ülkelerinde de bizde olduğu gibi ,dinsel yönden Arapça'nın; kültürel yönden Farsça'nın etkisinde kalmıştır.

Hatta İstanbul'da, zamanın devlet büyükleri,saray dili olması nedeniyle Farsça konuşanları el üstünde tutmuşlar; Türkçe konuşanlar da ''Ümmi ''(Cahil ) olarak nitelendirilmiştir.

Türk Dili'nin 12. Yüzyılda Arapça ve Farsçayla harmanlandığı ve sarmalandığı bir dönemde,''Ben bir Türk'üm ve Türkçe konuşurum !..'' diyerek bu konuda ısrarcı olmak her kulun harcı değildi.

Bu konuda alim olmak da yetmiyordu. Aynı zamanda baskıcı,işgalci zalimlere karşı dik durabilen; yürekli insan olmak da gerekiyordu.

Tasavvuf ehlinden olanların,özellikle İslamiyetin etkisiyle Arapça'ya aşırıya kaçacak biçimde düşkün olmaları Türk Dilinin yavaş yavaş unutulmasına neden olacaktı.

Selçuklu'ların asil bir ailesinden gelen Aşık Paşa ,Türkçemizin inceliklerine vakıf olan ve billur gibi akıp giden ırmaklara benzeten ve Türkçe'de bir müzik ritmini yakalayan önemli bir şairimizdir.

Bundan dokuz yüz yıl önce,saf bir Türkçe konuşabilmenin ne kadar zor olabileceğini tasavvur edebiliyoruz.

Ülkemizde, gençlerimizin Aşık Paşa gibi dil bilimcilerimizi yeterince tanımamaları oldukça üzücü ve düşündürücüdür.Kendi kültürüne bu kadar yabancı bir nesil olabilir mi ?..

Aşık Paşa'nın Yunus Emre'ye örnek ve önder olduğunu kaç kişi bilmektedir ?..

Üniversitelerimizin ve Türk Dil Kurumu'nun bu konuda yaptıkları çalışmalar da tatminkar değildir.

Zengin ve özel kolejlerimizin, İngiliz'lere ve Shakespare'ye gösterdikleri özeni,Türkçe aşığı, Aşık Paşa'ya da göstermelerini dileriz !..

Aşık Paşa, Türk Dili'ni savunan ve yazdığı Garipname isimli eseriyle de bunu savunan ilk Türkçecilerimizdendir.

Bugün, Kırşehir'de ana yol güzergahında bulunan mezarının bulunduğu binanın giriş kapısında, ünlü şairimizin aşağıdaki şiiri yer almaktadır.

Şiirin dili inceliğinde ,asırlar önce kullandığı Türkçesinin ne kadar arı olduğu anlaşılmaktadır.


''Türk Dili'ne kimse bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi bu dilleri,
İnce yolu ol ulu menzilleri.


Bu Garibname eğer Gönül geldi bile,
Kim bu dil ehli dahi mana bile,

Yol içinde birbirini yermiye,
Dile bakıp manayı hor görmeye,
Ta ki mahrum kalmaya Türkler dahi,
Türk dilinden anlayanlar ol haki.''
..........
Aşık Paşa'nın Tanrı'ya kavuşma arzusunu dile getirdiği dinsel motifli şiirlerinde bile billur gibi bir Türkçe'nin akıp gittiği görülür.



Be Güzel Senin Derdinden

Be güzel senin derdinden
Dün ü gün gezer ağlarım
Ah eyleyip inleyüben
Göz yaşı döker ağlarım

Çağırırım Gani deyi
Unutmasın beni deyi

Kimi görsem seni deyi
Yüzüne bakar ağlarım


Aşık'ım uğradım derde
Düştüm bu söyünmez oda
Hak kadı olduğu yerde
Sinimden çıkar ağlarım

..........



Aşık Paşa, Türk Dili'nin gelişmesi ve yayılmasında büyük hizmetleri bulunan, bu uğurda ölümsüz eserler yazan ilk Türkçeci şairlerimizdendir.1272 yılında Kırşehir'de doğan Âşık Paşa, tanınmış mutasavvıf Baba İlyas'ın torunudur.

Baba İlyas, XIII. yüzyılın başlarında, birçok Türk bilgini gibi, Orta Asya'daki Horasan Türk bölgesinden Anadolu'ya göçmüş, Kırşehir ve çevresindeki Türkmen oymaklarının şeyhi olmuş, onlarla birlikte Selçuklu Sultanı II. Keyhüsrev'e karşı yapılan Babaî ayaklanmasına katılmıştır.

Oğlu Muhlis Paşa, Osman Gazi'nin güvendiği ve saydığı adamları arasındadır. Kırşehir'de yerleşen Muhlis Paşa'nın üç oğlundan en büyüğü Alâeddin Ali'dir.

Bu yüzden Alâeddin Ali, baş ağa, yani en büyük kardeş olarak tanınmıştır. Baş Ağa adı zamanla Beşe, sonra da Paşa olarak söylenmiş, şiirlerinde (Âşık) mahlasım kullandığı için de, asıl adı unutularak (Aşık Paşa) adı, her tarafta ün yapmıştır.

Âşık Paşa, din ve tasavvuf bilgilerini Kırşehir'li Şeyh Süleyman'dan öğrenmişti. Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında babası ile birlikte Osman Gazi'nin yanında hizmet görmüştü.

Sultan Orhan'ın Osmanlı Beyliğinin başına geçtiği yıllarda, Kırşehir'e gelerek baba ocağına yerleşmiştir.Âşık Paşa, Kırşehir'de, Ahilik örgütünün büyük bir saygıyla bağlandığı “Mürşid”i olmuş, çevresinde toplanan Oğuz Boylarına, dostluk ve kardeşlik ilkelerini aşılamış, onlara Türkçe seslenmiş, eserlerini katıksız öz Türkçe ile yazmıştır.

Âşık Paşa, çevresinde yalnız Türkçe ile konuşup, eserlerini Türkçe yazmamış, aynı zamanda, o güne dek moda olan Arapça ve Farsça’ya karşı Türk dilinin güçlü bir savunucusu olmuştur.

Bilindiği gibi, Anadolu Selçuklu sultanları, özbeöz Türk oldukları, Türk Oğuz Boylarıyla Anadolu'da ilk Türk Devletini kurdukları halde, İslâmiyetin etkisiyle Arapça'ya, İran kültürünün etkisiyle Farsça'ya resmî dil gözüyle bakmışlar, Türkçe'yi savsaklar duruma gelmişlerdi.

Buna karşı ilk tepki, Anadolu Oğuz Boylarından gelmiş, hatta, 1277 yılı Mayıs ayında, Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu başkenti Konya'yı basarak, Türk dilinin devlet dili olduğunu duyurmuş ve bu konuda bir ferman çıkarmıştır.

Bu fermandan sonra, Türkçe yazan ve söyleyen şairlerin sayısı artmış, Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Yunus Emre gibi şairlerimiz Türkçe'ye hakkını vermişler, vermeye devam etmişlerdir.

Âşık Paşa'da Türkçeci bu şairler arasındadır, hatta bu konuda yüreği çok daha yanık, çok titizdir. Garibnâme adlı eserinde devrin aydınlarından, Türk diline gereken önemi vermemelerinden dolayı sitem dolu ifadelerle bahseder.

Âşık Paşa, Türklük bilincine varmış, Türkçe şiirlerinde Türk'ün Tanrı ve yurt sevgisini, barışçı dünya görüşünü, dostluk ve kardeşliği, tasavvufî bir anlatımla dile getirmiştir.

Âşık Paşa'nın en tanınmış eseri, 12.000 beyitlik Türkçe Garibnâme’sidir.

Mesnevî biçiminde yazılan bu eser, on bölüm içinde, dinî ve tasavvufî öğütler veren bir ahlâk kitabıdır. Yıllar sonra, Mevlid sahibi Süleyman Çelebi, Garibnâme'yi görecek ve bu eserden esinlenecektir.

Âşık Paşa'nın âruz ve hece ölçüsüyle yazılmış şiirleri, gazelleri, ilâhileri de vardır. Âşık Paşa, 3 Kasım 1333 tarihinde, Kırşehir'de hayata gözlerini kapamış, ölümünden sonra, mezarı üzerine, işlemeli, süt beyaz mermerlerle kaplı bir türbe yaptırılmıştır.

Bugün, Kırşehir'in yüksek bir yamacında bir sanat abidesi olarak gözleri ve gönülleri doyuran Âşık Paşa Türbesini ziyaret edenler, okudukları Fâtiha ile birlikte, büyük Şaire Türk Dili adına şükran duygularını da dile getirmelidirler.

''Türk Dili ,yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılmalıdır.'' Atatürk.
............

Kaynak:Türk Dili Dergisi-Antoloji.com

































































































































































































































































Tum Siirlerison siirsonrakioncekiilk siir


















.





 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..