Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Aşk, şiir, bilgelik!... 3) Bilgelik

Aşk, şiir, bilgelik!... 3) Bilgelik
 

Şiirin esas meselesi kaynağında yatmaktadır: Bizi ve hayatımızı, şiir haline dönüştürmesi!...

Özkan Mert’ in çok önemli bir aforizması vardır. Der ki, “içinde şiir olmayan hiçbir sanat, sanat değildir!”

Özkan Mert’e göre hiç kimse, dünyayı aşkın yönetmediğini ispatlayamadı: Marx bile... Belki de bu nedenle bir başka aforizmasında dediği gibi, “insanı yakalayan her şiir, politik şiirdir: Çünkü dünyaya karşı tavır almanın tohumlarını atar”.

Şiir ve aşkın birlikteliği, insanı aklın sınırlarına doğru iteler. Bu da hezeyana, deliliğe götürür insanı. Bu hezeyan ancak bilgelikle dengelenir, bilgelikle bir çözüm yolu bulabilir!...

Rimbaud’ya göndermede bulunursak, şiir ve aşk arayışı, beden ve ruhta bulunan hakikatin arayışından başka bir şey değildir.

Bu arayış ilk insandan bu yana buluşlarla katlanarak günümüz bilimine dayanmıştır. Günümüz biliminden yararlanan kolonyal devletler ise, uluslararası şirketler yaratarak, neredeyse yetmiş (evet, yetmiş!) fakir ülkenin milli geliri düzeyinde bir gelire ulaşmıştır. Zengin ile fakir arasındaki gelir farkı, üç yüz kat gibi büyük bir uçuruma dönüşmüştür. Öyle gözüküyor ki, günümüzde bilim ve para fazlasıyla iç içedir. Para, bilimi bozdurup harcamaktadır!...

Artık milyon dolarları bastıran ünlü firmaların sahipleri Ay’a seyahat edebiliyorlar. Hayal gücüne hayran olduğum ve müthiş bir fütürist olduğunu düşündüğüm Jules Verne de, bugünün dünyasından, bu kadar acımasız ve insaniliği yok edici bir tavır beklemiyordu herhalde!...

Çok yakında para karşılığında hayvan ve sonrasında da insan klonlanması gerçekleştirildiğinde hakikat daha iyi anlaşılacaktır.

Bilgelik, insandan yana kullanılmadığında, insanın sonudur çünkü! Aşk ve şiir gibi bilgelik de, “insandan yana” oldukça anlamlıdır...

İnsan kendini ve ötekini anlamak yerine, trajedisini son hızla gerçekleştirmektedir: Kendi hakikatini ötekini tanıyarak keşfetmek yerine, önce ötekini, sonra da kendini yok etmek!...

Kutsal toprak olamayacağını bile bile savaşan ve petrol uğruna her gün çocukların, kadınların ölmesine yol açan bu zihniyet aynıdır...

Morin’in bu konuda söyledikleri önemlidir:

“Niçin gece ve sis içindeyiz? Çünkü gezegen çağına bütünüyle girmiş durumdayız.

Yeryüzü’nün tüm bölümleri arasında çok sayıda ve sürekli eylemlerin olduğu o çağa girmiş durumdayız.

Bu çağda, Irak veya Kuveyt’teki petrol kuyularını ilgilendiren şey, tüm insanlığı da ilgilendirmektedir. Ama aynı zamanda, şu küçücük gezegenin üzerinde, evrenin içinde kaybolmuş ortak yuvamızda olduğumuzu ve gerçekten de şu yeryüzü üzerindeki insan ilişkilerini uygarlaştırmak gibi bir görevimiz olduğunu anlamalıyız.

Selamet dinleri, selamet politikaları şöyle diyorlardı: Birbirinizle kardeş olun, çünkü böyle kurtuluruz. Bugün şöyle demek gerekir bence: Birbirimizle kardeş olalım, çünkü yolumuzu yitirdik; merkezden mahrum bir dünyanın çevresindeki bir galaksinin kent-altı güneşinin ufak bir kenar mahalle gezegeninde kaybolduk.

İşte buradayız, ama bitkiler, kuşlar, çiçekler var; yaşamın çeşitliliği var; insan zihninin olanakları var. Artık tek temelimiz ve muhtemel tek kaynağımız bunlardadır.

Dev bir kozmosta yolumuzu yitirdiğimizi keşfetmemiz, astrofiziğin keşiflerinin bir sonucudur. Bugün bilimle şiir arasında bir diyalogun mümkün olması demektir bu; çünkü bilim, bir yandan, ‘İnsan nedir?’, ‘Yeri neresidir?’, ‘Başına neler gelecektir?’, ‘Ne umabilir?’ gibi temel felsefî soruları yeniden keşfederken, harikûlade şiirsellikte evreni ifşa eder bize.”

Gerçekte de işte buradayız ve çok yalnızız. Makineler şimdiden bizden çok. Her işi bilgisayarlar görür oldu. Devlet adım adım internetteki web sitesine dönüşme yolunda... Zamanla da robotlar bizden çok olacaktır. İşte o gün, insan yabancılaşmanın ve kendini yitirmenin infilâkıyla karşı karşıya kalacaktır. Ondan sonrası için söylenecek söz yok!...

Bilgelikteki esas sorunsal, bilge olmakla neyin anlaşıldığıdır? Bilgeliğin ne işe yaradığıdır? Bilgelik, çağdaş bilimin en büyük kazanımlarından biri olmadıkça, aşkla ve şiirle bir araya gelmedikçe, karanlık bir yüz olarak kalıyor.

Tam bir özgürlük derken aslında özgürlüğün kalmadığı bir yaşama doğru yöneliş, insan aklının açmazı olarak duruyor önümüzde...

Morin, insanın varoluşuyla birlikte ele aldığı bu üç kavramı derinlemesine inceledikten sonra önsözde yazdığını düşündüğüm sonuca geliyor:

“Aşk yaşam şiirinin bir parçasıdır. Şiir, yaşam aşkının bir parçasıdır. Aşk ve şiir birbirlerini doğururlar ve birbirleriyle özdeşleşebilirler.

Aşk, bilgelikle çılgınlığın en yüksek birliğiyse, aşkı üstlenmemiz gerekir.

Şiir, bilgelik ve çılgınlığı aşkınlaştırıyorsa, şiir halinde yaşamayı dilememiz ve zorunlu olarak düzyazı ve şiirle örülmüş olan yaşamlarımızın düzyazıya gömülmesinden kaçınmamız gerekir.

Bilgelik aşkı ve şiiri sorunsallaştırabilir, ama aşk ve şiir de buna karşılık bilgeliği sorunsallaştırabilir. (…)

Fazla bilgelik çıldırır; bilgelik ancak şiirin ve aşkın çılgınlığıyla iç içe geçerek çılgınlıktan kaçınabilir.”

Bireyin, kendi tragedyasını yaşamadığı bir dünyada, toplumsal ve bireysel kurtuluşun olamayacağını göstermek aşk, şiir ve bilgeliğe bağlıdır!...

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..