Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '15

 
Kategori
Deneme
 

Aşk bir nimetti

Aşk bir nimetti
 

   Gözlerinle okşamayı bilir misin? Sessiz sedasız bir bakışla sevişmeyi, sevmeyi…  Dokunarak değil hissederek tatmayı bilir misin dudaklarında. Gürültüyü rüzgâra, korkuyu sesin samimiyetine, endişeyi sevgiye, üzüntüyü sevince koyan derin bir okşamaydı. Yılların biriktirdiği sesinin inceliğinde pekişen hoş sedaların ardından filizlenen ve ilk an gibi, ilk kez can bulur içinde birikmişlerin. Hoş geldin der gibiydi seni yaşamak yüreğinde. Sabrın ve güvenin ortak noktasıydı seni sevmek. Ruhuna şifa gibi gelen bir özdü; kirden pastan arınan. Gözlerinle okşayıp kalbinle beslediğin umut;  kibiri, öfkeyi, gururu yok ederdi.

Sesinde bulduğun samimiyeti bilir misin? Her ne kadar çelişkiler olsa da, kafa karıştırsa da beslenmekti o güzelim duygularından. Öyle bir tınısı var ki hissin zarafetine gebe kalırdı. Bir ses ki vicdanın tonunda büyüyen bir edayla yükselmek düşlerinde. Neyi anlatıyor diye değil nasıl anlatıldığına kapılır gibi bir besteyle uyanmaktı.

Sevginin sıcağında kelimelerin damladığı ve geçen o zamanın yaralarına merhem olduğunu bilir misin? Her acı bir cevabını ararken mutluluk içinde büyüyen bir heyecanla yol almaktı ömrüne. Parmak uçlarında yürümekti teninin nefesinde.

Nasılsın dersin? Nasılların sıralanır ya da sessizliğine bürünür bir köşeye çekilirsin.

Özledim dersin? Duyacağım bir ses merhem olur acılarına.

Düştüm, kalktım diye anlam ararsın içinde. Yaşadıkların canlanır an gibi, sorgular sualler edersin geceye. Tam bir düş kurarsın umutla çırpınarak ve bir sessizliğin çığırında olduğunu anlarsın. Mutluluk neydi diye sorduğumda; o gönül sarayında hayallerinle özgür yaşmaktı diye dilenirsin. Tek sığınağın olurdu bakışlarına bir şeyler arar gibi. Aşk’ bir nimetti, ömrünü heba ettiğin. Ne olduğun değil ne kadar var olabildiğin aslında. Belki benliği göz ardı edip biz olmaktı, o mevkide. Acı çekmek aklıma gelmemişti düşünememiştim yalnızlığın ve sessizliğin yükünün bu kadar ağır olduğunu. Düşüncelerime öyle bir yük yüklenmiş ki bedenimden ağır geliyordu. Taşıyamaz oluyordum askıda kalan ömrünü müebbet kesilen umutları. Umutların düşlerinde kelebek gibi kanat çırpardı. Zarifliğinden belliğiydi kelebeğin ömrü. Ve bizim ömrümüzde bir kelebek misaliydi. Hayallerin yıkıldıkça gerçeğe adım adım yaklaştıkça korkunun endişenin içine kapanır alev alırdın.  Geçmişi düşündüm; yaptıklarımı, yaşadıklarımı, ... Her kaybedişimin bir sebebi olduğunu yudumluyordum gözlerimden. Öksüz ve kimsesiz kalmış gibiydim o zifiri karanlığın içinde. Bir sesle uyandım ve kalktım ki ayağa ne haldeyim düşmelerim yıkık döküktü. Her şeye engel olmuştu üzüntülerim. Sevdiğimde bir kez daha sevgimin güçlendiğini gördüm gözlerimde. Öyle bir elemli duygu ki yalnızlığın çölünde bırakacak gibi yoksundum. Unutamam desem de unutmayı çürütmüşüm.

Ve bir söz irkilirdi yanaklarımdan düşen damlalarla; ’akıllı insan çok konuşmak yerine sustuklarını konuşturandır’ dedim. Sessizliğe katlanmak zor mesele bilirim ama sabrım bunu aklayacaktır dilerim. Her hikâyenin bir sonu olduğu gibi geçen her ömrün bir de vasfı vardır geleceğe. Sabrın güvene uzandığında, nefesinde birlikteliğe ömür vermekti. İnsan uçsuz bucaksız bir sevgiye uzandığında aklında geçen her söz iklimleriyle yaşamaya mahkûmdu.  Olması istemediğin bazı düşüncelerin acısıyla kıvranırken,  o masumiyetin sokaklarında derin nefesinde ıslanmaktı. Aşk; yüreğinden fırtına kopartarak, gözlerimden sağnak sağnak yağdıran bir deryaydı. Bir daha yapmayacağım sevmeyeceğim dediğin anda başlardı sevmek ve yenik düşersin dilinin ucundan dökülenlere. İnsanların yaşantılarına baktığında o cümleleri kurarsın. Sen kalbinden yol verirken o senin zaaflarından faydalanıp çıkarları uğruna seni gönlünü fethetmeye çalışırlar. Öyle bir tablo oluştururlar ki akıllarında; önce resmini, konuşmanı, sözlerini, yazılarını beğenirler.  Ve ardından yasak olan o masumiyete el uzatırlar; tenine dokunup kendileri tatmin etmeye çalışırlar. Hiç bir şey olmamış gibi ihtiyaçlarını giderip sonrada beğenmedim diye seni hayatlarından atarlar. Peki, böyle güzel süslü kurduğun cümlelerin sonu sevişmek miydi? Diye düşünür insan. Kırık gönüller karşımızda paramparça umutlarıyla acılarıyla kıvranır. Neydi sevmek âşık olmak ten miydi yoksa ömrüne uzanacak cennetin miydi? Soruların sonu gelmez ama yaşanılanlar doğruyu yanlışı ifade ederler. Gün gelir sessizliğin yalnızlığım hesabı da sorulur.

Âşık olacağım ve evleneceğim adam şu an nerede ne yapıyor, sual edersin? Ve kendimizi buluruz bir çayın puhusunda. Belki de fakında olmadığımız şeyler bizim farkındalığımız olacaktır. Belki aynı havayı soluruz, belki aynı durakta, belki aynı otobüste, belki aynı uçakta, belki aynı mağazada, belki aynı lokantada belki de… Kim bilir aynı yere bakarız, aynı anda otururuz, belki de yağmurun altında ıslanırız, …

Sokak sokak,  ıslana ıslana, acı çeke çeke hayatın her adımını yaşayarak hazırlanır insanın ömrü gerçek Aşk’a. Elbet yaşanılanların zamanı vardır anlamlı kılmak için. Senin ve onun istediğine göre değildir hayat. Ömrün ömrüne katledildiği bir an beklemektedir kim bilir. Sen istediğini istersin ve hazır değildir istenilen, yaşanılacak olan. Elinde değildir, aşkı diline değdirmek.  Her umudunu bir duaya yüklersin, geceye nefes nefes solursun. Karşı karşıya kaldığın o yalnızlığın sokağında ikimizin de parçaları aynı çamurdan yapılmış renkleri arar insan. Ağrı kesmeyen yalnızlığınla, sessizliğe dua sürüp sana yol almaktı, Aşk.

Hala bir umudum var diyebiliyorsan aldığın her nefes onsuz çekilmiyorsa içine bil ki sonsuzsun ömrüme. Can katabilmek içindi ömür.

Bir kadının gözyaşların anlamı neydi deseler? Bilemiyorum yüreğim bilemiyorum ama bildiğim o ki gözlerim yaşlandı. Hiç olmadığı kadar hissetmemiştim gerçek yaşımı. Büyümeliydim artık ve büyüdüm.

Demlenmiş sevgiler aşklar lazım bize, pişmemiş duyguların tadı ham kalır birbirimize. Bulduğumuz vakit değilse eğer, biz daha başka zamanlarda daha farklı anlarda demleniyoruz demektir. Sen piş sevdiğim sen piş ki ben demleneyim senin özleminle. Biraz şeker alır mısın derlerse bozmayalım gönül tadımızı diyelim yüreğim.

Korkularla ördüğümüz o duvarları gün gelir aşk renklendirelim. Renklerimiz beyaz ve yeşil olsun yüreğim. Beyazım gelindiğim(kefenim), yeşil mutluluğum (cennetim) olsun dileğim.

‘’Ve itiraf ki, uzaklaşma içinden ve bir söz ki ben; Âşık, Âşık!’’

 

17.11.2012-18.10.2015-20.11.2015

Aşk olsun

Aşk olsun

Aşk olsun

‘’Kendine yaptığım en büyük kötülük nedir deseler? Âşık oldum.’’

 
Toplam blog
: 360
: 1251
Kayıt tarihi
: 12.06.09
 
 

İnsanlar için en güzel hediye, hiçbir masrafa ihtiyaç göstermeyen tatlı bir  gülümseyiştir. Hz. S..