Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '10

 
Kategori
Öykü
 

Aşk Harcanmamış Sevgidir

Aşk Harcanmamış Sevgidir
 

Mağazanın parlak vitrininin önünde uzunca bir süre durdu. Cansız mankenin üstündeki elbiseyi giyebilmek için neler vermezdi ki? Cama iyice yaklaşmış, yüzünde ise garip bir tebessüm oluşuvermişti. Yüreği heyecanla çarpıyor, büyülenmiş gibi bakıyordu. Sonra derin bir iç geçirdi.

İçerideki tezgahtar gülümseyerek dışarı çıktı.

- Buyurun hanımefendi! İçeride daha fazla çeşidimiz var. Beğendiğiniz model varsa hemen üzerinizde deneyebilirsiniz!

Tülay, derhal kendini toparlamaya çalıştı.

- Hayır ben bir şey istemiyorum dedi titrek bir sesle..

Alalace uzaklaşırken tezgahtar kafasını sağa sola sallayarak:

- Tövbe tövbe... Çeşit çeşit insan var. Be kardeşim madem almayacaksın niye öyle ağzın açık bakıyorsun?

Tülay 28 yaşlarında oldukça güzel bir kadındı. Kendinden kıvırcık omuz hizasındaki saçları , gamzeli yüzü, zeytin gibi siyah gözleri, duru beyaz yüzü ile girdiği her ortamda dikkatleri üzerine çekiyordu.

Üniversiteyi bitirdikten sonra akademik kariyerini düşünerek master yapmıştı. Daha sonra bir şirkete müracaat etmiş ve başvurusu hemen kabul edilmişti.

Kısa bir zaman sonra işyerinden bir arkadaşının yakın ilgisi kendisi tarafından da karşılıksız kalmamış aralarında güzel bir ilişki başlamıştı.

Servet 35 yaşında hafif göbekli, uzun boylu, sert bir yüz ifadesine karşın yufka gibi yüreği olan biriydi. Sabahtan akşama kadar aynı yerde yaptıkları mesai onları hayat arkadaşlığına kadar götürmüştü.

Artık işyerinde, evde, araba hep aynı çatı altındalardı. Yürekleri de sanki tek atıyordu. O derece seviyorlardı birbirlerini...

Evliliklerinin daha başında hem kendi hem de Servet'in ailesi çocuk yapmaları konusunda usuldan usuldan tacizlere başlamışlardı bile. Aslında ne Tülay ne de Servet hemen çocuk sahibi olmak istemiyorlardı. Bir süre gezip tozmak birbirlerini daha yakından tanımak istiyorlardı.

Tülay'ın annesi hemen hemen her gün işyerini arıyor, lafı ne yapıp ne edip bebek konusuna getiriveriyordu.
Keza Servet'in annesi de ısrarla;

- Doğur kızım bir bebek vallahi ben bakarım!
diye Tülay'ı yüreklendiriyordu.

Bir akşam yemeğinde Servet'in gözleri Tülay'ın titreyen ellerine çevrildi. Sürekli saçlarının tokasını açıyor sonra hemen geri takıyor, dudaklarını ısırıyor, farkında olmadan iç geçiriyordu.

Servet daha fazla dayanamadı ve kaşlarını kaldırarak sordu.

- Bir tanem! Bana söylemek istediğin bir şey mi var? Deminden beri seni izliyorum. Çok tedirgin görünüyorsun. Yanılıyor muyum?

Tülay, bir türlü yarılayamadığı çorba kasesinin yanına usulca kaşığını koydu ve peçeteyle ağzını sildikten sonra,

- Biliyorum hemen bebek yapmamak için birbirimizle anlaştık ama ben sana çok benzeyen bir çocuğum olsun istiyorum.

Servet'in yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Kolunu Tülay'ın omzuna attı ve yanağına bir öpücük kondurdu.

- Daha erken aslında ama madem çok istiyorsun. Seni ben üzer miyim hiç? Merak etme aşkım. Ama önce dişimde küçük bir ağrı var diyordun. Hamile kalmadan önce tedavin için ne gerekiyorsa yapalım. Biliyorsun hamilelilikte ilaç kullanılmıyor. Herşeyimizle hazır olduğumuzu hissettiğimiz anda olsun bebeğimiz.

Tülay'ın gözleri dolu dolu olmuştu. Servet'in yanağını öpücüğe boğmuştu.

Servet Tülay'ı dişçisine götürüp dolgularını yaptırmıştı. Artık hazırlardı. Günler birbirini kovalıyor ama bir türlü Tülay hamile kalamıyordu. Sürekli bir sonraki aya bırakıyorlardı hayallerini ama olmuyor olmuyordu bir türlü... Tülay'ın sinir sistemi iyice bozulmaya başlamıştı. Bir kadın doğum uzmanına giderek içinde bulundukları durumu net bir biçimde anlatmışlardı. Doktorun istediği tetkiklerin sonuçları gebelik için hiçbir engelleri olmadığını gösteriyordu ama maalesef bir türlü olmuyordu.

İşyerinde dökümlü bir kazak giyse arkadaşları hemen karnını okşayarak;

- Bol giyinmişsin hayırdır bebek mi var yoksa? Zaten pek bir güzelleştin bu aralar diyor, Tülay'ın ise yüzü asılıveriyordu.

- Hayır şu anda düşünmüyoruz demekten usanmıştı artık. Sürekli karnının, etrafındaki gözler tarafından ablukaya alınması iyiden iyice canını sıkıyordu. Herkesin dört gözle beklediği anneler günü gelip çatmıştı. İşyerindeki bütün annelere verilmek üzere idari kısım amiri Hüseyin Bey gül almış, tek tek kutlayarak takdim etmişti. Tülay'ın yüzü iyice gerilmişti. İçinden "Allah'ım bitsin bugün lütfen! " diye geçiriyordu ki Hüseyin Bey Tülay'a bakarak sordu.

- Ee artık size de bir gül vermek istiyorum. Ne zaman anne olmayı düşünüyorsunuz?
Tülay nefret etmişti bu cümleden ama ne de olsa amiriydi. Gözlerini başka yöne çevirerek;

- Daha çok erken bizim için.. İleride inşallah diyebildi.

Mesai bitmiş Servet ve Tülay arabaya binmiş eve doğru gidiyorlardı. Servet teybin düğmesine basmıştı. Radyoteypte Demet AKALIN'ın evli, mutlu, çocuklu şarkısı çalıyordu. Birden Tülay avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı,

- Kapat şunu! Müzik falan istemiyorum. İğrenç bir gün geçirdim. Tek istediğim
bir an evvel eve gidip yatmak.
Servet dik dik baktı Tülay'ın yüzüne..

- Allah Allah! Ne bu şimdi? dedi demesine ama sonra şarkının sözlerinin karısını incittiğini farketti. Sustu. Konuşmak istiyor ama boğazı düğümleniyordu. Tülay'ı incitecek bir söz söylemekten çekiniyordu.

Nihayet eve gelmişlerdi. Tülay üstünü çıkardıktan sonra eliyle başını ovalayarak:

- Hayatım bugün sinirlerim çok bozuk. Başım da çatlıyor resmen. Dünden kalan yemekleri sen ısıtıp yiyebilir misin? Ben uyumak istiyorum.

Servet mutfağa gitmiş, yemekleri çıkarmış ama bir lokma yiyememişti. Bıraktı herşeyi ve yatak odasına girdi. Tülay'ın saçlarını okşadı sevgiyle ve:

- Hayatım nasıl konuşacağımı inan bilmiyorum ama şunu da söylemek istiyorum ben seni çok seviyorum. Çocuğumuz olsa da olmasa da sana olan sevgimde hiç bir değişiklik olmayacak. Daha çok genciz. İkimizin de bir sağlık sorunu yok. Herşey Allah'tan.. Belki bizim bebeğimiz nazlıdır biraz.. Senin sinirlerin çok bozuldu. İstersen bu gebelik olayını biraz erteleyelim. Olmaz mı? Senin ruh sağlığın, güler yüzün benim için herşeyden çok önemli..

Tülay'ın önce burnu sızladı, ardından dudakları titredi. Daha fazla tutamadı kendini ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Servet sıkıca sarılıyordu karısına ve yanaklarını sevgiyle okşuyordu. "Tamam" dedi Tülay sessizce.. Bir süre ertelememiz iyi olacak! Kendimi kötü hissediyorum ben!

Günler günleri kovalamış yaz tatili gelmişti. Servet ve Tülay'ın annesi beraberce kaplıcalara gitmeyi planlamışlar, Tülay ve Servet'e de birlikte gitmeyi teklif etmişlerdi.

Biraz düşündükten sonra "Neden olmasın?" dediler. Çünkü hep deniz sıkılmışlardı. Üstelik Tülay hayatında hiç kaplıcalara gitmemişti.

Tülay, kayınvalidesi ve annesini uzaktan izliyordu. Her ikisi de;

- Hadi kızım gelsene sen de! Buraya oturmaya mı geldin?

- Tamam geliyorum beni merak etmeyin...
O sırada çok yaşlı bir ninenin kendisine dikkatle baktığını farketti Tülay... O da baktı tanıyor muyum acaba? diye. Ama hayatında ilk kez görüyordu. Nine kaşlarını çatarak:

- Kızım kızım! Sen sakın bu sıcak sulara girme emi!

- Neden ki!

- Çünkü sen yüklüsün evladım. Zarar verirsin bebeğine!

- Nasıl yani?

- Ben dedim diyeceğimi... Girme düşürürsün bebeğini anlamıyor musun?

Tülay tedirgin olmuştu. Elini karnına götürdü ve titredi bir an...
Girmemişti kaplıcaya... Nedenini de söylememişti kimseye... Dalga geçeceklerinden korkmuştu...

Beş günlük tatil bitmiş eve gelmişlerdi. Tülay'ın baş dönmeleri, mide bulantıları başlamıştı. Önce üşütme diye düşünmüştü ama Servet ısrarla doktora götürdü biricik eşini.. Sonuç muhteşemdi! Tülay gebeydi.

Sarıldılar birbirlerine sıkı sıkı. İkisi de ağlıyordu sevinçten... Bir bebekleri olacaktı nihayet... Bundan büyük mutluluk ne olabilirdi ki?

Tülay, gözünün yaşını sildi ve buğulu sesiyle konuşmaya başladı.

- Servet şu anda ne düşünüyorum biliyor musun?

- Ne düşünüyorsun aşkım! Söyle bitanem!

- Ben hamile elbiselerine bakar bakar dönerdim mağazalardan... Şimdi gideceğim ve çeşit çeşit hamile elbisesi alacağım.

- Tülay'cığım sana inan çok yakışacak! Bundan adım gibi eminim! Şükürler olsun Allah'ım.. Bize bugünleri gösterdiğin için! Allah'ım bizim durumumuzda olan herkese bu güzel duyguyu tattır yalvarırım...

Hamilelik süreci su gibi akıp geçmiş ve Tülay nurtopu gibi bir erkek çocuğu dünyaya getirmişti. Servet de Tülay da mutluluktan uçuyorlardı. Tülay, sağlıklı bir bebeğinin oluşunu tanımadığı bir nineye borçluydu. Doğum için sebep verdiği için Allah'a şükürler etti.

Aysel AKSÜMER

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..